1. YAZARLAR

  2. Önder Aytaç

  3. Çok ama çok teşekkürler Sayın İlker Başbuğ
Önder Aytaç

Önder Aytaç

Yazarın Tüm Yazıları >

Çok ama çok teşekkürler Sayın İlker Başbuğ

18 Ekim 2008 Cumartesi 15:31A+A-

Tam da sivilleri de çağırıp, terörle mücadele konusunda sizden farklı düşünenlerin de  görüşlerinizi almaya başladığınızı gördüğümüz bir sırada, medya “muhtırası” ile karşılaştık. Güler yüz, tolerans, öteki tarafları da dinliyormuş gibi yapmak, meğerse hepsi sadece bir “imaj” çalışmasıymış. Hem de Taraf’ın bir manşetiyle düşebilecek kadar yapay ve iğreti duran bir maske şeklinde…

Son “konuşmanızdan” sonra biz de defalarca kendimizi sorguladık. Hatta o kadar sorguladık ki; Ahmet Altan’ı telefonla arayarak 16 ekimde size hitaben yazdığı makalesi için tebrik ettik. Hatta o makaleyi alan on binlerce web sitesindeki okuyucu yorumlarındaki yüz binlerce sıradan insanların değerlendirmelerini okuduk. Ve inanın sayın paşam, sessiz bir çığlık şeklinde milyonların ‘Ahmet Altan’ın arkasında olduğunu gördük. 

‘Akan kanda boğulmamak’ için hangi tarafta bulunduğumuzu/bulunmamız gerektiğini yeniden gözden geçirdik. Hangi tarafta olduğumuzun yeniden farkına vardık: Biz bu ülkede akan kanın ‘artık yeter’ diyerek durmasını isteyenlerin tarafındayız. Çok net olarak bir kere daha açık ve seçik olarak söyleyelim; yapanın, ‘Ali kıran baş kesen’ numaralarıyla hatalarına sünger çekmeyi arzulamayanların, yaptığı eylem ve fiillerden hesap veren ve şeffaf olanların, demokratik bir hukuk sisteminin yanında olanların tarafındayız.

Terör örgütüne açıkça terör örgütü diyen, ama yanlış yapan kurumları da, açıkça hata yapıyorsunuz diye uyaran, ölen gencecik bedenleri; tarafların kini, kafaların anlayışsızlığı, aymazlığı ve düşüncelerin ufuksuzluğu nedeniyle ölmemesi gerektiğini savunan bir taraftayız.

Bize yerimizi yeniden kontrol edip nerede olduğumuzu sorgulatıp, doğru tarafta olduğumuzu bir kere daha yeniden değerlendirme olanağı verip, kendimizi sorgulamamızı sağladığınız için çok ama çok teşekkürler Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sayın İlker Başbuğ…

Bu gazete çıktığı günden bu yana, askeri yönetimlerin ve elbette polis devletlerinin ne kadar kötü bir yönetim sistemi olabileceğini anlatmaya çalışıyor. Beş dakikalık bir basın toplantısında, yüzünüze takındığınız ifadeyle, askeri yönetimlerde neyle karşılaşacağımızı, ete kemiğe büründürüp bize gösterdiğiniz için çok ama çok teşekkürler Orgeneral Sayın İlker Başbuğ…

Savurduğunuz tehditlerle, herkesi tarafını seçmeye çağırıyorsunuz. Doğru tarafta olmayanları, akan kanın sorumlusu olarak lanse ediyorsunuz. Bunu yaparak askeri rejimlerde sizin olduğunuz tarafın mecburi istikamet olarak tek yön olan “doğru taraf”tan başka hiçbir tarafın/yönün olmadığını, veciz bir şekilde bize anlattığınız için çok ama çok teşekkürler Sayın İlker Başbuğ…

Sabah kızıyorsunuz akşama mahkemeler devreye giriyor ve yasaklamalar geliyor. Oysa o savcıların görevlerinden biri ve belki de en önemlisi de, askeri yetkililerin görevlerini tam yerine getirip getirmediğini incelemek. Askeri rejimlerde bu çarpık sistemin “tak diye emir verip, şak diye uygulandığını” hem de en hızlı bir şekilde nasıl işlediğini, bağımsız” mahkemelerin ne kadar ‘bağımlı’/”bağımsız” olduğunu gösterebildiğiniz için çok ama çok teşekkürler İlker Başbuğ…

Demokrasi adına yola çıkıp ‘demokrasi getireceğim’ diyenlerin, askerin bağırması karşısında, yanınızda ‘hazır ol’da duran komutanlardan bile daha iyi şekilde esas duruşa geçebildiğini gösterdiğiniz için çok ama çok teşekkürler Sn. Başbuğ…

Yapılan bir hata varsa bunun hesabını vermek yerine, askeri rejimlerin “mutlak sorumsuzluk” prensibine dayandığını, bir kez daha görmek istemeyenlere ve hatta körlere bile gösterdiğiniz için çok ama çok teşekkürler Başbuğ…

En masum bir söylem olan “hepinize teşekkür ediyorum” sözünün bile, öfkeli bir askerin ağzında nasıl da tehdide dönüştüğünü bizlere gösterdiğiniz için de çok ama çok teşekkürler…

Bağırmanızla siyasetçileri korkutup arkanızda hizaya geçirebildiğinizi nasıl da gösterdiniz. Bunu yaparken de, bu ülkeye demokrasi gelecekse siyasetçinin hoş zamanlarda demokrasi nutukları çekerken, zor zamanlarda hazırola geçmesi ile gelmeyeceğini nasıl da gösterdiniz. Demokrasinin bir kurum ve kültür gerektirdiğini, sivil toplumun olmadığı bir ülkede en demokrat bireyi de getirseniz, askerin “hizaya geeeeeeellllllllll” komutuyla sıraya dizildiğini tatlı su demokratlarına nasıl da göstersiniz.

Bir teşekkür de umutmuş gibi gözüken ateş böceği siyasetçilerin, bir ‘sakıncalı piyade’ Uğur Mumcu kadar bile olmadığını gösterdiğiniz için. Neymiş efendim, Adnan Menderes, Turgut Özal ve kendi resmini ‘demokrasi kahramanları’ diyerek ‘posterrrr’ şeklinde kullananlara, ‘boş verrrrrr’ deme hakkını  bize verdiğiniz için, çok ama çok teşekkürler…

İlker Başbuğ Bey, umuyoruz ve arzuluyoruz ki, basın özgürlüğü ve demokrasiye karşı bağırarak son nefeslerinizi de tükettiğinizin farkındasınızdır.  Allah korusun, -şeytan kulağına kurşun- eğer Dağlıca ya da Aktütün benzeri bir olay daha bu ülkenin herhangi bir yerinde yaşanırsa; bağırmanın/ çağırmanın/ kuvvet komutanlarını arkaya dizerek basına demeç vermenin de bir işe yaramadığını göreceksiniz.

İlker Bey, eğer Dağlıca ya da Aktütün benzeri bir olay bu ülkenin herhangi bir yerinde yaşanırsa; çok ama çok acı olan ve ‘fevkaladenin fevkinde’ endişeye neden olacak ve sonuçlar doğurabilecek bu olayın ne demiş olduğunu, ‘sessiz çığlıkları’ ile şehit olan oğullarına sarılan eli öpülesi anaların hıçkırıklarında işte o zaman, bir kez daha çok ama çok çok çok acı bir şekilde, görmüş/ duymuş/ kokmuş/ tatmış/ hisstmiş olacaksınız.

İnşallah, Tanrı sizi korusun ve yüceltsin ki, o gün hiç ama hiç gelmesin. Ama eğer gelirse ne yapacaksınız?.. Ya da olumlayarak söyleyelim, gelmemesi için neler yapacaksınız?..

TARAF

YAZIYA YORUM KAT