1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. Demokrasileri de Sorgulama Teknikleri de İleri
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

Demokrasileri de Sorgulama Teknikleri de İleri

25 Aralık 2014 Perşembe 03:00A+A-


Daha geçen hafta merkezi Washington'da bulunan Freedom House (Özgürlük Evi)’un açıkladığı 2014 insan hakları raporuna göre Türkiye ‘kısmen özgür’ ülkeler kategorisinde yer alıyordu. Yılın en kötü insan hakları olayları arasına Türkiye’yi dâhil eden ihlallerin başında malum olduğu üzere internete getirilen kısıtlamalar başta yer alıyor. Hatta Cumhuriyet’in tasnifine göre söyleyecek olursak “Türkiye, Boko Haram ve IŞİD’le aynı listede” yer alıyor.

Human Rights Watch (İnsan Hakları İzleme Örgütü)’ın hazırladığı rapora göreyse "Türkiye insan hakları konusunda endişe verici bir gerileme yaşıyor”du. Rapora göre AKP Hükümeti siyasi muhalefete, protestolara ve eleştirel medyaya giderek artan bir hoşgörüsüzlük sergiliyor. Hükümetin hızla otoriterleşen çizgiden dönüp acilen atması gereken adımların hangileri olduğu da hatırlatılıyor elbette.

Batı’da hazırlanan, hızla ve sansasyonel bir biçimde kamuoyuna lanse edilen raporlarda sık sık yolsuzluk soruşturmalarının bastırılması, yargı bağımsızlığının engellenmesi ve hukukun egemenliğinin zayıflatılması gibi sebeplerle adalet sistemine güvenin zayıfladığı ve siyasi kutuplaşmanın derinleştiği de vurgulanmakta. Bu sebeple Washington’daki siyasi-entelektüel kadroların nabzını tutma, orada oluşan kanaat, endişe ve beklentileri Türkiye’ye tercüme etme hususunda en önemli isim sayılan Cengiz Çandar’a göre Türkiye demokrasi ve insan hakları açığı bakımından zaten ‘küme düşürülmüş’ durumda. Ama söz dinlememekte ısrar ederse ‘batabilir’ de.

İleri, Daima İleri

Tabii ki insan hakları raporlarını değersizleştirmemek hatta bu raporlarda tespit edilen ihlallerin giderilmesi, sorumluların cezalandırılması için istikrarlı bir siyasi irade koymanın gerekli olduğu aşikârdır. Ancak bu meselenin modern sömürgeciliğin soft power versiyonları arasında son derece kullanışlı bir araç olduğunu da unutmayalım. Meseleye kestirmeden girelim. Afganistan ve Irak kaç senedir ABD ve müttefiklerinin işgali altında? Filistin’deki İsrail işgalini de bu bağlamda düşünelim. Suriye’deki katliam rejimini ve Mısır’daki askeri cunta yönetimini ayakta tutan uluslararası ‘denge’ politikasıyla birlikte mütalaa edelim. Özellikle İslam coğrafyası için söz konusu olan fotoğraf şu: Bir yanda işgal diğer yanda despotizm.

Şimdi ABD ve müttefiklerinin insanlığa karşı işlediği büyük ve tiksinti verici suçlar meselesini es geçerek yapılacak demokrasi ve insan hakları söylemi ne manaya gelir? Herhalde ya bir çadır tiyatrosu ya da sömürgecilik adına sürdürülen bir psikolojik harp seferberliği olarak değerlendirilebilir. Bakın daha iki hafta önce ABD Senatosu’nda CIA’nın işkencelerini anlatan ilk resmi belge niteliğindeki raporunun bir kısmı yayınlandı.

ABD resmi belgelerine göre dahi “CIA hiçbir uluslararası yasaya dayanmadan” Guantanamo başta olmak üzere Avrupa ve Asya kıtalarındaki sorgu odalarında binlerce insanı işkenceden geçirdi. Üstelik 6 bin sayfalık raporun henüz 525 sayfası Senato’ya sunuldu. Üstelik herkes biliyor ki Beyaz SarayPentagon ve CIA’nin ileri sorgulama tekniği adını verdiği sistematik işkenceler rapor edilenlerden kat be kat daha fazla. Bu durum Senato tarafından “CIA'in teknikleri halka ve siyasetçilere gösterdiğinden çok daha acımasızcaydı” şeklinde bir itiraf olarak kamuoyuyla paylaşılacaktı.

CIA’nın rapor ettiği ‘İleri Sorgulama Teknikleri’nden bazıları şunlardı: Tecavüz, uzun zaman uykusuz bırakma, betona zincirleme, matkapla işkence, kollardan asılı tutma, çok dar alanlarda hareketsiz bırakma, çıplak bırakıp kırbaçlama ve en önemlisi suda boğulma hissi veren işkence vd. ‘Makattan besleme’ adı altında iğrençliği zirveye taşıyan yöntemleri ‘cips, makarna yedirdik’ gibi gerekçelerle süsleme alçaklığına bile şahit olabiliyoruz.

Makbul İşkence, Merdud İşkence!

Güya Obama yönetimi bu tür işkencelerin bir daha uygulanmayacağı yönünde güvence verdi. Ancak Beyaz Saray’ın meseleye ilişkin endişeleri iki noktada odaklanıyor: İlki, işkencelerle edinilen istihbaratın hayati önem taşıyan ya da hayat kurtaran cinsten hiçbir fayda sağlamaması. İkincisi ise şu: Söz konusu sistematik işkencelerin dünya genelinde ABD vatandaşlarına, elçilik ve konsoloslukları riske edeceği. Görüldüğü üzere kategorik olarak işkenceye karşı çıkış asla söz konusu değil. Tersine işgalin katliam ve işkenceyle kaim olduğunu bilen gayet rasyonel bir stratejik planlama dikiliyor karşımızda

Beyaz Saray böyle bir raporun kamuoyuyla paylaşılmasının hiçbir zaman doğru olmadığını vurguladı. Lakin BM raportörü Ben Emmerson’ün malum olanı gizlemenin beyhudeliğine dikkat çeken beyanı şöyleydi: “Rapor, uluslararası toplumun uzun süredir bildiği gerçekleri doğruladı.

Peki, Türkiye’de ABD’nin ileri demokrasisini örnek alan, Türkiye’nin ABD eliyle hizaya çekilmesi için kamuoyunda lobicilik yapan, Beyaz Saray, Washington veya New York’taki düşünce kuruluşlarının raporlarıyla Türkiye’de siyaset ve topluma rota belirlemeye kalkanlar bu rapor hakkında ne yazdı veya söylediler?

Şöyle bir bakalım, ABD’nin İleri Sorgulama Teknikleri adı altında sistematik olarak işlediği işkence suçlarına karşı Cengiz Çandar, Amberin Zaman, Ceyda Karan, Aslı Aydıntaşbaş, Kadri Gürsel, Murat Belge, Fehim Taştekin gibi gazeteciler ne söylemişler.

CIA ile Muhaberat ve Şin Bet arasındaki paralelliklerin MİT’ten ayıklanmış olması endişe verici değil mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun ileri sorgulama teknikleri hakkında MİT’i cesaretlendirmiyor oluşu despotizme giden Türkiye gerçeğini bir kez daha teyit ediyor değil mi?

ABD ve AB’nin yakaladığı ileri demokrasi düzeyini neden yakalayamadığımıza dair tartışmalar sürüp gidecek. İlerici aydın ve demokratlar, gerici siyaset ve toplum gerilimi Türkiye’de çok hoş bir muhabbet olarak böyle devam edip duracak anlaşılan.

 

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum