1. YAZARLAR

  2. Yasin Şafak

  3. Demokrasi Dertleri
Yasin Şafak

Yasin Şafak

Yazarın Tüm Yazıları >

Demokrasi Dertleri

23 Temmuz 2008 Çarşamba 01:00A+A-

Demokrasilerde neler olabilir?

İç savaş olabilir.

Meclis darbesi olabilir.

Ayaklanma olabilir.

Ayaklanma provası olabilir.

Terör olabilir.

Terör terörü olabilir.

Devletin provoke ettiği terör/şiddet heyulası korkusu demokrasilerde,  totaliter rejimlerde olduğundan daha az olsa da kullanıldı/kullanılıyor.

Sadece demokrasi değil onun ekonomi motoru kapitalizm de böyle. Her durumda her ülkede aynı işlevde olan bir kapitalizm yok. Mesela soğuk savaş yılarında Türkiye’de hakim olan kapitalizm argo tabirle “avanta kapitalizminin” en güzel örneklerindendir.

Sovyetlerin komşusu olan Türkiye elbette Amerikanın gözdesi olarak tutulmak zorunda olduğundan onyıllarca hibe/kredi/ damping rejimi ile beslenegeldi. Bu avanta kapitalizminin büyüsü ve rahatlığı Türkiye’ye uzunca yıllar yetegeldi. Ne var ki demir perdenin çöküşü ile Türkiye de bir zorluğun içine düşecekti. Nitekim ekonomik krizlerle terbiye ve krizleri aşmak için küreselleşmeye zorunlu itaat dönemi 90’larla birlikte, Yeni Dünya Düzeni ile startını aldı.

Böylece, Türkiye’nin Ak Parti ile birlikte dünya sistemine/ABD’ye/kapitalizme/demokrasiye kapıldığı/katıldığı iddiası baştan aşağı retorik ve manipülasyon diyebiliriz.

Bu iddia ister komünistlerce ekonomi/politik üzerinden ister müslümanlarca istiklalcilik üzerinden, ister ulusalcılarca bağımsızlık üzerinden dile gelsin,  hiç fark etmez.

Çünkü aynı söylemler belki evvelden “ilk Özalla oldu” diyebilirdi, diyordu.

Türkiye bugün küreselleşmenin zorlaması ve etkisiyle avanta kapitalizminden gerçek kapitalizme geçti/geçiyor, özetle böyle denebilir.

Kapitalizmdeki nokta şimdi benzer şekilde demokrasinin deviniminde yaşanıyor. Türkiye’de son Gladyo/Ergenekon davasında konunun uzmanı/ilgilisi yazarların yazdıkları gibi olgular genel olarak İtalya, Yunanistan ile, yani Akdeniz Natosu ile paralel okunabilir.

Sadece batının 2. kategori ülkeleri değil belki bu noktada bugünün 1. sınıf ülkesi Almanya’nın geçmişinde dahi bu damganın izleri vardır. Bundan 30 yıl önce Almanya’da (zamanın Amerikan muhasarası altındaki Batı Almanyasında)  Baader Meinhof çetesi olarak nam salan bir örgüt Almanya’yı alt-üst ediyordu. Baader-Meinhof’un formel ismi Rote Armee Fraction; Kızıl Ordu Fraksiyonu. Sadece Batı Almanya’da değil kuzey Avrupa ülkelerinde, Filistin davası üzerinden Ortadoğu/Afrika’da da boy gösteren RAF’ı kabaca Türk/Kürt sol örgütlerine benzetmek biraz eksik olur. Türk/Kürt sol örgütleri genelde kendi rejimleriyle ve o rejimlerin alt düzeyde fonksiyonerleri olan polisleriyle, eratla cebelleşir.

RAF ise Almanya’yı Amerikan işgalinde ve muhasarasında kabul eden bir yapıydı. Saldırılarının ağırlığı Amerikan hedefleriyken, yine Filistinlilerle birlikte İsrail hedeflerine yönelik tedhiş RAF’ın olmazsa olmazıydı. RAF’ın en baş tutukluları hapishanede intihar etti. Almanya gibi normun kuralın eksiksiz uygulandığı bir ülkede/tam tecrit koşullarında tutuklular silahı nasıl buldular, hücreye nasıl soktular? Dünya sistemi kapitalizmle çatışıyoruz diyerek kendi konumlarından haylice memnun olanlar aynı gece sözleşerek niye intihar ettiler?  Bu sorular uzun yıllarca çok soruldu, yazıldı çizildi. Her iki üç senede bir Stern, Spiegel gibi Alman dergileri bu konuda dosya haberler yapageliyor. Dışardan baksa da herkesin pekala sorabileceği soru, yakalayabileceği durum, intihar olaylarının İsrail hedeflerine yoğun saldırıların ardından, bu saldırılarının ardının bir türlü kesilemeyeceği korkusunun sonrasına denk geldiği. Yine muhasara altındaki Almanya’da Amerikan üstlerine dünyanın başka yerlerinde olmayan boyutta ısrarlı eylemler de cabasıydı.

Muhasara altındaki Almanya’nın “kendi uyruğundaki örgütüne” değin kararının ne kadar kendisine ait olacağını da bu soruları/çelişkileri/şüpheleri daha da perçinliyordu. Kaldı ki Almanya, Türkiyelere, Yunanistanlara göre tam manasıyla demokratikti, demokratiktir.

Gladyoyu çeşitli ölçülerde kullanmak zorunda olan/kalan demokrasi de var, tasfiye edebilecek noktaya gelince tasfiyeyi tam yapan da var, sınırlı yapan da…

Bugün Ergenekon tartışmaları ile birlikte gırla giden denklemler gazeteleri süslüyor. Başlıkların içinde örgütler var, darbeler var, askerler var, hukuk var, dış siyaset uluslar arası ilişkiler var. Her bir göz kendi zaviyesinden merkeze aldığı noktaya neşteri vuruyor haliyle.

Türkiye’de darbe teşebbüsü fiiliyatı hanedana karşı başlar, 1908’de evrensel değerlere karşı çıkmak şöyle dursun ülkeyi dünyaya daha bir açan/katan bir harekattır. Darbeler dizgesi yüzyıl boyunca,  kimisinde meclisi, kimisinde bağımsızlığı, kimisinde istikrarı/can güvenliğini, eksiksiz hepsinde laikliği koruma söylemiyle bugüne kadar devam edegeldi.

Darbeleri konuşurken demokrasi tartışmaları dış siyasete ve konjonktüre çok da değdiği yerde en netameli boyutun, sıkıntının çıktığı alanlardan birisi. Türk demokrasisi başlangıcında Nato’nun, bugününde küresel kapitalizmin yörüngesinde olduğu için bu alan dünden bugüne genelkurmayın ve Nato Avrupası’nın, Amerika’nın ağır etkisi altında. Bu etki bundan 30 yıl önce her şeyi komünizm tehdidiyle aydınlatıp(!) ve meşrulaştırageldi. Türkiye İslamcılığı çok az istisna ile bu dizgenin/darbelerin peşi sıra gitmekte bir beis de görmedi.

Bugün de benzeri bir söylem Ergenekon üzerinden toplumu etkisi altına alıyor. Meselenin nirengi noktası, darbeler( Ayışığı/Sarıkız) olması gerekirken –ki iddianamede dahi yok deniyor- Türk siyasetinin yapısını İttihattan bugüne tartışma gereğiyken geçmiş dönemlerin komünizm heyulası veya masonluk anlatısı gibi sınırları bilinemeyen ve her şeye sirayet etmiş/edebilen afaki bir konjonktür mü ortaya çıkıyor?

Darbe, varolan statükoyu korumayı temel amaç aldığı ölçüde bu statükonun karşısında duran halk iradesine karşı oluyor. İç resterasyonu tepeden aşağıya doğru örgütleme amacıyla hareket ediyor. Bu hareketin “dünyayı” bazen yanına bazen karşısına alma durumu konjonktürü elbette bağlar ama bunu meselenin merkezine koymaksa müslüman endazesini yine bayağı şaşırtıyor:

1.Demokrat/İslamcı basında (Zaman/Yeni Şafak) “Her şey provokasyon her şey Ergenekon boyutunda” bir geçmiş dökümü yapılageliyor. (Eşref Bitlis/Hizbullah/Öcalan/eski İslamcı eski hahamın şok açıklamaları vs.)

2.Milli Görüşe yakın isimlerse Ergenekonun ciddi ciddi “millici” olabileceğini mi düşünüyor? Velev ki olsun, o da ayrı bahis ya…

YAZIYA YORUM KAT