1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Cemal Kaşıkçı Olayının Gösterdiği Suudi Despotluğu
Cemal Kaşıkçı Olayının Gösterdiği Suudi Despotluğu

Cemal Kaşıkçı Olayının Gösterdiği Suudi Despotluğu

Osman Atalay, Cemal Kaşıkçı hadisesini değerlendirdiği yazısında Suudi Arabistan rejiminin muhaliflere reva gördüğü despotluğa değinmiş.

09 Ekim 2018 Salı 16:54A+A-

Osman Atalay’ın Yeni Akit’teki köşesinde yayınlanan yazısı (9 Ekim 2018) şöyle:

Cemal Kaşıkçı ve Suudi Hapishaneleri

“Evimi, ailemi ve işimi terk ettim ve sesimi yükseltiyorum. Bunun aksini yapmak, şu anda cezaevinde çürüyenlere ihanet etmek demek. Çünkü çoğunun konuşamadığı ortamda konuşabiliyorum.” (Suudi Arabistan konsolosluğunda kaybolan gazeteci Cemal Kaşıkçı)

Gazeteci yazar Cemal Kaşıkçı (59), Suudi Arabistan’ın veliaht prensi Muhammed bin Selman’a karşı muhalif görüşleriyle biliniyor.

Kaşıkçı, Prens Muhammed bin Selman’ın reform uygulamalarını eleştirmiş olması nedeniyle tepkileri üzerine çekmiş ve iki yıl önce ülkeyi terk edip ABD’ye taşınmıştı.

Washington Post gazetesinde de yazan ve aynı zamanda Türk Arap Medya Derneği’nin bir üyesi olan Cemal Kaşıkçı, geçen salı günü nişanlısı Hatice Cengiz ile birlikte evlilik işlemleri için İstanbul Levent’teki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’na gidiyor.

Nişanlısı dışarıda beklerken o içeriye girer ancak salı gününden bu yana kendisinden haber alınamıyor.

Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın kayıplara karışması uluslararası basında da büyük yankı buldu.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’ın, “Sakladığımız hiçbir şey yok. İsterlerse konsoloslukta arama yapabilirler” şeklindeki açıklaması Cemal Kaşıkçı ile ilgili soru işaretlerini daha da arttırdı.

Cemal Kaşıkçı’nın da üyesi olduğu Türk Arap Medya Derneği Başkanı Turan Kışlakçı şok bir iddiada bulundu.

Kışlakçı konsolosluk önünde yaptığı açıklamada, Cemal Kaşıkçı’nın konsoloslukta öldürüldükten sonra cesedinin binadan çıkartıldığını iddia etti.

İnsan Hakları İzleme Komitesi, geçen yıl eylül ayında Suudi Arabistan yetkililerinin, aralarında tanınmış din adamlarının da bulunduğu çok sayıda muhalifi tutukladığını öne sürerek tutuklama kampanyasının Muhammed bin Selman›ın Haziran 2017›de yeni veliaht kral olmasından sonra başladığına dikkat çekilmişti.

Tutuklananlar arasında tanınmış din adamlarından Salman al-Awda ve Awad al-Qarni’nin yanında on kadar kişinin bulunduğu kaydedilmişti.

İnsan Hakları İzleme Komitesi, o günkü raporunda Suudi Arabistan›ın barışçıaktivistleri, gazetecileri, yazarları tutuklamasını, muhalifleri bastırma kampanyasının bir parçası olarak nitelemişti.

Tanınmış bir yazar olan ve şu an Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğuna girdikten sonra yedi gündür kayıp olan Cemal Kaşıkçı’nın yayımladığı el Hayat dergisinde köşe yazısı yazmasının yasaklandığını da söylemişti.

15 Eylül 2017’de İnsan Hakları İzleme Komitesi üyesi Sara Leah Whitson, “Siyasi etkenlerle yapılan bu tutuklamalar Muhammed bin Selman’ın, ülkesinin ifade hürriyeti ve hukuk devleti olarak tanınmasının kendisini ilgilendirmediği görülüyor” ifadesini kullanmıştı.

İnsan hakları İzleme Komitesi, Suudi Basın Ajansı›nın 12 Eylül›de yaptığı basın duyurusunda tutuklamaları doğruladığını kaydetti.

Tutuklanan yazar ve din adamlarının, Katar’a karşı diplomatik ilişkileri kesmesi ve muhasarasında Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’ı desteklemedikleri kaydedilmişti.

The Wall Street Journal, tutuklamaların Kral Selman’ın tahtını oğlu Muhammed bin Selman’a terk etme hazırlığıyla ilgili olabileceğini yazdı.

Suudi yetkililerin, Suudi Arabistan’ın ilk sivil derneklerinden biri olan Suudi Sivil ve Siyasi Haklar Derneğine üye olan kişilerin tamamına yakınını tutukladığı ve sorguladığı biliniyor.

Geçen eylül ayında 90 din adamıyla birlikte iş adamları ve akademisyenlerin de aralarında bulunduğu toplam 2 bin 316 kişiden sağlıklı haber alınamadığı bilinmektedir.

Suudi cezaevlerinde bulunan mahkûmların avukatları ile iletişim kuramadıkları, krala karşı işlenen suçlar kapsamında olan mahkûmların maalesef çok ciddi sağlık problemiyle karşı karşıya kaldıkları biliniyor.

ABD, İngiltere ve Avrupa İnsan Hakları Örgütleri’nin, Suudi Arabistan’ın insan hakları ihlallerine karşı harekete geçmesi tek umut kaynağı haline geldi.

Mahkûmların birinci derecede yakınlarının, Avrupa’ya, Suudi Arabistan’ın dışına çıkmaya çalışmaları durumun ne kadar vahim olduğunu göstermektedir.

Konsolosluğa evrak işlemleri için giden bir muhalifin konsolosluk binasında ortadan kaybolması ne kadar ürkütücü ise Suudi Arabistan’daki cezaevlerinde muhaliflerin nasıl bir akıbetle karşı karşıya olduğunu varın siz düşünün!

 

HABERE YORUM KAT