1. YAZARLAR

  2. Aslan Değirmenci

  3. Çetin Doğan sen yine de kendini yakma!
Aslan Değirmenci

Aslan Değirmenci

Yazarın Tüm Yazıları >

Çetin Doğan sen yine de kendini yakma!

28 Eylül 2013 Cumartesi 00:44A+A-

Çetin Doğan 28 Şubat davasında savunması esnasında önceki gün “Sosyal hayata müdahale eden bir belge bulursanız kendimi Kızılay Meydanı'nda yakarım” dedi. Büyük laf etti. Bu büyük laf bana Tuncay Özkan’ı hatırlattı. 

270920131912597007243_2.jpgYıl 2007. Nisan ayı… Kanaltürk Tuncay Özkan’ın kontrolünde… Sıkı ulusalcılık yapıyor!  Ansızın bir gazete Maliye Bakanlığı Müfettişlerinin, kanala Cumhuriyet Halk Partisi’nden hibe olarak 3 milyon dolar aktarıldığını tespit ettiğini iddia ediyor, ortalık karışıyor. Tuncay Özkan ise, “Belgeleyin intihar ederim” diyordu. Eee bizde belgeledik o günlerde. Düştük birkaç gazeteci Tuncay Özkan’ın peşine…

Ve birkaç gün sonra Özkan’ın Uğur Mumcu Vakfı'nda, "Medya ve Sansür" konulu bir konuşma yapacağını öğrendik. Panel günü koltuklarda yerimizi aldık.  Özkan panelde, "Benim toplantılarım bir nevi toplu rahatlama seanslarıdır" dediğinde asıl rahatlamanın toplantı sonunda olacağını kendi aramızda konuşarak gülüştük!

Öyle de oldu. Toplantı bitti. Yanına yanaştım. Kendimi tanıttım. Yanımda Ertuğrul Cesur kardeş… O yılların en cesur gazetecilerinden… (Farklı gazetelerden muhabir arkadaşlarda yanı başımızda) Özkan koluma girdi ve panel salonundan ayrılarak vakfın giriş salonuna kadar birlikte geldik. Aramızda gerilimden uzak bir sohbet yaşanıyordu. Ancak kısa sürede hava bulutlandı. Sesini yükseltmeye başladı. Çevremizi ADD’li gençler sardı. Ertuğrul Cesur sırtını sırtıma dayadı. Aksiyon filmi gibi… ADD’li gençler ortamı provoke etmeye başladı. Konu basitti. Özkan'a,hesapları incelenen Kanaltürk'e CHP tarafından 3 milyon dolar aktarıldığının ortaya çıktığını hatırlatarak, "İncelemelerle ilgili ne düşünüyorsunuz?" diye sormuştum. O da cevap vermek yerine bizi ADD’li gençlere linç ettirmeye kalkmıştı. Soruya cevap vermek yerine bağırıp çağırıyordu. Üstelik büyük lafını hatırlatarak “İntihar edecek misiniz?” diye sormaya bile fırsat bulamamıştım.

Ansızın yakamı tuttuğunda, onca kalabalıktan tırsıp ‘özür dileyeceğimi’ varsaymış olmalı ki sesini daha bir yükseltmeye başlamıştı. Ancak ansızın istemeyerekte olsa bende iki elimle onun yakasına ADD’lilerin içinde yapıştığımda ellerini indirmişti. (Hepsi Ertuğrul Cesur tarafından an ve an fotoğraflanmıştı) Nedenini size bırakıyorum. Ve ben kulağına şunu söylemiştim: “Hiç istemesem de meslektaşınızım. Gereksiz gerilim ürettiniz ve ADD’liler bize saldırmak üzere… Burada bana bir zarar gelirse olay çok fazla büyür. Ortamı sakinleştirin ve buradan çekip gidelim. Yok gerilimi yükseltmeye devam edecekseniz ne pahasına olursa olsun karşılık vererek çekilirim. Bu durumda bu ortamdan en fazla belki ben zarar ederek çıkarım ama sonra zararı paylaşırız” dedim. ADD’liler o anda, “Siz buraya ne cesaretle girdiniz?” şeklinde bağırıyordu. O anda Tuncay Özkan tekrar koluma girdi ve salondaki ADD’lileri sağduyuya davet etti. “Açılın”, “Çekilin” diyerek bize eşlik edip vakıftan çıkmamızı sağladı. Çıkışta tekrar kendisine seslendim: “Sakın intihar etmeyin ama büyük laf da…” Tabi biz ofise geçene kadar olayı kayıt altına alan başka gazeteler internet sitelerinden yaşananları son dakika olarak geçti. Allah var olayı kimse farklı bir mecraya da çekmedi. Ne gördüler ise onu yazdılar. Derken maruz kaldığımız durum karşısında önce siyasilerden Özkan’a ve ADD’lilere tepkiler yükseldi. Derken birkaç medya derneği ve gazeteci yazar yaşananları kınadı. Ve Özkan bana telefon ile ulaştı. Şunları söyledi (kayıt altında hepsi) : “Olay nerelere gitti. Ne kadar büyüdü. Böyle olsun istemezdim. Lütfen olayı siz büyütmeyin bari.” Cevabım kısa ve netti kendisine: “Olayı siz provoke ettiniz. Yakamı tutarak da işi çıkılmaz bir hale sürüklediniz. Şimdi ise zarar eden kişi yine siz oldunuz. Ama ben olayı kendi adıma büyütmemeye söz veriyorum. Ama bilmesiniz ki tehdit ve kaba kuvveti kabul etmem mümkün değildi. Ve onu göstermek zorunda kaldım.”

Hiç daha fazla konuşmaya gerek yok. Çetin Doğan’a dönelim… Hemen sosyal hayattaki BÇG’nin illegal faaliyetlerine bakalım… Hem de belgeli olanlara…

Ne yapmış BÇG; Refah Partisi aleyhine haberlerin yayınlanmasını sağlamış. Açık açık bunu birde raporlamış. Refah Partisi için medya üzerinden kampanya yürütürken, DYP Genel Merkezi önünde bizzat kendi organizasyonu ile eylemler gerçekleştirmiş. Hatta Salih Kapusuz’dan Ahmet Altan’a kadar gizli propaganda araçları devreye sokulmuş. Yazarlara masa başında hazırlanan haberler gönderilmiş, İslami camia arasında fitne meydana getirmek için her türlü metoda başvurulmuş. Cemaatler hakkında sanal raporlar hazırlanmış, medyaya sızdırılarak, camialar yıpratılmış. Kurumlara dadanılmış. Diyanet üst yönetimi ele geçirilmiş, yeni bir din modeli topluma dayatılmaya çalışılmış. RP’nin kapatılması için lobi sağlanmış,  yargı tümüyle yönlendirilmiş, kamu kurumları topyekun kafese alınmış, neredeyse tüm personel fişlenmiş, imzasız mektuplar ile hayatlar karartılmış, 80 bin cami kontrol altına alınmış, atama listeleri yapılmış, yargısız infazlar organize edilmiş, cunta sistemine uymayan askerler görevlerinden atılmış, sivil hayata uyum sağlamaya çalışan mağdur askerler takip edilmiş, işe başladıkları yerlere müdahale edilmiş… Bunu biz değil belgeler söylüyor. Çetin Doğan ise hiçbir şekilde sosyal hayata müdahale etmediklerini iddia ediyor. Şimdi biz Doğan’a mı inanalım kendilerinin hazırladıkları faaliyet raporlarına mı? Bunca rapor ve belge deşifre olmuş iken  Doğan, “İspatlayın kendimi yakarım” nasıl diyebiliyor? Der çünkü iyi psikolojik harpçi. Ama Doğan yine de kendisini yakmasın. Ama bilsin ki ne medya eski medya ne de bu toplum 12 yıl önceki toplum. Yeni bir şeyler söylemek lazım Çetin Doğan… Yakamızdan düş artık!

Ha bir de şu belge var:

Kara Kuvvetleri Komutanlığı Elektro-Optik Sistemler Bakım Merkezi Müdürü Yüksek Mühendis Albay İlhami Güler imzalı, LOJ: 2050-1-01/İSTH. ve GÜV. KS. 151 sayılı ‘personelin uyarılması’ konulu ‘gizli’ emir belgesinde namaz kılan askeri ve sivil personelin uyarıldığı görülüyor. Yüksek Mühendis Albay Güler imzasıyla yayınlanan emirde personelden açıkça namaz kılmaması, kılanlar hakkında da yasal işlem yapılması isteniyor.

15 Şubat 2001 tarihli emrin‘K-1033 Mal Saymanlığı’, ‘Kalite Güvenlik Müdürlüğü’, ‘Des Grup Komutanlığı’na iletildiği görülüyor. Namaz kılan personellerin bazı değerleri suiistimal ettiği iddia edilen emir belgesinde, “Mesai saatleri içerisinde ve istirahat saatlerinde bazı askeri ve sivil personelin açık veya gizli namaz kılarak, uymak zorunda olduğumuz bazı değerleri suistimal ettiklerini tespit ettim. Bu personellerin, bu tür davranışlarını devam ettirmeleri halinde haklarında yasal işlem yapılacağının, personele tebliğ edilerek, aksaklığa meydan verilmemesini rica ederim” deniliyor.

MİLAT

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum