1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Cunta Lideri Gülen Kendini Batı'ya Nasıl Sevdirdi?
Cunta Lideri Gülen Kendini Batı'ya Nasıl Sevdirdi?

Cunta Lideri Gülen Kendini Batı'ya Nasıl Sevdirdi?

Fethullah Gülen’in, “Batılı demokrasilerin ılımlı müslümanlara ihtiyaç duydukları bir dönemde, hizmet içindeki ben ve arkadaşlarım Batı’nın yanında yer aldık.” demesi hiç şaşırtıcı değil!

26 Temmuz 2016 Salı 21:00A+A-

ABD’de yayımlanan New York Times gazetesine yazdığı makalede Fethullah Gülen, “Batılı demokrasilerin ılımlı müslümanlara ihtiyaç duydukları bir dönemde, hizmet içindeki ben ve arkadaşlarım Batı’nın yanında yer aldık.” ifadelerini kullandı.

Fethullah Gülen, kendisini ve cemaatini Batı’ya ve Amerika’ya pazarlarken “Ilımlı İslâm” argümanını en önemli araç olarak kullanmıştı! İşte bu sürecin adım adım öyküsü:

Gülen’in 21 Mart 1999 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne gitmesini Gülen medyasının yazarı Ali Bulaç “Din-Kent ve Cemaat: Fethullah Gülen Örneği” isimli kitabında Gülen’in “ulusal” ölçekten “küresel” ölçeğe geçişi olarak yorumlamıştı.

Gerçekten de Gülen ABD’ye yerleşmesinin ardından özellikle Batı dünyasında İslâm konusunda araştırmalar yapan tüm akademisyenlerin dikkatini çekmeyi başarmıştı. Hakkında Batı üniversitelerinde tezler, kitaplar yazıldı.

gulen_john_paul.jpg
John Paul ve Fethullah Gülen

Gülen’in Batı’nın, özellikle de ABD’nin dikkatini çeken temasları 1990’ların ikinci yarısından itibaren başlamıştı. 1997 yılında kalp rahatsızlığı nedeniyle ABD’ye giden Gülen, tedavisinin ardından 11 Haziran 1997’de önemli Yahudi örgütü olan Anti Defamation League (ADL) Başkanı Abraham Foxman ile görüştü. Bu görüşmeden üç ay sonra da ülkede Katoliklerin önde gelen liderlerinden Kardinal John O’Connor ile bir araya geldi. Gülen,Türkiye’ye dönmesinin ardından da Türkiye’deki farklı dinlerin temsilcileri ile sık sık bir araya geldi. Gülen’in asıl önemli hamlesi 9 Şubat 1998 günü Vatikan’da Katolik dünyanın lideri Papa 2. John Paul ile görüşmesi oldu.

Gülen ve çevresinin “dinler arası diyalog” diye adlandırdığı bu girişimler Batı medyasında hep yankı buldu. Sık sık kendisi ile mülakatlar yapıldı. Gülen için “İslâm’ın modern, ılımlı yüzü” başlıklı haberler yapılmaya, mülakatlar yayımlanmaya başladı.

11 Eylül Saldırıları Gülen’e Fırsat Penceresi Açtı

Türkiye’de 28 Şubat süreci sonrası başlatılan soruşturmayı haber alan Gülen, 1999’da tedavi olma gerekçesiyle ABD’ye gitti. Bir daha da dönmedi.

Gülen, ABD’ye gittiğinde “küresel” anlamda tanınırlığı vardı ancak Gülen’in ABD yönetiminin, entelektüel çevrelerinin dikkatini çeken çıkışı 11 Eylül 2001’de başta ikiz kulelere olmak üzere yapılan saldırılar oldu. Saldırıların hemen ardından Gülen gazetelere saldırıları kınayan ilanlar verdi, en önemlisi de el-Kaide’nin İslâm anlayışını mahkûm eden açıklamalar yaptı. Saldırı sonrası dünya medyasına verdiği mülakatlarda da şiddeti reddeden “başka bir İslâm” olduğu mesajını verdi. 11 Eylül saldırıları kendi İslâm anlayışını küresel anlamda anlatması için Gülen’e büyük bir fırsat penceresi açtı.

Çakır: Gülen Tercihini İslâm Dünyasından Değil, Batı Dünyasından Yana Yapmış Birisi

1980’lerden bu yana bu cemaati takip eden gazeteci Ruşen Çakır’a göre Gülen’in “İslâmcılık” anlayışı tarihten gelen “İslâmcılık” anlayışından farklıydı. Çakır bu anlayışı şu şeklide ifade ediyor:

“Fethullah Gülen’in duruşu bildiğimiz anlamda bir İslâmcı duruş değildi. İslâmcılık ilk ortaya çıktığı 19. yüzyıldan itibaren Batı’ya karşı bir tepki çıkışıdır. İslâm dünyasının geri kalmışlığından, sömürgeleştirilmesinden Batı dünyası sorumlu tutulur. İslâm dünyasının gelişmesinin, kalkınmasının yolu olarak kendi içerisinde dayanışma ağlarını güçlenip gerçek İslâm’a dönerek bir güç oluşturup Batı’ya karşı bir meydan okuyuştur, İslâmcılık. Türkiye’de Necmettin Erbakan liderliğindeki Milli Görüş hareketi bunu yapıyordu. Oysa Fethullah Gülen’in yaptığı farklı bir şey. Gülen, İslâm dünyasının içinde bulunduğu durumdan Batı’yı değil o toplulukların kendisini sorumlu tutuyor ve o toplulukların iyileştirilmesi için Batı ile ittifakı önceliyor. Kendi içinden çıktığı toplumu ıslah etmek için Batı ile işbirliğine gidiyor. Bu durumu, kendi toplumunu güçlendirip onunla dayanışma içerisinde Batı’ya meydan okuma yerine tam tersine Batı ile yan yana durup kendi toplumuna meydan okuma diye özetleyebiliriz. Bu çok ciddi duruş farkı nedeniyle Batılılar, Gülen cemaatini tercih ediyorlar. Gülen cemaati onlara, ‘Siz bu işleri biliyorsunuz, bana yardımcı olun, ben bu İslâm dünyasının içindeki yanlışları, radikalizmi, terörizmi, geri kalmışlığı hâlledeyim.’ diyor. Gülen tercihini İslâm dünyasından değil, Batı dünyasından yana yapmış birisi.”.

11 Eylül’den Sonra ABD’de Kurumsallaştı

Gülen ve çevresindekiler 11 Eylül saldırılarının ardından ABD’de kurumsallaşma yoluna gitti.

Üniversitelerde parasal bağışlarla “Dinler Arası Diyalog” kürsüleri açıldı. Vakıflar, dernekler kuruldu, hattâ ABD’de İngilizce yayın yapan bir TV istasyonu kurdular. Bugün ABD’de “Turkic Amerikan Alliance” çatı örgütü altında ABD’nin farklı eyaletlerine yayılmış onlarca Gülen’e yakın dernek ve vakıf bulunuyor.

Fethullah Gülen ABD’de iki defa sıkıntılı günler geçirdi. Bunlardan ilki 2006 yılında yaptığı kalış süresini uzatma çabası, diğeriyse kendisine yakın isimlerin kurduğu okullar hakkında 2014’de yürütülen FBI soruşturması.

19 Sayfalık Referans Mektubu

İlk sorunu aşması için ABD’de ona kefil olan ve oturma süresinin uzamasını sağlayan isimler Gülen’in ABD’de hangi kesimlerle iyi ilişkilere sahip olduğu konusunda ciddi ipuçları verdi.

Gülen’in 2008’de tekrar oturum alma hakkını sağlayan isimler üç kategoride toplanıyordu. İlk kategoride ABD’nin dış istihbarat kurumu CIA’da ve Dışişleri Bakanlığı’nda çalışan eski görevliler yer alıyordu. İkinci kategori, ABD’deki farklı dinlere mensup dinî liderlerdi. Üçüncü kategoriyi ise ülkenin önde gelen akademisyenleri oluşturdu.

19 sayfalık referans mektubunda eski CIA yöneticisi Graham Fuller, ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz ilk kategorideki en dikkat çeken iki isimdi. Bu isimlerin yanı sıra Floyd M. Schoenhals isimli Evanjelik Lutheran Klisesi Piskoposu ve ülkenin önde gelen İslâm araştırmaları profesörü John L. Esposito da Gülen’e kefil olan isimler arasındaydı. Gülen’in 19 sayfalık “kefalet” mektubunda yukarıdaki kategorilere giren çok sayıda isim yer aldı.

L. Esposito 2004’de Türk akademisyen Hakan Yavuz ile birlikte “Laik Devlet ve Fethullah Gülen Hareketi” ile 2014 yılında yine Türk akademisyen İhsan Yılmaz ile “Gülen Hareketi İnisiyatifleri İslâm ve Barış İnşası” kitaplarını yazdı.

Soli Özel: ABD Sistemine Zayıf Halkalardan Nüfuz Etmeyi Biliyorlar

Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Soli Özel’e göre Gülenciler, ABD’de kamuoyu oluşturmada çok etkililer. Özel bu etkiyi şöyle ifade etti:

“Fethullah Gülen’in 20 yıllık stratejisine bakmak gerekli. Gülenciler 1990’ların ortalarından itibaren farklı bir dil oluşturdular. İslâm’ın ılımlı yüzü, diyalog söylemi geliştirdiler. Fethullah Gülen, Papa ile buluştu. Bunlar tam Batılıların duymak, görmek istedikleri şeylerdi. Tabî Gülen cemaati mensupları son derece eğitimli kişilerden oluşuyor, güçlü lobileri, örgütlenmeleri var. ABD örneğine bakarsak her ilde dernekleri var, etrafla ilişki hâlindeler. ABD sistemine en zayıf halkalarından nüfûz etmeyi biliyorlar. Meselâ ABD başkan adaylarından Hillary Clinton’un kampanyasına yüklü miktarda bağışlar yaptılar. Kampanya yürütücüleri arasında cemaatten isimler olduğu söyleniyor. Bu da kamuoyu oluşturmada ne derece etkili olduklarını gösteriyor.”.

Time Dergisi Gülen’i 2013’de “Dünyanın En Etkili 100 Kişisi” Arasında Gösterdi

Gülen, ABD’deki “altın yıllar”ını ikinci oturum izni aldıktan sonra yaşadı.

2008 yılında Gülen’e yakın “Türk Kültür Merkezi”nin düzenlediği yemeğe eski ABD başkanlarından Bill Clinton video konferans yoluyla katılarak katılımcılara “Fethullah Gülen tarafından teşvik edilen hoşgörü ve dinler arası diyalog ideallerini yayılmasına katkıda bulunuyorsunuz.” diyerek övgüler düzdü.

Aynı yıl ABD'den Foreign Policy dergisinin internet üzerinden okuyucu anketleri ile oluşturduğu Dünya'nın ilk 100 entelektüeli listesine girdi. 2013 yılında da Time dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biri olarak gösterildi.

FBI Okullar Hakkında Soruşturma Açtı

Gülen için ABD’deki diğer sıkıntılı yıl ise 2014 oldu.

ABD Federal Soruşturma Bürosu (FBI), Gülen örgütünün kurduğu “Concept School” okullarına bir dizi baskın yaptı. Baskınların gerekçesi okullarda görevlendirilen yabancı öğretmenlerin işe alınma süreçlerinin şeffaf olmaması, liyakata göre alım yapılmaması iddiasıydı. Bu okullar eyalet fonlarından yararlandığı için FBI bu alımları soruşturmaya başladı. FBI’ın başlattığı soruşturma henüz sonuçlanmadı.

Çakır: Gülen’in Küresel Anlamdaki Faaliyetleri ABD’nin Bilgisi ve Rızasına Sahiptir

Ruşen Çakır’a göre, ABD, Gülen’in Pensilvanya’da bir inziva hayatı sürmediğini, “küresel” bir hareket yürüttüğünü biliyor ve buna göz yumuyor:

“ABD’nin Fethullah Gülen’in Pensilvanya’da ikametine bunca zaman izin vermesi buranın sâdece bir din adamının gönüllü sürgün yeri, bir inziva yeri olarak değil, küresel bir hareketin ana karargâhı olmasına izin vermesidir. Burasının sürekli ziyaretçileri var. Dünyanın dört bir yanından insanlar buraya geliyor. FBI, burasının Gülen hareketinin küresel ana karargâhı olduğunu biliyordur. 11 Eylül gibi bir olay yaşandıktan sonra dünyada ABD’nin müslümanlara, İslâmcılara yönelik uygulamalarına baktığınız zaman Gülen’e sağlanan bu alan ABD’nin onun yaptıklarından şikâyet etmiyor, hattâ memnun oluyor anlamına rahatlıkla gelir. Gülen’in küresel anlamdaki faaliyetleri ABD’nin bilgisi ve rızasına sahiptir. 15 Temmuz’u konuşmak için elimizde fazla bir bilgi yok ama eğer bu darbe girişimi Gülen hareketinin düzenlediği bir darbe ise ki ben böyle olduğuna inanıyorum, bu darbeden Gülen’in haberi olmamış olamaz. Bu darbeyi Gülen cemaati planladıysa bu darbenin esas planlandığı yer ABD’nin içindeki Pensilvanya’dır.”.

Kaynak: Al Jazeera

HABERE YORUM KAT

1 Yorum