1. YAZARLAR

  2. Cenap Çakmak

  3. Darfur'da bundan sonra ne olacak?
Cenap Çakmak

Cenap Çakmak

Yazarın Tüm Yazıları >

Darfur'da bundan sonra ne olacak?

06 Mart 2009 Cuma 06:30A+A-

4 Mart 2009 tarihinde dünyanın ilk sürekli nitelikli mahkemesi Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) 1 numaralı ön yargılama dairesi (Pre-Trial Chamber), UCM Savcısı Luis Moreno-Ocampo'nun Temmuz 2008 tarihinde daireye yaptığı Sudan Başkanı El Beşir'e yönelik tutuklama isteği ile ilgili kararını bir basın toplantısı ile duyurdu.

Ocampo'nun isteğini yerinde bulan mahkeme, Sudan Başkanı Ömer El Beşir'in ülkenin doğusundaki Darfur bölgesinde meydana gelen insani trajedi ile ilgili olarak sorumluluk taşıdığı yönünde güçlü karineler bulunduğu sonucuna vardı. 1993 yılından beri Sudan başkanlığı görevini yürüten El Beşir'in özellikle 2003 yılından itibaren şiddetlenen çatışmalarda Darfur'da yaşayan sivillere yönelik işlenen insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları konusunda dolaylı da olsa sorumluluk taşıdığı kanaatine vardı. Her şeyden önce kısa tarihinde UCM ilk defa görevi başındaki bir devlet başkanı aleyhinde tutuklama kararı çıkarmış oldu.

Sudan'ın etnik çatışmalar ile anılan bölgesi Darfur'daki problemlerin kökleri eskiye dayansa da yerli Afrikalılar ile Arap asıllı Cancavidler arasındaki çatışmalar 2003 yılından itibaren şiddetlendi. Güvenilir kaynaklara göre o tarihten bugüne 300.000'den fazla sivil öldü; 2,5 milyondan fazla kişi de evlerinden ayrılmak ve mülteci olarak yaşamlarına devam etmek zorunda kaldı. Çatışmalar sırasında işlenen uluslararası suçları tespit amacıyla kurulan BM Komisyonu, bölgede yaptığı saha çalışmaları sonucunda kapsamlı bir rapor hazırladı. Raporda isyancı milislerin sivillere yönelik suçlar işlediği sonucuna varmakla birlikte Komisyon, Sudan'daki merkezî hükümetin ve hükümet destekli silahlı Cancavid milislerinin neredeyse soykırıma varacak düzeyde insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarını sistematik olarak işlediklerini vurguladı. Komisyon raporu, ilgili suçların yargılanması ile ilgili olarak en uygun adresin UCM olduğunun da altını çizdi.

Güvenlik Konseyi üyesi Türkiye ne yapmalı?

Türkiye'nin şu ana kadar Darfur'daki krizle ilgili olarak yürüttüğü politikanın önemli etik problemleri var. Her ne kadar şu ana kadar izlenen politikaların zorlama olsa da bazı gerekçe ve kaygılar ile açıklanması mümkün ise de bu tutuklama kararının ardından aynı politikanın sürdürülmesi Türkiye'nin çıkarına olmayacaktır. Her şeyden öte UCM'nin Darfur konusunda yargılama ve kovuşturma sürecini bir yıllığına erteleme yetkisine sahip olan BM Güvenlik Konseyi'nde Türkiye'nin bu yönde bir girişimde bulunması ciddi bir hata olacaktır. Bir kere Güvenlik Konseyi'nin, bu yetkisini, belirsiz ve muhtemel olaylar ile ilgili olarak barış gücü operasyonları sırasında meydana gelebilecek ihlallerde mahkemenin devre dışı kalmasını sağlayacak şekilde 2002 ve 2003 yıllarında olmak üzere sadece iki kere kullandığını belirtmek gerek. Bu iki örnekte de belirgin bir olaya atıf yapılmamış, sadece barışı koruma misyonlarının -diğer bir ifade ile Amerikan personelinin- muhtemel UCM yargısından kurtarılması hedeflenmiştir. Bu iki kararın ciddi bir şekilde eleştirilmesi üzerine de bir daha benzer kararlar alınmamıştır. Üstelik mahkemeye taraf olan İngiltere ve Fransa da Güvenlik Konseyi'nden bu yönde bir karar çıkmasına izin vermeyeceklerini belirtmişlerdir. Her iki ülkenin de Roma Statüsü'ne taraf olmaktan kaynaklanan sorumlulukları bulunduğu ve BM Güvenlik Konseyi'nde veto hakkına sahip oldukları dikkate alındığında Konsey'in bu yönde bir erteleme kararı almasının mümkün olmadığını söylemek mümkündür.

Gerek Sudan'ın gerekse de Afrika Birliği'nin BM Güvenlik Konseyi'nde erteleme beklediği doğrudur. Ancak erteleme kararının çıkması için en az 9 üye ülkenin olumlu oy vermesi ve veto gücüne sahip beş sürekli üyenin hiçbirinin veto hakkını kullanmaması gerekir. Konsey'e geçici üye ülkelerden UCM'ye taraf olan Japonya, Meksika, Avusturya, Kosta Rika, Hırvatistan'ın böylesi bir karar teklifine soğuk bakacakları açıktır. Konsey üyesi iki Afrika ülkesi Uganda ve Burkina Faso ise kovuşturma sürecinin ertelenmesine taraftar olduklarını açıklamıştır. Ancak yine mahkemeye taraf olan Fransa ve İngiltere'nin veto haklarını kullanma ihtimali de oldukça güçlüdür; daha da önemlisi, UCM'nin Darfur konusunda yetkilendirilmesine dolaylı da olsa izin veren ve Darfur'daki trajediyi soykırım olarak tanıyan nadir ülkelerden biri olan ABD'nin de veto gücünü kullanması kuvvetle muhtemeldir. Gerek UCM'ye taraf olan İngiltere ve Fransa gerekse de ABD, UCM yargılamasını bloke edecek her türlü girişimi veto edeceklerini beyan etmişlerdir. Dolayısıyla başlangıçta sonuçsuz kalacağı belli olan bir girişime Türkiye'nin öncülük etmesi veya destek vermesi ciddi bir hata olacaktır.

Türkiye'nin tutuklama kararının ülkedeki istikrara olumsuz etki edeceği şeklindeki çekince ve kaygıları yerindeyse de bu aşamadan sonra sürecin geriye döndürülemeyeceği dikkate alınmalıdır. Afrika açılımı ile bölge ülkeleri ile yakın ilişkiler kurmaya çalışan Türkiye'nin bu noktada bir ikilem yaşayacağı açıktır; Sudan ile kurulan veya kurulması muhtemel ekonomik ilişkilerin de dikkate alınması gerektiği söylenebilir. Ancak mesela Sudan'da devlet kamu şirketleri aracılığı ile önemli petrol bağlantıları olan Çin'in, 2005 yılında UCM'nin Darfur konusunda yetkilendirilmesi sürecinde BM Güvenlik Konseyi kararını veto etmediği unutulmamalıdır. Özetle, Türkiye'nin BM Güvenlik Konseyi'ndeki üyeliğini kullanarak UCM'nin Darfur ile ilgili yargılama sürecini erteleme girişiminde bulunması hem sonuçsuz kalmaya mahkûmdur ve hem de Türkiye'nin El Beşir gibi şaibeli bir figürün yanında olduğu görüntüsünü vereceği için sakıncalıdır da.

Kuruluşundan itibaren UCM'ye açık ve şiddetli bir muhalefet sergileyen ABD ise alternatif çözüm önerileri ile mahkemeyi sürecin dışında tutmak için çaba sarf etti. Sadece Sudan konusunda yetkili olacak bir mahkeme kurulmasını teklif eden dönemin ABD yönetimi böyle bir mahkemenin bütün masraflarını üstleneceğini taahhüt ettiyse de dünya kamuoyu, UCM'nin varlığında bu teklifin yerinde olmadığı yönünde tepki göstermiştir. Sudan UCM'ye taraf olmadığı için mahkemenin Darfur'daki trajedi ile ilgili olarak otomatik yargılama yetkisi yoktur. Böylesi bir yetki için BM Güvenlik Konseyi kararına ihtiyaç duyan mahkeme, Mart 2005 tarihinde 1593 sayılı karar ile Sudan'ın Darfur bölgesinde işlenen suçlar ile ilgili olarak yargı yetkisine sahip olmuştur. Söz konusu karar alınırken ABD çekimser kalarak dolaylı da olsa mahkemenin otorite ve yetkinliğini tanımıştır.

Bundan sonraki gelişmelerin etkilerini hukuki ve siyasi olmak üzere iki temel kategoride ele almak mümkün. Ne yazık ki muhtemel siyasi ve hukuki gelişmelerin çok olumlu sonuçlar vereceğini öngörmek o kadar kolay değil. Öncelikle tutuklama kararının siyasi açıdan bazı olumsuz sonuçları olacağını belirtmek gerekir. Zaten kırılgan olan şu andaki görece şiddetsizlik durumunun bu kararın ardından büyük bir değişiklik göstereceği düşünülüyor. Sudan hükümetinin UCM ile hiçbir şekilde işbirliği yapmayacağını belirtmesi üzerine Darfur'da yerleşik isyancı gruplar harekete geçeceklerini açıkladılar. Tutuklama kararı ile birlikte Sudan iç siyasetinin hareketleneceği tahmin edilirken mevcut statükonun bozulması durumunda bir süredir donmuş vaziyette olan Güney Sudan sorununun yeniden alevleneceği de öngörülebilir. Nüfusu ağırlıklı olarak Hıristiyan olan Güney Sudan, zaten bir süredir self-determinasyon yolu ile bağımsızlığını kazanma arayışındadır. El Beşir'in iktidardan uzaklaşması durumunda gerek Güney Sudan'da gerekse de Darfur'da ayrılıkçı hareketlerin güç kazanacağını söylemek mümkündür.

Ancak tabii ki bu, El Beşir'in yargılanmaması gerektiği anlamına gelmemektedir. Hukuki açıdan bakıldığında atılan adımların siyasi sonuçlarının dikkate alınması söz konusu değildir. Bu nedenle de mahkemenin, tutuklama kararının siyasi sonuçlarını dikkate almasını beklemek sağlıklı bir yaklaşım değildir.

Tutuklama kararı ile birlikte hukuki süreç artık geri dönülemez noktaya gelmiştir. Bu aşamadan sonra El Beşir'in yargılamadan kurtulması mümkün değildir. Elbette El Beşir hemen teslim olacak değildir; üstelik El Beşir'i mahkemeye teslim etmeye zorlayacak küresel bir askerî veya polisiye bir makam mevcut değildir. Ancak El Beşir'in eninde sonunda mahkemeye teslim olmasını sağlayacak etkin mekanizmalar mevcuttur. Her şeyden önce BM Güvenlik Konseyi'nin 1593 sayılı kararı Sudan üzerinde bağlayıcıdır. Diğer bir ifade ile Sudan devleti, El Beşir'i ve diğer şüphelileri mahkemeye teslim etmeye mecburdur.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT