1. YAZARLAR

  2. Necmettin Turinay

  3. Cemaat tartışması Özeleştiri çağrısı
Necmettin Turinay

Necmettin Turinay

Yazarın Tüm Yazıları >

Cemaat tartışması Özeleştiri çağrısı

11 Nisan 2011 Pazartesi 00:08A+A-

Taraf gazetesi, geçtiğimiz Mart’ın ikinci yarısından itibaren, Wikileaks belgelerini tekrar yayınlamaya başladı. Daha Mart başından duyuruları yapılan belge yayınının, Türkiye gibi bir ülkede merak uyandırması kadar tabii bir şey olamaz. Nitekim Taraf, daha ilk günkü yayınında (17 Mart 2011), Fethullah Gülen ve cemaatle ilgili belgeleri manşete çıkarmakta gecikmedi: “ABD belgelerinde Fethullah Gülen!.. Gizli yazışmalarında Gülen için, “Türk devletine karşı açık ve yakın bir tehlike değil” diyen ABD, yine de uyarıyor: “Nihai niyeti kuşkulu.”

Aradan birkaç gün geçmeden Taraf, gene aynı konu ile ilgili belge yayınını devam ettirdi. Bu seferki belgeler ise daha enteresan!.. Meğer ABD Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye’de cemaatle (Nurcular) Nakşiler arasındaki ilişkiler nasıl?” diye merak etmiş!. Konu ile ilgili rapor hazırlanmasını istemiş!..

Detaya girmek istemiyorum. Burada asıl dikkat çekmesi gereken husus, aynı konuya, yani Wikileaks belgesi yayınlama işine, zaman zaman Aydınlık gazetesinin de dahil olması. Demek ki, aynı belgelerin bazıları, Aydınlık gazetesine servis edilmekten geri kalınmıyor. Aydınlık’ın “Varan: 1”, “Varan: 2” biçiminde devam eden yayınlarının altıncısı da, gene cemaatle ilgili: “CİA-REGUS’tan Fethullah çıktı” (20 Mart 2011). Haber, bir kutu içinde şöyle devam ettiriliyor: “Wikileaks Türkiye Belgelerinde kimlerle ilgili kaç dosya var?”

Buradan çıkan sonuç haliyle şu oluyor: Wikileaks belgeleri, Taraf’la Aydınlık arasında pay ediliyor demek ki!.. Yani, merkez aynı!.. değil mi? Fakat düşman kardeşler, aynı çeşmeden su içiyorlar. Bu açık değil mi?

Dolayısıyla bu tür bir yayın, hem de cemaate ilişkin belge yayınının ilgi uyandırması tabii değil midir? Kuşkusuz burada kastettiğimiz ilgi; toplumsal tabanlarda belge yayınının doğurduğu akisler değildir. Bilâkis bunları kaale alan, önemseyen bazı dinamik merkezlerin, harekete geçmesi gerçeğidir. Cemaatin büyüklüğünü bu vesile ile fark eden, buradan da endişe ile karışık korkular üretmeye çalışan çevrelerin marifeti, işte bundan sonra başlıyor. Cemaate ilişkin sayısız haber, iddia ve spekülasyon, televizyonlarda da bitmez tükenmez gece dedikoduları!.. Bunu yapanlar da sırf laik ve Atatürkçü kesimler değil!..

İşte süreç böyle devam ederken, önemli bir iki denemeye daha şahit olundu. Onlardan biri, Ahmet Şık’ın İmam’ın Ordusu adı altında, cemaatin büyüklüğünü, yaygınlığını, bürokraside ve siyasette müessiriyetini ortaya koymayı amaçlayan çalışma yaptığının ortaya çıkması!.. Aynen Eskişehir eski emniyet müdürü Hanefi Avcı’nın yaptığı çalışma gibi bir şey!.. Yani gerek Hanefi Avcı’nın kitabının ardından başlatılan tartışmalar, gerekse henüz yayınlanmamış İmamın Ordusu etrafında kopartılan fırtınalar; cemaat tartışmasının uzun süre muhafazasından başka ne doğurmuştur bilmiyorum.

Yani anlayacağınız, bir konu toplum gündeminde, boşu boşuna maya tutmuyor. Ya da tek tarafın iddiaları kâfi gelmiyor böyle bir iş için!.. Kendini savunma biçimleri, karşı tarafı köşeye sıkıştırma denemeleri, yahut da kaş yapayım derken göz çıkarmalar!.. İşte bu tür tartışmalar, iddialar ve karşı ataklar arasında da cemaat, ister istemez hep gündemde tutuluyor!.. Ne demek istediğimi anlatabildim sanıyorum.

Cemaatin toplum gündeminde, şimdiye kadar olduğu gibi, hizmetleriyle değil de; ya siyasal tutumu (burada iktidarı desteklemesinden ziyade, Ergenekon’a karşı verdiği mücadeleyi kastediyoruz), ya da doğrudan heybetli ve müessir, yapısal büyüklüğünün tartışılır hale gelmesidir önemli olan!.. Evet hizmetler kuşkusuz önemli. Fakat hali hazırda bütün bunlar ikinci planda kalıyor, ya da bilerek, isteyerek görmezden geliniyor. Kuşkusuz bu durumu biz de fark ediyoruz. Fakat kamuoyu önünde tartışmanın mevzusu bu olmadığı için, konu hep cemaat varlığı, cemaatin büyüklüğü ve müessiriyeti, caydırıcılığı etrafında dolanıp duruyor.

İlgili tartışmanın ve spekülasyonların varacağı nokta, ne olursa olsun!.. Bir cemaatin bu derecede tartışılır hale gelmesi, kendisi için gene de iyi bir şey sayılmaz. Çünkü bu öyle bir durumdur ki, sanki üzerine çok ışıklar tutulmuş gibi bir manzara doğuruyor!..

Öyleyse böyle bir muzayaka karşısında ne yapmak gerekir? Ya da bu durumu nasıl izah etmek?

Nitekim dünkü Zaman, Pazar ekinde bu konuyu ele alarak, çeşitli yazarların görüşlerine başvurmuş. Bazısı liberal kaçan yazarların verdiği cevaplar da, konuyu hep karşı tarafın kötü niyeti ile izahtan yana!.. Buradan hareketle de gazete, meseleyi şöyle formüle ediyor: “Dün İrtica Bugün Cemaat!..” Yani eskiden çok kullanılan “irtica” saldırılarının yerini, şimdi “cemaat” suçlamaları almaya başladı gibi bir yorum!.. Yani gene sorunu bütünüyle dışımızla izah ve kendimizden soyutlayarak değerlendirmek!..

Acaba böyle bir tutum ve mantık sorunu çözer mi, çözmeye kâfi gelir mi? Ne dersiniz? Nitekim geçenlerde ABD’ye giden Zaman yazarı Hüseyin Gülerce’nin yaptığı tesbitler, bu noktada bana daha anlamlı geldi. Gülerce diyor ki, “Hocaefendi ile sohbette asıl ben, Gülen’in yaptığı özeleştiri çağrısını dikkatlice not ettim. Şöyle diyordu:”

“Başkaları niye düşmanlık yapıyor, komplo kuruyor, her fırsatta bu harekete dil uzatıyor? Burada biraz da kendimize bakmamız lâzım!.. Acaba bizim usul hatalarımız mı, üslûp hatalarımız mı var? Bize olan bakış, yanlış yaklaşımlarımızdan mı, ihmallerimizden mi, o insanları “karşı cephe” olarak görmemizden mi kaynaklanıyor? Bunları düşünmeden, kendimizle yüzleşmeden, kendimizi sorgulamadan, hemen insanları kabahatlerinin mahkûmu haline getirmek doğru değil!..” (Zaman, 30 Mart 2011)

Dolayısıyla bu sorunu sırf cemaat değil, hepimiz birlikte düşünmek durumundayız. Çünkü mesele, Türkiye’nin sorunu!..

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT