1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Dava Siyasete Değil, Gündelik Siyaset Davaya Tabi Olmalıdır!
Dava Siyasete Değil, Gündelik Siyaset Davaya Tabi Olmalıdır!

Dava Siyasete Değil, Gündelik Siyaset Davaya Tabi Olmalıdır!

Geçen dönem AK Parti milletvekili olan Aydın Ünal, Yeni Şafak’taki yazısında dava ve siyaset ilişkisini değerlendirmiş.

19 Temmuz 2018 Perşembe 14:53A+A-

Aydın Ünal’ın davanın siyasetin üstünde olduğuyla ilgili vurguları ideal düzlemde kulağa hoş gelmekle birlikte vakıada karşılığının olup olmadığı kimin nereden baktığına göre tartışmalı hususlar. Her halükarda aktif siyasetin içinde olan, bir önceki parlamentoda milletvekili sıfatı taşıyan bir insandan dava-siyaset ilişkisine dair bu tür vurguları okumanın da sonuç olarak insanın yüzünde bir tebessüme vesile olduğunu belirtiyor, Aydın Ünal’ın bahse konu yazısını Yeni Şafak’taki köşesinden iktibasla ilginize sunuyoruz:

Davamız ve Siyaset

Nedir bizim davamız?

Bizim davamız insanlık davasıdır. Bizim davamız insanca yaşama davasıdır. Davamız adalet davasıdır. Davamız, yoksulla paylaşma, mazlumun elinden tutma, zulme başkaldırma davasıdır. Davamız haram olanla mücadele davasıdır.

Davamız tevhid davasıdır.

Davamız, kimin ne yaptığına bakmadan, ganimete, yağmaya, ihaleye, makama, mevkie, rütbeye gözü kaymadan Okçular Tepesi’ni kanıyla, canıyla muhafaza davasıdır. Davamız, menzile ulaşma değil, yol yürüme davasıdır. Davamız, her türlü gayreti, cehdi, cidali verip, zaferin takdirini Yaradan’a havale davası, “yenilgi yenilgi büyüme” davasıdır. Davamız iyi, ahlaklı nesiller yetiştirme davasıdır. Davamız Kudüs’ün şahs-ı manevisinde istiklal davasıdır. Davamız yeniden diriliş, uyanış, şahlanış davasıdır…

Siyaset, davanın, olsa olsa hizmetkârlarından bir hizmetkârı olur. Zira dava siyasetten de büyüktür. Dava, ne “Kızıl Elma” parantezine alınabilir; ne de Türklük, Kürtlük, Araplık, Acemlik kavgasına mağlup gelir.

Allah, Necmettin Erbakan Hocamızdan razı olsun, mekânını Cennet kılsın… Siyaseti, büyük davamızın hizmetkârı ve imkânı olarak ısrarla savunan O’ydu. Bizim neslin, tuzaklara düşüp dağlara çıkmasını, yeraltına inmesini, marjinalleşmesini, şiddete bulaşmasını önleyen O’ydu. Her türlü “dava siyasetle mümkün mü” tartışmasında ısrarla siyasete vurgu yapıp Fetullahların, Adnanların, Kalkancıların ve dahi bilumum sapıkların peşinde heba olmamızın önüne geçen, hareketimizin kimi ülkelerde olduğu gibi boğulmasını engelleyen, bir ömür boyunca baba şefkatiyle bu ülkenin çocuklarının üzerine titreyen O’ydu…

Allah, Recep Tayyip Erdoğan’dan razı olsun… Davanın yükünü siyasetle omuzlayıp, kararlılıkla iktidara taşıyıp, cesaretle koruyan da Erdoğan oldu. Siyaseti davanın hizmetine sundu, yeni imkânlar açtı. Kudüs’ün sesi oldu. Yeniden dirilişin bayraktarı, mazlumlara ümit, zalimlere korku oldu. Kimsenin diyemediğini cesaretle dedi. Kimselerin yapamadığını kararlılıkla yaptı. Büyük Türkiye mücadelesini kendi milletiyle birlikte ümmet için, yani dava için verdi. FETÖ ile, PKK ile, küresel zulüm sistemi ile mücadele ederken kendisi için değil, davası için mücadele etti. Aşkı da, sevdası da, kavgası da hep dava için oldu…

Evet… Dava siyasetten büyük, çok büyüktür… Temiz siyaset davaya güç katar, imkân sağlar; siyasetin kirli sureti ise davaya halel getirmese de dava adamını örseler, harcar, heba eder. Kendisine yeni hedefler, yeni ufuklar çizen bir siyaset dava adamını gayrete getirir; hüsrana doğru giden siyaset ise dava adamının boynunu büker, başını yere eğdirir.

Onun içindir ki, siyasetin mesuliyeti, davanın geçmişi hürmetine ve geleceği adına, Üstad Necip Fazıl’ın deyimiyle, “binbir başlı kartalı taşıyan kanarya” misali dirençli, dirayetli, sabırlı, hikmetli, ferasetli, basiretli ve kuvvetli olmayı gerektirir.

Bilmem hatırlatmaya lüzum var mı? Zaferle değil, seferle mükellefiz. Davanın hizmetkârı olan siyaseti zirvede tutmakla değil, davanın izzet ve şerefini savunmakla mükellefiz. Zafer sarhoşluğuyla yağma olmaz bizim işimiz. Dünyada, dünyalıkta hırsımız olmaz bizim. İhaleciler, imarcılar, rantçılar, rüşvetçiler, yanaşmalar, dağdan gelenler, ehliyetsizler, kifayetsizler, muhterisler, benciller, haramı helal diye satanlar, FETÖ’cü olmasa da Fetullahçı zihniyetle her yolu mübah, meşru görenler, dalkavuklar, ikiyüzlüler kenara çekiliverir; dün biz vardık davanın neferleri olarak, yarın yine biz, biz bize kalıveririz. Birbirimizin yüzüne bakmakta zorlanıveririz.

Bıktınız değil mi şu dava edebiyatından? Sıkıldınız değil mi şu “Okçular Tepesi” muhabbetinden? Yanınızdaki Karun olurken size hep davanın yükü kalıyor; yörenizdeki roket hızıyla yükselirken size hep Okçular Tepesi’nde mıh gibi çakılmak düşüyor değil mi? Bıkmak, usanmak, sıkılmak yok! “Ağır imtihanda” gevşemek yok… Milletin, ümmetin ve mazlumun umudunu çarçur ettirmeyecek, heba ettirmeyecek olan dün sizdiniz, bugün de sizsiniz. Çünkü davanın, her türlü çerçevenin ötesinde bir çerçeve olduğunu bilen, hesap gününe inanan da sizsiniz. Siyasetin kirli suretinin tertemiz davayı horlamasını önleyecek; temiz siyasetin istikametinin şaşmasının, sapmasının önüne geçecek, gerektiğinde, kılıcını kınından çıkartıp, “seni kılıcımızla düzeltiriz ey Ömer!” diyebilecek de sadece sizsiniz.

Siyaset ile sancağı zirveye taşımak kadar, onu burçta tertemiz muhafaza etmektir mesele. O sancağı tertemiz tutarsak ne mutlu bize; kirletirsek, o sancağı oraya nasıl diktiğimizi unutursak, sancağı yere düşürürsek, umudu heba edersek, yazıklar olsun bize…

Sancak kirlenirse dava kirlenmez. Sancak düşerse dava düşmez. Lakin, uzun, upuzun bir süre bakamayız milletin yüzüne, ümmetin yüzüne, birbirimizin yüzüne…

 

HABERE YORUM KAT

4 Yorum