1. YAZARLAR

  2. RIDVAN KAYA

  3. Desteklemek de, Karşı Çıkmak da Kolay Değil!
RIDVAN KAYA

RIDVAN KAYA

Yazarın Tüm Yazıları >

Desteklemek de, Karşı Çıkmak da Kolay Değil!

24 Eylül 2017 Pazar 18:21A+A-

Barzani’nin referandum ilanına karşı nasıl bir tutum takınılması gerektiğini tartışırken, konunun gerek ilkesel düzeyde, gerek politik düzlemde bir dizi zorluk içerdiği görülmeli!

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin referandum kararı Ortadoğu’nun zaten hep sıcak seyreden atmosferini daha da hararetlendirmiş durumda. 25 Eylül yaklaşırken ortamın daha da kızışacağına dair göstergeler artmakta. Ortadoğu’nun asırlık Kürdistan sorununun tüm boyutlarıyla yansıdığı ve bu yüzden de çok geniş bir düzleme ve katmanlara yayılan bu konuyu bu yazıda sadece güncel boyutlarıyla ele almaya ve başlıklar etrafında kısaca değerlendirmeye çalışacağız.

Referandum Tartışması: Barzani İçin Bir Çıkış!  

Referandum kararının en temelde asırlık Kürt bağımsızlık özlemini kuvveden fiile geçirmeye yönelik bir adım olduğu açık olmakla birlikte, konjonktürel zeminde IKBY lideri Mesut Barzani’nin bu kararının yaşadığı politik sıkışmışlığı aşmaya yönelik bir girişim olduğu, kendi liderlik ihtiyacının bir sonucu olarak gündemleştiği görmezden gelinemez.

1991’den beri Irak Kürdistanı’nda hüküm sürmekte olan Barzani yönetiminin giderek halk desteğini kaybettiği ve bunun sonucunda iktidarını kaybetme korkusuyla seçim yapamaz hale geldiği biliniyor. Referandum kararının Barzani’nin bu sıkışmışlığı aşma ve güçlü bir milliyetçilik rüzgarı estirerek ismi etrafında yeniden halk desteğini sağlama çabasından apayrı bir zeminde geliştiğini iddia etmek herhalde pek mantıklı olmaz.

Bununla birlikte bölge genelinde giderek büyüyen kaotik durumun zaten on yıllardır bağımsız Kürdistan hedefine kilitlenmiş bir politik aktör açısından ilaveten gayet uygun ve elverişli bir zemin, tarihi bir fırsat olarak da değerlendirilmiş olması anlaşılabilir bir şeydir. Referandum kararına konjonktürü gerekçe göstererek karşı çıkmanın, zamanlamasının yanlışlığını ileri sürerek itiraz etmenin ise Kürt ulusalcılığı açısından bir anlam ifade etmediği gibi, haklı da görülemeyeceği barizdir. Bilakis on yıllardır Kürt ulus devletinin özlemini duyanlar açısından bundan daha iyi bir vasat yakalanır mı bilinmez. Bu yüzden de tartışmayı konjonktür sorununa indirgemek doğru olmaz.

Ulus-devlet Projesi: Ya Herkes İçin İyi, Ya Herkes İçin Kötü!  

Bu noktada ulus devlet talebine ilişkin tutum üzerinden herkesin duruşunu, tavrını netleştirmesinin gerekli olduğunu düşünüyoruz. Ulus devlet formülü, yapılanması, talebi ya herkes için kötüdür, ya da herkes için anlamlıdır, meşrudur, haktır!

Türk, Arap, Fars ulusalcılıklarına; ulus devletlerine onay verenlerin Kürt ulusalcılığına ve Kürt ulus devletine karşı çıkması haklı bir tutum değildir. Dolayısıyla bölünme, parçalanma, zayıf düşme-düşürülme kaygılarının sadece Kürdistan tartışmaları bağlamında dillendirilmesi adil bir yaklaşım olmadığı gibi, güya oyuna gelmemesi için uyarılmak istenen muhataplar nezdinde de hiçbir olumlu etki yapmamakta, tersine daha duygusal tepkilere ve öfke birikimine yol açmakta, var olan mesafeyi artırmaktadır.

Mevcut ulusal devletler olgusunu adeta kutsayıp Kürdistan’ın bağımsızlığına karşı çıkmanın çelişik bir tutum olduğunu söylememiz elbette Kürt ulus devletinden yana olduğumuz, bunu bir hak olarak desteklediğimiz anlamına gelmez. Burada asıl olarak karşı çıkışların adaletten ve hakkaniyetten uzak olduğuna, boğazlarına kadar milliyetçiliğe batmış olanların milliyetçilik karşıtı söylem geliştirmelerinin tutarsızlığına dikkat çekmeyi hedefliyoruz.

Irak’ın Bütünlüğü Adına İran Tasallutunu Savunmak mı?   

Öte yandan Irak Kürdistanı’nda yapılacak referanduma Irak’ın bütünlüğü adına karşı çıkmanın da pek savunulabilir bir yaklaşım olmadığı ortadadır. Baas iktidarı döneminde uygulanan sistematik zulüm ve inkar politikaları neticesinde bütünleşmekten ziyade bir ezilme halinin yaşandığı Irak, Amerikan işgaliyle birlikte tümden kaosa teslim olmuş ve bugün itibariyle bir tür halklar hapishanesine dönüşmüştür. Gelinen yer itibariyle büyük ölçüde İran tarafından yutulmuş bulunan Irak’ta merkezi idarenin hakimiyetini kabul etmeyi önermek İran’ın, Haşdi Şaabi’nin, mezhepçiliğin tasallutu altına girmeyi önermekten farksızdır. Bu yüzdendir ki, ister Kürtlerin, isterse başka toplulukların netice itibariyle Şii fanatizminin en yüksek perdeden hakimiyetini yansıtan bir sultaya tabi olmasını istemek mantıklı da, anlamlı da değildir.

Bu bağlamda Türkiye’de yükselen tepkilerin, bilhassa Kerkük ve Türkmenler bağlamında dillendirilen kaygıların da bu mantıksızlığı birebir yansıttığı görülmelidir. İşgalci ABD ile işbirliği yaparak Irak’ta egemen olan Malikilerin, İbadilerin, Haşdi Şaabi vahşiliğinin tehdidi ve tasallutu altında iken sorun görmeyip, Kerkük’ün Kürtlerin denetimine geçmesine tepki vermenin tutarlı bir tavır olmadığı gibi, içeride de sadece ayrışmayı besleyeceği görülmek zorundadır.

Peki, karşı çıkışların hak ve adalet perspektifi temelinde gelişmemesi ve karşı çıkanların kahir ekseriyetinin milliyetçilik denen cahili virüsü bünyelerinde barındırıyor olmaları Barzani’nin referandum planıyla gündemleştirdiği Kürt ulusal devletini desteklememizi gerektirir mi? Hayır, gerektirmez, haklı da kılmaz!

Etnik Temelde Ayrışma ve İnşaya Onay Verebilir miyiz?

İlkesel temelde Barzani’nin ve destekçilerinin inşasına yöneldikleri devletin temelde İslami kimliğimizle asla bağdaşmayacak bir yapı olduğu ortadadır. Kimliksel tutarlılığımız itibariyle etnik-kavmi temelde herhangi bir yapılanmayı, örgütlenmeyi ve elbette bunun en üst düzeyde bir yansıması olan devletleşmeyi savunmamız, meşru görmemiz söz konusu olamaz.

Şimdilerde epeyce bir örselendiği, küresel ve yerel zalimlerce şedid biçimde hedef alınıp, tarumar edilmeye çalışıldığı görülse de Ümmet bilinci ve aidiyeti bizim için tek belirleyici kimliktir. Bununla çelişecek, bunu gölgeleyecek herhangi bir kimliksel yönelim Müslümanlara yakışmaz!

Hem nasıl destek olalım ki, Allah Teala’nın rızası istikametinde, Kuran’ın belirlediği ilkeler temelinde bir oluşum mu söz konusudur ki! Bilakis İsrail’in doğrudan, ABD’nin ise sürece yayarak destek verdiği, arkasında durduğu Barzani’nin inşa etmeye yöneldiği Kürdistan devletinin cahili asabiyenin kurumsallaştığı türden bir yapı olacağı barizdir.

Bu noktada konjonktürel açıdan, başta İbadi yönetimi ve İran olmak üzere, Kürdistan’ın bağımsızlığına karşı çıkan güçlere karşıtlığımız, bunların zulmüne karşı tavrımız bizi ilkesiz bir tutum almaya ve kimliksel düzeyde reddettiğimiz bir oluşum sempati duymaya sevketmemelidir. Yanlışın yanlış olduğunu söyleyemeye devam etmeliyiz!

“Madem Türklerin, Arapların, Farsların devleti var, Kürtlerin de ulus devleti olsun” yaklaşımı bizim için geçerli olamaz. Biz bu sayılanları meşru görmüyoruz ki, bunları desteklemiyoruz ki, Kürt ulusal devletini meşru görelim! Şartlar gereği, konjonktür gereği buna karşı mücadele etmemiz gerekmiyor elbette ama desteklemek de bize düşmez!

Kime Ne Kazandıracak, Kimler Kaybedecek?  

Pratik düzlemde ise Barzani’nin gündemleştirdiği referandumun çok net ve açık 2 olumsuz sonuç doğuracağı kesindir. Öncelikle bölgede zaten had safhada süren çatışma olgusunu alevlendirecektir. Mezhebi ve bölgesel temelde süregelen karşıtlık ve çatışma olgusuna, etnik temelde çatışma potansiyelinin de ilave edilmesi neticesini doğuracaktır.

Milliyetçi kabarmanın ne tür sağlıksız, zalimane görüntülere yol açacağı az çok tahmin edilebilir. Bu durumun ise öncelikle Iraklı Kürtler için sonu belirsiz bir macera doğurması kaçınılmazdır. Ayrıca bu kavga ve gerilim ortamının alevlenmesinin tüm bölgede yoğun bir Arap-Kürt çatışmasını tetikleyeceği, bununla da sınırlı kalmayıp Türkiye’de de halklar arasında düşmanlık ortamını besleyeceği görülebilmektedir.

Ayrışmanın bir başka tehlikesi de Irak’ta zaten Şiilerin tasallutu altında bir hayli daralan, ezilen Sünni nüfusun kendi içinde ayrışması, parçalanması neticesini doğuracak olmasıdır. Kürtlerin tümüyle kopması, Sünni Arapların Şii tahakkümü karşısında daha da yalnızlaşması, zayıflaması demek olacaktır.

Tercih Özgürlüğünü Savunmak, Yapılan Tercihin İlla da Benimsenmesini Gerektirmez!

Sonuç itibariyle, herhangi bir topluluğun, bir halkın kendi geleceğini tayin etmeye hakkı olduğunu kabul etmek durumundayız. Bu adaletin de, insanlığın da gereğidir. Hiç kuşkusuz zorla güzellik olmaz! Bu bağlamda Iraklı Kürtlerin de diğer beldelerde yaşayan Kürt topluluklarının da nasıl yönetileceklerini kendi kararlarıyla belirleme haklarının kabul edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Zorla birlikteliktense güzellikle ayrılmanın ehveni şer olduğu da söylenebilir.

Bu noktada Türkiye devletinin referandum meselesine dair tavrının doğru olmadığını ifade etmek durumundayız. Kerkük’te bir Türkmen devleti kurulacak olsa yüzde yüz destekleyecek olanların Kürt devletini ‘bölücülük’ şeklinde etiketlemeleri adil değildir. Bu açıdan Türkiyeli Müslümanlar olarak yaklaşımımızı, tavrımızı devletin yaklaşımından, Kemalist resmi ideolojinin gölgesinde gelişen tepkilerinden net biçimde ayrıştırmalıyız.

Mamafih halkın iradesi bu yönde cereyan ediyorsa ayrılmanın bir hak olduğunu kabul etmek ve zorla, şiddetle bastırılmasına karşı çıkmak, ayrışmanın illa da doğru ve desteklenmesi gereken bir karar olduğu sonucunu da doğurmaz, bu şekilde bir yorumlamayı haklı çıkarmaz. Örneğin biz dinde zorlama olmadığına iman eder, bu yüzden insanların yanlış şeyleri de tercih edebileceklerini kabul ederiz ama bu söz konusu kişilerin yaptıkları tercihi benimsememizi, doğru görmemizi gerektirmez. Doğruluğun ölçüsünü İslami kurallar belirler.

İlkesel olarak etnik, kavmi, ulusal temelde bir ayrışmanın tipik cahili hamiyet duygusunun tetiklediği batıl bir tercih, sapkın bir yönelim olduğunu söylemek, buna akidevi-ideolojik düzeyde karşı çıkmak durumundayız. Ümmet bilinci ve aidiyeti ile hareket eden Müslümanlar olarak ancak İslami temelde inşa edilen bir oluşumu desteklemek, onunla dayanışma içinde olmakla yükümlü olduğumuzu göz önünde bulundurarak tavır belirlemeliyiz.

Sonuç itibariyle Kürdistan’ın bağımsızlığı, ayrı bir devlet olarak örgütlenmesi fikrini ilkesel düzeyde desteklememizin de, mevcut durum ve şartlar itibariyle karşı çıkmanın da mümkün olmadığı gerçeğinden hareketle bu tartışmaya, gündeme ilişkin olarak tarafsız kalmanın daha uygun bir tutum olduğunu söyleyebiliriz. Yeryüzünü ıslah ve imarla yükümlü Müslümanlar olarak iki yanlış tutumdan birine savrulmak mecburiyetinde değiliz!  

YAZIYA YORUM KAT

45 Yorum