1. YAZARLAR

  2. Adem Yavuz Arslan

  3. DDK da suya sabuna dokun(a)madı!
Adem Yavuz Arslan

Adem Yavuz Arslan

Yazarın Tüm Yazıları >

DDK da suya sabuna dokun(a)madı!

23 Ocak 2012 Pazartesi 20:08A+A-

9 Kasım'da bu köşede, "DDK'nın Dink raporu ve her yol MGK'ya çıkar" başlığı ile Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu'nun hazırlamakta olduğu 'Dink Raporu' hakkındaki kulisleri ve gelişmeleri yazmıştım.

O yazıda DDK'nın yüzeysel bir raporla 'ezber tekrarı yaptığını' ve 'esas adrese bakma eğiliminde olmadığını' anlatmıştım.

Gelişmeler duyumlarımı doğru çıkardı.

Oysa ki mahkemenin adeta herkesle alay edercesine verdiği 'Örgüt yoktur' kararından sonra o çalışma daha da anlamlı hale gelmişti.

Fakat DDK cephesinden de iyi haberler gelmiyor.

Önceki gün Star'da manşetten verilen habere göre DDK raporu bitmek üzere. 'DDK'dan şok rapor' başlığı ile verilen haberin içeriğine bakarsak dağ fare doğuracak.

İddiaya göre DDK, cinayet sonrası bazı evrakların tahrif edildiği, bazı kamu görevlilerinin ise 'kasıtlı' veya 'kasıtsız' ihmali bulunduğunu tespit etmiş.

İçeriğe geçmeden önce usule ilişkin bir hatırlatma yapmak şart.

Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun hazırladığı ve içerik itibariyle baştan sonra 'yanlı' olan raporu Başbakan'a sunulmadan önce sızdırılmıştı. Oluşan kamuoyu baskısı nedeniyle de rapor tartışılamadan imzadan geçmişti.

Zaten istenen de buydu ve başarıldı.

Geçtiğimiz kasım ayında Gül'e, Londra Mandarin Oteli'nin lobisinde yaptığımız sohbette "Dink raporu Yazıcıoğlu olayında olduğu gibi tıkanıklığı aşabilir mi? Ezber bozma ihtimali var mı" diye sorduğumda usul olarak kendisinin 'DDK'ya müdahale etmediğini', çalışmalarını özgürce yapabilmeleri için 'her türlü desteği verdiğini', raporun da bitince kendisine sunulacağını söylemişti.

Yani içerik hakkında bilgisi yoktu.

15 kişi 1 yıl boyunca bunun için mi çalıştı?

Gelelim raporun içeriğindeki garipliğe!

Eğer DDK, 15 kişi ile 1 yılı aşkın süredir çalışıyor ve sadece 'cinayetteki ihmalleri' ve 'tahrif edilen belgeleri' buluyorsa bize de 'günaydın' demek düşer.

Bu sonuca ulaşmak için aslında bu kadar çalışmaya da gerek yoktu!

Çünkü bazı çevreler cinayetin hazırlık sürecini, perde gerisindeki organizatörleri ve esas kurumu saklamak için ilgisiz kişiler üzerinden operasyon yürüttüler. Bu amaca yönelik hazırlanmış kitaplar da var.

Birinin üzerine DDK raporu yazsanız yeterli olurdu!

Oysa DDK'dan beklenen 'gerçek bir soruşturma' ile bu 'cinayetin arkasındaki mekanizmayı' ortaya çıkarmasıydı. Çünkü Türkiye'de DDK kadar geniş yetkiyle ve Cumhurbaşkanı Gül'ün bizzat desteğiyle hareket edebilen ikinci bir kurum yok.

Hem kitapta hem de bu köşede defalarca yazdım yine iddia ediyorum.

Dink cinayetini ve ardındaki örgütü çözmek için 2003'ten itibaren yaşananlara farklı bir cepheden bakmak ve özellikle de MGK'nın üzerinde durmak gerekiyor.

Çünkü bu ülkede bazı husumetler, büyük projeler devlet eliyle üretilir.

MGK'nın 2003 başı itibariyle bir avuç misyoneri nasıl hedefe koyduğunu, sanal korkularla Türkiye'nin her yerinde Ogün Samastlar'ın yetiştirilmesine zemin hazırladığını detayıyla 'Bi Ermeni Var'da anlatmış, hatta gizli belgelerini de yayınlamıştım.

Eğer elindeki kadro ve geniş yetkiye rağmen hazırlanan rapor 'ezberlerin tekrarı' şeklinde olacaksa Dink bir kez daha vurulacak demektir.

Ankara'nın belli kurumlarında "Ortam zaten çok gergin, devlet kurumlarını yıpratmayalım, kamuoyunun gazını alacak bir formülle işi bağlayalım" gibisinden düşünenler olabilir.

Fakat Gül'ün öyle düşünmediğini açıklamalarından biliyoruz.

Peki ama hangi mekanizma DDK'yı bile 'tuğlayı çekmekten' alıkoyuyor?

Biliyoruz ki istendiği zaman sonuç alabilen bir kurul.

Nitekim Yazıcıoğlu dosyasında bir DDK üyesinin 156 Jandarma kayıtlarını bizzat ve günlerce dinleyerek ipucu aradığı biliniyor.

Fakat aynı hassasiyet Dink konusunda olmadı.

Belli ki DDK 'husumeti üreten kurum' ve 'uygulayıcılarına' bakma konusunda isteksiz. Yani mahkemeden sonra DDK da 'fare doğurma' eğiliminde.

BUGÜN

YAZIYA YORUM KAT