1. YAZARLAR

  2. Hasan Celal Güzel

  3. Darbe gerekçesi hazırlayanlar
Hasan Celal Güzel

Hasan Celal Güzel

Yazarın Tüm Yazıları >

Darbe gerekçesi hazırlayanlar

12 Ocak 2010 Salı 00:21A+A-

Yarım asırdır Türkiye’nin önünü tıkayan temel sebep, 27 Mayıs 1960’tan beri yapılmakta olan darbeler ve askerî müdahalelerdir. Buna, son çeyrek yüzyıldan beri devam eden terör eylemlerini de ilâve ederseniz Türkiye’nin daha hızlı gelişmesini engelleyen ana unsurları tespit etmiş olursunuz.

Kısa bir müddet önce yaptığımız basit bir regresyon analizinde, darbe dönemlerinin yaşanmadığı istikrarlı bir demokratik rejime sahip bir Türkiye’de, 2010 yılında kişi başına GSMH’nin 30 bin dolar civarında olacağı tahmin edilmiştir. Hâlihazırda bu rakamın 9 bin dolar civarında olduğu düşünülürse, darbelerin ülkeye ve insanımıza maliyeti kolaylıkla anlaşılabilecektir.

***

1909’tan bugüne geçen tam 100 yıllık devrede, İttihatçı militarizminden başlayarak devam eden jakoben oligarşik tahakküm, milletin egemenliğine ve demokratik devletin kurulmasına mâni olmuştur.

Şeflik Dönemi’nden sonra, Batı’nın mecbur bırakması neticesinde, 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerde iktidara gelen DP, üst üste kazandığı üç genel seçimle on yıl boyunca iktidarını devam ettirmiştir. Ancak, CHP’nin Şeflik Dönemi’ndeki hâkimiyetini arayan oligarşik bürokrasi TSK içindeki cuntacıları tahrik ederek 27 Mayıs Darbesi’ni hazırlamıştır.

Son 100 yıllık dönemde oligarşik despotizmin millet iradesine ve meşru yönetime tasallutunun gerekçeleri şu başlıklar altında sayılabilir:

1. İrtica: 31 Mart Vakası’ndan beri bir asırlık dönemde, ‘irticanın hortladığı’, ‘lâikliğin elden gittiği’ söylenegelmiştir. Buna mukabil, Türkiye süratle modernleşmiş ve ‘irtica’ya yönelmemiştir. Artık irticanın bir ‘paranoya’ olduğu ve oligarşik tahakkümün sürdürülmesi için vasıta olarak kullanıldığı açıkça ortaya çıkmıştır. Nitekim, 1925’te ‘Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’, 1930’da ‘Serbest Cumhuriyet Fırkası’, 1960’da DP ve 28 Şubat’ta RP ile FP kapatılırken de bu iddiada bulunulmuştur. Halkı düşman gören jakoben oligarşi, milletin büyük çoğunluğunu mürteci/gerici olarak nitelendirmiştir.

2. Bölünme: İmparatorluk devrinin ‘bölünme’ korkusu ne yazık ki günümüze kadar devam etmiştir. Türkiye’yi bölüp parçalamak isteyenler, içeride ve dışarıda her zaman olmuştur. Hâlen de bölücü Kürtçülerin faaliyetleri bilinmektedir.

Lâkin, hiçbir dönemde ülkenin bölünmez bütünlüğünden tâviz verilmiş değildir. 2009’dan beri yürütülmeye çalışılan ‘demokratik açılım projesi’ de, bilâkis millî bütünlüğümüzü ön plâna alan bir icraattır. Kaldı ki, TSK’nın da iştirak ettiği bir devlet projesi hâlinde uygulanan demokratik açılımın bir müdahale gerekçesi yapılmaya çalışılması da inandırıcı olmayacaktır.

3. Terör ve Asayiş: 12 Eylül Darbesi’nin ana gerekçesi, şehirlerdeki asayişe müessir fiillerin, anarşi ve terör eylemlerinin artması, can ve mal güvenliğinin sağlanamamasıdır. Bu sebeple, sokaktaki vatandaşımızın bir kısmı 12 Eylül müdahalesini desteklemiştir. Halbuki, 12 Eylül öncesinde ilân edilen sıkıyönetimlerle asayiş zaten TSK’nın görevi dahiline girmişti. Diğer taraftan, darbeye gerekçe teşkil etsin diye yapılan provokasyonlar günbegün ortaya çıkmaktadır. Günümüzde de köşeye sıkıştırılmış olsa da PKK’nın eylemleri devam etmektedir. Ayrıca, KCK’nın ve BDP’nin terör ve şiddet eylemleri de henüz tam olarak önlenememiştir. Ancak, bu gerilimli ve üzücü ortamı istismar ederek darbe sebebi olarak takdim etmek, artık tatmin edici olmaktan uzaktır.

4. Sivil Dikta: Millet iradesiyle seçilmiş demokratik iktidarlara karşı ileri sürülen en tipik darbe sebebi, meşru iktidarın dikta eğilimi gösterdiği ve son günlerdeki moda ifadesiyle ‘sivil diktaya/sivil faşizme’ kaydığıdır. Bu iddialar bize, 27 Mayıs öncesinde CHP lideri İnönü’nün meşhur konuşmasını hatırlattı. İnönü, ‘Bu demokratik rejimi istikametinden ayırıp baskı rejimi hâline götürmek tehlikeli bir şeydir. Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam... Şartlar tamam olduğu zaman milletler için ihtilâl meşru bir haktır’ demiş ve 27 Mayıs’ın fitilini ateşlemişti.

İfade vermesi sözkonusu olduğunda geçen yıl Sabih Kanadoğlu’nun, iktidarı ‘İslâmî dikta’ya gitmekle suçlaması, 1. ve 4. gerekçelerin birarada kullanılması gibidir.

Son günlerde ‘askerî vesayet’in azaldığını söyleyerek Başbakan Erdoğan’ın ülkeyi ‘sivil faşizm’e götürdüğünü iddia eden bazı yorumcular -istemeyerek de olsa- darbenin yolunu açtıklarını görmek zorundadırlar. Bir defa, olan bitenin yürütme organıyla hiçbir ilgisi yoktur; soruşturmalar tamamen yargıya bağlı olarak yürütülmektedir. İkinci olarak, zaten TSK’nın hiçbir yetkisi budanmış da değildir.

***

Bir takım hayalî iddialarla dikta yönetiminden söz etmek, Türkiye’de sadece darbe gerekçesi hazırlayanların işine yarar. Lâkin, 2010 yılının başında bu uydurma gerekçelere kimse inanmayacaktır.

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT