1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. Diyarbakır'da “Ulusçuluk ve Milliyetçilik” Semineri
Diyarbakır'da “Ulusçuluk ve Milliyetçilik” Semineri

Diyarbakır'da “Ulusçuluk ve Milliyetçilik” Semineri

Özgür Eğitim-Sen Diyarbakır Temsilciliğinin her ay yapılmasını planladığı seminerler dizisinin ikincisi sohbet salonunda gerçekleştirildi.

21 Aralık 2014 Pazar 22:23A+A-

Her ay düzenli bir şekilde yapılması planlanan eğitim seminerlerinin ikincisi geçtiğimiz Çarşamba günü Özgür Der’ in sohbet salonunda yapıldı.

“Ulusçuluk ve Milliyetçilik” konulu seminerin tebliğini yapan Özgür-Der Diyarbakır Şubesi yönetim kurulu üyesi Av. Serdar Bülent YILMAZ özetle şu hususları dile getirdi:

Ulusçuluk ve milliyetçilik kavramlarına girmezden evvel, tanımı hayatiyet arz eden kimlik olgusundan bahsetmek gerek öncelikle.

Kimlik, Latincede “aynılaşma”,”ortaklıklar” ve ”benzerlikler” anlamlarına gelmektedir. Kavramın semantik serüveni bu şekilde olmakla birlikte kimliğin, bireyin kendini tanımlama biçimini ve hayatı anlamlandırma tarzını ifade ettiğini söylemek gerekiyor. Bu bağlamda, “Bir kimliğin bittiği yerde başka bir kimlik başlar” diyebiliriz. Kimliğin temel bileşenleri olan üst/alt kimlik mevzularına dair de bir şeyler söylemek elzemdir. Üst kimlik, birey tarafından merkeze alınan, baskın kimliktir. Diğer bütün alt kimliklerine yön ve şekil veren, hükmeden, kendi rengini dayatan bir kimliktir. Üst kimliğe bu bağlamda “asli kimlik” de diyebiliriz. Cinsiyet, etnisite ve din arasında öz belirleyici unsurun/asli kimlik’ in din olduğunu varsayarsak Müslümanlığın üst kimlik, Kürtlük ve erkek olmanın da alt kimlik olacağını ve alanlar arası çıkacak çatışmalarda da üst kimliğin yani dinin alt kimlikleri belirleyen bir pozisyonda olacağını göreceğiz.

Kimliğin temel belirleyeni tarihten bu yana “din” olagelmiştir. Örnek olarak; Yahudi, Müslüman, Süryani ve Şintoist kimliğini verebiliriz. Bugün ise kimlik tanımlamaları teritoryal manada milliyetçilik vb. lehine geçmiştir. Yani kimliğin temel belirleyeni dini alandan secular(seküler) alana geçmiştir.

Milliyetçilik ve ulusçuluk fikri/akımı modern düşüncenin ürünüdür.

Osmanlı aydınının milliyetçilikten etkilenme serüveni 20. yy’ ın başlarına denk gelir. Ulus kavramı Moğolcadan Türkçeye geçmiş, Cumhuriyet döneminde tekrar “millet” in yerini almıştır. Fransa’da nevşu nema bulan nation(nasyon) kavramı Cumhuriyet aydınlarınca “ulus” diye çevrildi. Esasen Osmanlı döneminde nasyon’ u karşılayabilecek bir kelime yoktu. Zira gelenekte bu nevden bir modern yaşantı örneği bulunmuyordu. Ayrıca fikri gelenek de bu durama pek müsait değildi. Bundan mütevellit dönemin alimleri de bu kavramın anlam dünyasına yabancıydılar. Bilmezlikten, mevzunun künhüne vakıf olmamaktan mebni ulus kavramını rahatlıkla kullanabilmişlerdir. Yoksa M.Akif’in Safahat’ında kavmiyetçiliği “küfr” olarak nitelendirdiğini hepimiz biliyoruz.

Benedict Anderson, Hayali Cemaatler adlı kitabında mezkur kavram için “ulus hayal edilmiş bir topluluktur”, der. Bir inşa etme, yaratma eyleminden bahsedilebilir. Esasen yoktur. Hakikati yoktur. Siz bunu icâd edersiniz. Ulus böyle bir şeydir.

Ernest Gellner de “milliyetçilik, ulusların kendi öz bilinçlerine uyanmaları değildir. Milliyetçilik, önce ulusu kurgular sonra onu inşa eder. Ve ancak milliyetçilikler millet’ i doğurur”, der. Gellner tespitinde haklıdır. Bir uydurma ve sahtekarlık üzerine bir bilinç yaratıldı.

Ulus inşa etmek/yaratmak için kimi argümanlara ihtiyaç vardır. Bunun için tarihsel serüvenler gereklidir. Bu yoksa uydurulup oluşturulması gerekir. Bu görev tarihçilerin işidir. Tarihçiler keşfe çıkarlar, amaca uygun bir şey bulamazlarsa onu icad ederler. Kahramanlıklar ve mazlumiyetler doğururlar. Acılar, semboller, mitler… Ne gerekiyorsa. Ve buldukları bir şey varsa eğer, onu asla bulunduğu şekliyle aktarmazlar. Önce bir ayar verirler, ulusu inşa edecek bir form/nitelik kazandırırlar daha sonra da tarihe kazandırırlar. Peki bu yeni tarih kim eliyle yaygınlaşır? Devletler, belediyeler, halk evleri, köy enstitüleri, kültür merkezleri vs. eli ile. Bu şekilde toplumu, kurgulanmış tarihe angaje etmek adına yer, kişi ve kavram isimlendirmelerinden tutun da hayatın her alanını kuşatan çalışmaların tümüne kadar faaliyetleri işe koşarlar.

Modernist, özcü/ilkçi ve etno sembolist olmak üzere üç farklı ulus teorisi vardır.
Modernist Teori: Ulus, modern bir kurgudur. Sentetiktir, icat edilmiştir. Ulusçular ulus devleti kurar. Ulus devlet de ulusu meydana getirir. Modernist teorinin gelişimi kapitalist yayıncılık ve endüstrileşme ile hız buldu. Kapitalist yayıncılık, etnik söylemin bilgi bazında hızla yaygınlaşmasına vesile oldu.

Özcüler/İlkçiler: İlk dönemden bugüne uluslar vardı. Fakat modern dönemde form değiştirdi. Uluslar milliyetçiliği doğurdu. Burada dikkat etmemiz gereken nokta, bütün milliyetçilerin ilkçilerden olduğudur. Özcüler tarih ilmine ihtiyaç duyarlar. Çünkü kurgu burada yapılacaktır.

Etno sembolistler: Hem modern hem de özcü söylemleri vardır.

Milliyetçilik, toplumsal duygudaşlık hissini de uyandırır. Bazen alakasız bir acı tüm topluma mal edilir bazen de sahte övünç ve kıvanç duyguları. Milliyetçilik hem acıları hem de zaferleri abartmaktadır. Ulus için kahraman yaratılabileceği gibi düşman karakterler de yaratılabilir. Önemli olan ortak duygulara sahip bir ulus yaratmaktır. Bu amaca ne hizmet ederse kullanılabilir. Bu anlamda milliyetçilik üst düzey pragmatist bir yapıya da sahiptir.

Milliyetçiliğin din ile kurduğu ilişki çatışma ve kullanma şeklinde cereyan etmektedir. Milliyetçilik dinin yerine kendini koyar. Din duygudaşlığını yıkıp etnik duygudaşlık tesis eder.  Bu anlamıyla dinin özelliklerini gasp ettiğini söyleyebiliriz. Kendini bir üst kimlik olarak dayatır.

Zaman içerisinde din ile olan çatışmasını saklayarak dini emeline uygun kullanmaya çalışmıştır. Bunu hissettirmeden ve gizlice yapmıştır. Milliyetçilik kendini dinlerle ve ideolojilerle üst düzeyde sentezleyebilme kabiliyetine de sahip. Nasyonel (milliyete dair) - Enternasyonel (evrensele dair) kavramları birbirine zıt iki pozisyonda mevkilenmiş olmasına rağmen milliyetçilik, Sosyalizmde kendine alan açıp sosyalizmle başarılı bir şekilde sentezlenebilmiştir. Bunu V.Lenin’in “azınlıkların milliyetçiliği” söyleminde görebiliriz. Aynı şeyi bugün yaşadığımız coğrafyada İslam, Kürt, Türk sentezciliğinde de görüyoruz. Türk İslamcılara Mhp, İslamcı Türklere de örnek olarak Bbp’yi verebiliriz. Kürt İslam ifadesi pragmatist bir bakış açısını ifade ederken, İslam Kürt telafuzu folklorik bir değeri ifade eder.

Din, milliyetçilik için folklorik bir figürdür. Milliyetçilikte din asla asli kimlik/üst kimlik değilidir. Bugün ulusalcı kürt söyleminde bunun karşılığını şu sözlerde görebiliriz: “Yıllardan beri İslam bizim üzerimizde bir yüktü, bir kamburdu. Büyük bir bela gibi sırtımıza yapışmış belimizi bükmüş ve ulus olmamızın önünde en büyük engeli teşkil etmişti. Artık İslam bizi yönlendiremeyecek, biz İslamı yönlendireceğiz. Uluslaşmak için onu kullanmamız gerekiyorsa da onu biz kullanacağız.”  Kürtlerin milli dini Yeresaniliktir, Zerdüştlüktür. Ama İslam değildir. Milliyetçilik böyle bir şey işte.

Ulus kavramıyla ilgili olarak şunları söyleyebiliriz: Ulus; ortak kaygı, ortak şuur, ortak bilinç ve ortak duyguya sahip, belli bir toprak üzerinde yaşayan teritoryal bir topluluktur. Ulus devlet ise, ulusun siyasal organizasyonudur. Bu anlamda milliyetçilik için en temel unsur vatan’dır. Bu yüzden haritalar önemlidir. Bu yüzden bölünemezler.

Bütün milliyetçilerin en temel hedefi “ulusal egemenlik” tir. Ne şekilde olursa olsun gaye, o etnisitenin devletinin olmasıdır. Kendi marşı. Kendi bayrağı… Bayraklar ulusları sembolize eder. Önünde saygı ve tazimde bulunulur. Kutsidir. Cemal Kutay bir dizesinde milliyetçiliğin kodlarını veriyor aslında.

bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır
toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır

Yılmaz Odabaşı  ‘da Cemal Kutay’ a nazire yaparak şu dizeleri serdediyor:

bayrakları bayrak yapan bayrak imalatçılarıdır
toprak eğer uğruna ölen varsa utanmalıdır

Güney Kürdistan marşının bir bölümünde geçen sözler de milliyetçiliğe dair önemli şeyler söylüyor:

bizler medler ve keyhüsrev'in çocuklarıyız
inancımız ve dinimiz memleketimizdir
inancımız ve dinimiz kürt ve kürdistan'dır

Milliyetçilik mantalitesinde ulusal çıkarlar her şeyin önünde gelir. Ulusunuzun menfaati için başka halkların hakkını gasp edebilirsiniz. Bir toplumun yok oluşu sizin ulusunuzun bekası içinse, mübahtır, gereklidir.

Milliyetçilikte amaç türdeş toplum yaratmaktır. Aynı coğrafyada yaşayan farklı dillere tahammül edilemez. Resmi dil bir tane olur. Diğer diller de zamanla asimile edilir. Fransa’da Fransızca dili ana dili olanlar ülken nüfusunun %7’si, İtalya’da İtalyanca dili ana dili olanlar toplam nüfusun %12’si olmasına rağmen resmi dil kabul edildiler. Ve diğer diller asimile politikasına maruz kaldılar. Milliyetçiliklerde farklılıklar kaldırılması gereken unsurlardır. Her bir farklılık tehditir, düşmandır.

Etnik milliyetçilikler, postmodern dönemde yerini kültürel milliyetçiliklere, zengin ülke milliyetçiliklerine bırakıyor.

HABERE YORUM KAT