1. YAZARLAR

  2. Muhammed Nureddin

  3. Davos'tan Kahire'ye Türkiye
Muhammed Nureddin

Muhammed Nureddin

Yazarın Tüm Yazıları >

Davos'tan Kahire'ye Türkiye

07 Şubat 2011 Pazartesi 01:05A+A-

Mısır'daki halk intifadası, ister rejim veya başkan kalsın, ister başkan değişsin rejim kalsın ya da rejim bütünüyle değişsin, sonuçlarını bütün yönlerde gösterecektir.

Zira 25 Ocak'tan bugüne dek yaşanan halkçı, gençlik ve sivil itiraz hareketi, modern Mısır tarihi için yeniydi, yapısı ve yöntemi itibarıyla benzeri yaşanmamıştı. Hatta hedefleri dahi hâlâ birçoklarını hayrete düşürüyor. Bu hareket siyasi bir devrim mi yoksa geçim konularıyla ilişkili ekonomik bir devrim mi yahut Arap-İsrail çekişmesiyle, Mısır'ın kendi bölgesi, Arap ve İslam dünyasındaki rolüyle ilişkili ulusal boyuta sahip ulusal bir devrim mi?

Gelecek günler bu konularda beyaz ipliği siyah iplikten ayıracak. Fakat nasıl sonuçlanacağı bilinmeyen husus, Mısır'da yaşananlara ilişkin Arap ve Müslüman ülkelerin tutumları. ABD ve Batı'nın intifada ile şaşırdıkları açık ancak bundan önce Tunus intifadasının yaşanması, Batı'yı Mısır intifadasının gerçekleriyle daha zekice ancak sıkıntılı bir yöntem izlemeye sevk etti. Başkan Hüsnü Mübarek'i bir bedel karşılığı kurban etmeye hazır oldular ancak destekçileri olmuş bir başkanı sokak kanalıyla devirerek tarihe geçme eğiliminde değillerdi.

Arap dünyası şu ana kadar korkunç bir sessizlik sergiliyor. İntifadaya evet, rejime ve başkanına hayır diyen tek bir resmi açıklama yok. Hatta bazıları Mübarek'e ve rejimine desteğini açıkça ifade etti. Arap sistemi farklı eğilimleriyle kendi arasında dayanışma içine girdi. Özgürlük ve demokrasi hepsi için kırmızı çizgi. İran'dan Türkiye'ye sadece Arap komşular görüşlerini ifade ederken açıktı. İran'ın Mısır rejiminin maruz kaldığı baskılardan dolayı sevincini gizlemesi mümkün değil. Zira bölgedeki İran politikalarına yönelik Mısır tutumu oldukça vahim ve düşmancaydı. Bu düşmanlık başka Arap rejimlerinin İran'a yönelik tutumlarının üstündeydi. Sebep ise sadece siyasi eğilimlerdeki zıtlaşma değildi. İran'ın Hamas hareketini ve Gazze'yi desteklemesi Mısır rejiminin yatak odasında İran varlığını hissetmesine yol açtı. Böylelikle Müslüman Kardeşler'in içerideki nüfuzunun arttığını düşündü.

Mısır, Türk politikalarının yeni eğilimlerine karşı duyarlıydı. Suriye ve İran gibi 'düşmanlarıyla' yeni ilişkiler kurulması, Gazze'deki Hamas hareketine kucak açılması, Gazze ablukasının kurulması girişiminde Mısır'ın sıkıntıya sokulması, Mübarek'in Mısır'ının İsrail'le koalisyon dokuduğu bir zamanda İsrail'e yönelik sert tutumlar alınması bu Türk politikasının başlıklarından. Bütün bunlara rağmen Türk yönetimleri Mübarek Mısır'ıyla açık çizgileri korumaya kararlı oldu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye'nin Mısır'a saygısının sembolü oldu. Keza Dışişleri Bakanı Davutoğlu Mısır'a ziyaretlerini tekrarlamakta, Mısırlı yetkililerle görüşmekte ve Türkiye'nin Mısır'ın rolünü çalmadığı, alternatifi ve hatta tamamlayıcı olmak istemediğini teyit etmekte kararlı oldu. Başbakan Erdoğan bu kuralın dışına çıkmadı. Modern çağda iki ülke arasında iyi ilişkileri gözetti ve Mısır'ı provoke etmedi.

Fakat yeni Türk politikaları pratik olarak Hamas ve Filistin uzlaşısından Suriye, İran, Müslüman Kardeşler ve İsrail'le ilişkilere kadar dosyaların çoğunluğunda Mısır politikalarıyla pratik olarak çelişiyordu. Bu yüzden Ankara, Mübarek'in düşmesinden sadece memnuniyet duyar. Fakat hiç kimse Erdoğan'ın Davos'ta Şimon Peres'e yönelik tavrını hatırlatan bir tutum içinde Mısır devlet başkanından gitmesini isteyeceğini tahmin etmiyordu.

Devlet ve diplomasi geleneklerinde köklü, Mısır ve Türkiye ilişkilerinde bir ilk bu. Bu ilk, ikili ilişkilerin yeni dönemini tesis ediyor. Gelecekte hiçbir Türk, Mısır'ın gelecekte Türk iç işlerine müdahale etmesine tepki gösteremeyecek. Sadece Mübarek'in düşüşü Türk-Mısır ilişkilerini şu ana kadar kapalı olan tünelden çıkarabilir. Sadece yeni rejim İsrail'le çekişmeye yönelik yeni eğilimleriyle Türkiye-Mısır ilişkilerini doğal rayına oturtabilir. Erdoğan'ın yeni duruşu tek bir şeyi açıklıyor. Ülkeler sahip oldukları artan güçle rol alabilirler. Türkiye, Filistin, Arap ve Müslümanlara yönelik tarihi ve olumlu politikalarıyla sınır tanımayan böyle bir güce sahip. Sel gibi akan Nil bu sınırları belirlese dahi...

Katar gazetesi El Şark, 6 Şubat 2011

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT