1. YAZARLAR

  2. M. Emin Kazcı

  3. Deliller çok ciddi
M. Emin Kazcı

M. Emin Kazcı

Yazarın Tüm Yazıları >

Deliller çok ciddi

20 Mart 2008 Perşembe 07:57A+A-

Dün CHP lideri Deniz Baykal’ın “Parti kapatılmasından memnun olmayız ama iddianamedeki deliller çok ciddi olduğu için derin bir üzüntü içindeyim” dediğini yazmıştım.

Aslında parti kapatmaktan mutsuzmuş gibi yapıp da arkasından da “Ama ne yaparsın ki, Türkiye bir hukuk devleti ve iddialar da maalesef çok ciddi” diyen sadece Baykal değil.

Hatta medyamızda “parti kapattırmacılığında radikal” bazı arkadaşlara göre, AK Parti için hazırlanan iddianamedeki deliller, RP ve FP iddianamelerindekinden bile daha ciddi.

Sanırım, delillerin ciddiyeti karşısında, onlar da Baykal gibi “derin bir üzüntü” içindedirler.

Şimdi isterseniz, daha çok başörtüsü meselesi eksen alınarak hazırlanan iddianamedeki ciddi delillerden medyamızda en çok öne çıkarılan birkaçını hatırlayalım ve delillerin ciddiyeti karşısında demokratik siyasi sistemimizin geleceği adına biz de “derin bir üzüntü” duyalım.

İddianamedeki delillerin önemli bir kısmı Başbakan Erdoğan’ın çeşitli tarihlerdeki konuşmalarıyla ilgili.

Hatta işin rakamsal dökümü de yapılmış; Yabancı basına demeç: 3, Yerli basına demeç: 14, Yurtiçi, yurtdışı toplantılarda konuşma: 27, Uçakta açıklama: 7.

Yani Başbakanımız toplam 61 konuşmasında suç işlemiş.

Ki başta Hürriyet olmak üzere birçok gazete, sürmanşetten ve hayli irice harflerle “Başbakan’a 61 suçlama” başlığını atmışlardı.

Şimdi iddianamenin en ciddi delilleri arasında yer alan bu ürpertici konuşmalardan, medyamızda en çok öne çıkarılan bazılarını tekrar hatırlayalım.

Başbakanımız demiş ki;

“Gençler; birbirinizi sevin, sayın, birbirinizden ayrı düşmeyin. Ayrılıkta felaket, birlikte kuvvet vardır. Ülkemizde başı açık, başı örtülü kardeşlerim el ele yürüdüğü sürece, omuz omuza yürüdüğü sürece, birbirinden güç aldığı sürece Türkiye’yi kimse yıkamayacaktır.”

Başı açıkla örtülünün el ele yürümesini söylemek, sanırım işiten herkese ürpertici gelmiştir.

Çok ciddi bir delil gerçekten.

Başbakanımız demiş ki;

“Başörtülüyü devlet okuluna sokmuyorsun bari bırak özelde okusun.”

Oysa bir Başbakan’a düşen “Başını örtenler hiçbir şekilde okumasın, haydi kızlar evlere!” demek olmalıydı.

Dilin kemiği yok işte.

Başbakanımız demiş ki;

“Üniversiteye girişte uygulanan katsayı farkını doğru bulmuyorum. Eninde sonunda bu ülke bu sorunu halledecek. Yavrularımızın önünü açın ki okusunlar.”

Bir Başbakan eğitim sistemini ilgilendiren bir konuda bu sözleri nasıl söyleyebilir?

Aynı sayıda soruya aynı şekilde cevaplar verdiği halde, biri istediği okula giden diğeri ise gidemeyen biri düz diğeri meslek liseli iki öğrenci arasındaki adaletsizliği dile getirmek Başbakan’a mı kaldı?

Böyle konuşursan sonucuna da katlanırsın tabii.

Başbakanımız demiş ki;

“Bakın benim kızlarım ABD’de okuyor. Burada o özgürlük anlayışı var. Ama ülkemde yok.”

Elinizi vicdanınıza koyup söyleyin; bu sözü duyunca ürpermez misiniz?

Bir Başbakan böyle konuşursa, hukuk da harekete geçecektir tabii.

Başbakanımız demiş ki;

“Başörtüsü takana ‘sen siyasi simge olarak takıyorsun’ deniliyor. O da ‘hayır ben siyasi simge olarak takmıyorum’ diyor. Velev ki siyasi simge olarak takıldığını düşünün. Simgelere sembollere yasak getirebilir misiniz? Dünyanın hangi ülkesinde böyle bir suç var?”

Türkiye’de var, sayın Başbakan, Türkiye’de var.

Yoksa siz Türkiye’yi ülke saymıyor musunuz? Böyle bir soru ülkeliğimize hakaret içermiyor mu?

Şimdi gelelim iddianamedeki bence en ciddi delile:

Başbakanımız demiş ki;

“Eğer nüfusunuzun azalmasını istemiyorsanız, bir ailenin 3 tane çocuğu olmalı. Takdir sizindir, o ayrı bir mesele.”

Herhalde bu sözler hakkında bir yorum yapmamı beklemezsiniz.

Çünkü her şey o kadar açık ki!

Kuşkusuz iddianame sadece Başbakanın konuşmalarından ibaret değil.

Bir kamu görevlisinin resmi yazısında “Hamdolsun” geçmesi, bir belediyenin dağıttığı kitapçıkta “Trafik kazaları takdiri ilahidir” yazması, bir belediyenin İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un sakıncalı önsöze sahip Safahat’ını dağıtması vb ciddi deliller peş peşe sıralanıyor.

Bu arada medyamızdaki bazı yazar arkadaşlar da, birtakım ciddi delillerle sürece katkı sağlamaktan geri durmuyorlar.

Dünkü Hürriyette bir köşe yazarı arkadaşımız, önce Başbakanın söylemediği şeyleri ona söyletiyor, sonra da “Peki bu laikliğe aykırı değil mi” diyerek savcılarımıza yeni deliller hatırlatıyordu.

Yazının girişi aynen şöyleydi:

“Başbakan Erdoğan partisinin başına gelenlerden kendisini zerre kadar sorumlu tutmuyor. Suçlu hep karşıdakiler. Onlar, laikler, Müslümanlara hep zulmediyorlar. Başbakan onları Müslüman olarak kabul etmiyor. Zaten Başbakan için ülkenin yarısı Müslüman, yarısı değil.

Ona göre sadece kendine oy verenler Müslüman. Başbakan’ın topluma bu şekilde bakması laikliğe aykırı değil mi?”

Evet, arkadaşımız Başbakanın sadece kendisine oy verenleri Müslüman sayıp geri kalanı Müslüman saymadığını -sanki kulağıyla işitmiş gibi- naklettikten sonra soruyor:

“Başbakan’ın topluma bu şekilde bakması laikliğe aykırı değil mi?”

Aykırı olmaz olur mu şeker kardeşim.

Hadi bu deliller kervanına bir katkı da benden olsun;

Geçenlerde bir AK Parti yöneticisiyle boğazda yemek yiyoruz; kamusal alandayız yani.

Adam, benim anlattığım bir olay üzerine birden şaşırıp “Allah Allah, bunu hiç duymamıştım” demez mi?

Şahitlerim var; kamusal alanda aynen bu ifadeleri kullandı.

Gel de bu partiyi kapatma şimdi!.

Sevgili dostlar…

Böylesi ciddi delillerden sonra şunu bilin ki;

Sadece Baykal ve onun gibi düşünenler değil;

Ben de derin bir üzüntü içindeyim!.

 

Vakit gazetesi

YAZIYA YORUM KAT