1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Çeçenler ve 23 Şubat 1944 Sürgünü Üzerine
Çeçenler ve 23 Şubat 1944 Sürgünü Üzerine

Çeçenler ve 23 Şubat 1944 Sürgünü Üzerine

Çeçen Cumhuriyeti İçkerya Türkiye Fahri Konsolosu Ahmet Özdeş, Çeçenler ve 23 Şubat 1944 Sürgünü hakkında Yusuf Tunçbilek'in sorularını cevapladı.

23 Şubat 2017 Perşembe 18:24A+A-

Röp: Yusuf Tunçbilek / Dünya Bizim

Çeçenler nüfusça az olmasına rağmen dünyada en çok tanınan halklardan biridir. Sadece bu özellikleri bile onları merak etmeye, araştırmaya değer. Fakat enteresandır, yıllardır Çeçenler ile içli dışlı olan bizler, onlar hakkındaki en basit bilgilerden bile uzağız. İtiraf etmek gerekirse, Çeçenler hakkında hiçbir şey bilmiyoruz.

Ben de bu açığı kapatmak adına, “Çeçenler kimdir? Çeçen ismi nereden gelir? Neden İnguşlar ile beraber anılırlar? Waynakh’ın onlar için önemi nedir? Çeçenistan neresidir? 23 Şubat 1944 Sürgünü’nde neler yaşandı? SSCB ve Rusya’nın Çeçenistan’a olan müdahaleleri nasıl gerçekleşti? Mevcut Çeçenistan’ın durumu nasıl?” gibi soruları, bu meseleler hakkında uzman Çeçen Cumhuriyeti İçkerya Türkiye Fahri Konsolosu Ahmet Özdeş’e sordum. Sağ olsunlar değerli vakitlerini ayırdılar. Oldukça verimli bir röportaj oldu. Çeçenlerin anlaşılması ve 23 Şubat 1944 Sürgünü’nün unutulmaması dileğiyle, iyi okumalar...

Çeçenler kimdir, biraz açabilir misiniz?

Çeçenler, Kuzey Kafkasya’nın otokton halklarındandır. “Çeçen” ismi, Rusların bölgeye yönelik ilgileri ve artan askeri hareketlerine bağlı olarak 17. yüzyılın sonlarında bölgedeki “Çeçena” adlı bir köye istinaden Ruslar tarafından kullanılmasıyla ortaya çıkar. Yoksa Çeçenler hakkında antik Yunan, Ermeni, Gürcü ve Arap kaynaklarında çeşitli referanslar bulunmaktadır. Ancak bu kaynaklarda, “Çeçen” isminden ziyade “Dzurdzuki, Miçkizi, Burteli, Şişan, Nakhçmatı, Şibutyani, Aukhlar” gibi isimlerin kullanıldığı görülür. Çeçenler ise kendilerini “Nokhçi” (Nuh’un torunları), ülkelerini ise “Nokhçiçö” (Nuh’un torunlarının toprakları) olarak adlandırırlar. Çeçenler bugün yüzün üzerinde boy ve bu boyların birleşiminden oluşan 9 büyük klandan meydana gelmektedir.

Çeçenler neden İnguşlar ile beraber anılıyorlar? İnguşlar kimdir?

Bunun nedeni, Çeçenler ile İnguşların tek bir millet olmasından, aynı coğrafi bölgede yaşıyor olmalarından ve ortak tarihsel bir geçmişe sahip olmalarından kaynaklanır. İnguşların konuştuğu dil de yine Çeçencenin bir şivesidir. Esasında İnguşlar, Çeçenler ile birlikte yaşayan boylardan birisiydi. Ancak 16. yüzyılın sonlarında oluşturdukları büyük bir klan ile kendilerini “Ghalgay” şeklinde adlandırmaya başladılar. Çeçenlerin bu klanının “İnguş” olarak adlandırılması da yine Rusların bölgedeki “Anguşt” yerleşim birimine atıfla olmuştur.

Çeçenlerle alakalı araştırma yaparken karşılaştığım bir sözcük var: “Waynakh”... “Waynakh” ne anlama geliyor? Önemi nedir? 

Waynakh, iki kelimenin birleşmesinden meydana gelir. “Way” bizim, “nakh” ise halk anlamına gelir. Dolayısıyla “bizim halkımız” şeklinde Türkçe’ye tercüme edebileceğimiz bir manası vardır. Burada önemli olan husus, bizim halkımız ile kastedilenin sadece Çeçenler değil, aynı zamanda İnguşlarBatslar ve Kistleri de kapsıyor olmasıdır. Bunun nedeni de tüm bu halkların aynı soydan geliyor olmalarıdır. Bu bir üst kimliktir ve Rusların yüzyıllardır süregelen böl-yönet politikalarının hüküm sürdüğü bir coğrafyada birleştirici bir etkiye sahip olması münasebetiyle çok büyük bir önem arz eder.

Çeçenistan neresidir?

“Çeçenya” ya da resmi adıyla “Çeçen Cumhuriyeti İçkerya”, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin çöküşüne müteakip, uluslararası hukuk kurallarına uygun olarak 1 Kasım 1991 tarihinde bağımsızlığını ve egemenliğini ilan etmiş müstakil bir devlettir. Bu devlet, Kuzey Kafkasya’nın doğusunda yer almaktadır. Çeçenya’nın çevresi Rusya Federasyonu’na bağlı cumhuriyetlerle çevrili iken, Rusya dışında dünyaya açılan tek kapısı güney sınırındaki Gürcistan’dır. Deniz seviyesinden yüksekliği yaklaşık 2000 metrenin altına düşmeyen Büyük Kafkas Sıradağları, Çeçenya ile Gürcistan’ı birbirine bağlar.

Çeçenistan olarak bildiğimiz ülke bazı resmi belgelerde “Çeçen-İnguş Cumhuriyeti” olarak geçiyor. Çeçenlerin ülkesinin-devletinin ismi tam olarak nedir?

Resmi olarak şu anda “Çeçen-İnguş Cumhuriyeti” şeklinde bir ülke mevcut değil. Bahsettiğiniz yapı Sovyetler Birliği döneminde mevcuttu ve resmi ismi “Çeçen-İnguş Sovyet Sosyalist Otonom Cumhuriyeti”ydi. Ancak, Çeçen halkı, 1991 yılında yürürlükteki Sovyetler Birliği yasaları ve uluslararası hukuk teamüllerinde kabul gören self-determinasyon (kendi geleceğine karar vermek) ilkesine uygun şekilde egemenliğini ve bağımsızlığını ilan ederek “Çeçen Cumhuriyeti”ni kurdu. İnguşlar ise bu dönemde tercihini Rus toplumu ile birlikte hareket etmek şeklinde gösterdi ve 1992 yılında kurulan Rusya Federasyonu’na katıldı. Çeçen Cumhuriyeti daha sonra “Çeçen Cumhuriyeti İçkerya” ismini aldı. Çeçenya, 1999 yılından bu yana Rusya Federasyonu’nun askeri işgali altında bulunmaktadır.

Şunu da belirtmek gerekir ki, “Çeçenistan” söylemi doğru bir isimlendirme değildir; nasıl ki resmi adı “Polonya Cumhuriyeti” olan ülke, “Polonya” olarak anılıyorsa, “Çeçen Cumhuriyeti”ne de “Çeçenya” denilmesi gerekmektedir.

23 Şubat 1944 Sürgünü’nün gelişimi nasıldı?

Şubat 1943’te Sovyet Politbürosu tarafından tüm Çeçen-İnguş halkının zorla sürgün edilmesine ilişkin ortaya atılan fikrin Joseph Stalin tarafından kabul edilmesiyle sürgün kararı onaylandı ve tüm hazırlıklar tam bir gizlilik içerisinde yapılmaya başlandı. Öyle ki, Çeçen-İnguş Cumhuriyeti’ndeki yerel parti yöneticileri ve parti üyeleri ile operasyonda yer alacak birlikler dahi bu durumdan haberdar edilmedi. Bir yıl süren hazırlık sürecinde 150 bin kişilik Kızıl Ordu ve İçişleri Bakanlığı Halk Komiserliği (NKVD) güçleri parçalar halinde Çeçen-İnguş Cumhuriyeti’ne gönderildi, bu askerlerin iaşelerinin ve operasyonda kullanılacak materyallerin teminine başlanıldı, sürgünde kullanılması planlanan tren vagonları hazırlandı. Bu arada Çeçen-İnguş Cumhuriyeti halkının ise, Nazi Almanyası’na karşı verilen mücadeleye katılmış olmaları nedeniyle sürgüne uğrayabileceklerine dair en ufak bir fikirleri yoktu, bölgeye gelen ve her bir köye yerleşen askerlerin varlığını dahi Kızıl Ordu kutlamaları ve güvenlik önlemleri ile ilişkilendirerek herhangi bir şüphe duymadılar.

Sürgün tam olarak nasıl gerçekleşti?

Toplamda yaklaşık 150 milyon Ruble’ye mal olan sürgün, 23 Şubat Kızıl Ordu günü, 1944 yılında, sabah saat 6:00’da birlik komutanlarının “Çeçenlerin hiçbir zaman ne Sovyetler Birliği’ne, ne liderleri Stalin’e, ne de Komünist Parti’ye gerçekten bağlı olduğunu, onların birer haydut ve vatan haini olduğunu” anlatan askerleri motive edici konuşmalarıyla başladı. İstisnasız tüm Çeçen-İnguş yerleşim birimlerinde yapılan anonslarla halk meydanlara toplandı. Burada kendilerine “Alman güçleriyle işbirliği yaptıkları” ve “halk düşmanı” olduklarından bahisle sürgün edilecekleri tebliğ edildi. Haklı olarak Çeçen-İnguşlar bu iddiaları reddetti, içlerindeki gaziler madalyalarını göstererek bunun doğru olmadığını anlatmaya çalıştı ama emir emirdi. Karşı koyanlar hemen orada katledildi.

Halk çaresiz biçimde sürgünü kabul etti. Kendilerine verilen 15 dakikalık süre içerisinde aile başına 20 kg bagaj ve 3 günlük erzak almalarına izin verildi. Tren istasyonuna yakın olan yerleşim birimlerinde Çeçen-İnguşlar doğrudan trenlere bindirilirken, tren istasyonlarına uzak olanlar yayan olarak ya da kamyonlarla önce toplanma merkezlerine götürüldü, buralardan da tren istasyonlarına taşındılar. Toplam 57 bin tren vagonu kullanıldı ve Orta Asya ve Sibirya’ya gidecek tren vagonlarında herhangi bir ısıtma sistemi ya da tuvalet yoktu, zira bunlar hayvanları taşımak için kullanılan yük vagonlarıydı. Bu vagonlara tıka basa doldurulan Çeçen-İnguşlar, Şubat ayının dondurucu soğuğunda 20 günü aşkın süren bir yolculuğa çıktı.

Sürgüne gönderilecekler arasında herhangi bir ayrım yapılmadı. Komünist Parti üyeleri, yerel idareciler, gaziler, yaşlılar, kadınlar, çocuklar, bebekler. NKVD gizli polisi şefi Lavrenty Beria’nın 29 Şubat 1944'de Stalin'e gönderdiği telgrafa göre, 496.400 Çeçen-İnguş sürgün edildi. Beria’ya göre “taşınamaz olanlar” yani çok yaşlılar ve hastalar ise katledildi. Sürgün sırasında halen Kızıl Ordu’da askerlik yapan Çeçen-İnguşlar tevkif edildi ve onlar da halkları ile aynı yerlere sürgüne gönderildi. Sürgün yolculuğu sırasında ve sürgünün ilk yıllarında soğuk, açlık, hastalıklar ve Sovyet güçlerinin katliamları ile Çeçen-İnguş halkı nüfusunun yarısını kaybetti. Sadece bu kadarla kalmadı, Çeçen-İnguş Cumhuriyeti lağvedildi ve bu ülkenin toprakları diğer cumhuriyetlere paylaştırıldı, mülkleri ve malvarlıklarına el konuldu. Çeçen-İnguşlara ait tüm bilgiler bütün ansiklopedilerden ve haritalardan silindi, Çeçen-İnguşların tarihsel belgeleri yok edildi, yani fiziksel bir soykırımın yanı sıra kültürel bir soykırım da uygulandı.

Mesele gerçekten “Alman ordusu ile ittifak meselesi” miydi yoksa SSCB-Rusya veya Stalin’in Kafkasya’ya yönelik politikaları mı sürgüne sebep oldu? 

Alman ordusu ile ittifak” iddiaları Sovyetler Birliği’nin meşhur kara propagandalarından birisidir ve ülkemizdeki Stalincilerin de, katil Stalin’i aklamak için tutunduğu bir daldır. Sovyetler Birliği’nin tarihine baktığımızda, Stalin rejiminin 1937 ve 1949 yılları arasında 13 farklı milletten yaklaşık 2 milyon kişiyi vatanlarından sürgün ettiğini ve bu kurbanların büyük bölümünün de sürgün yolculukları ya da sürgündeki koşullar altında hayatını kaybettiğini görüyoruz. Özellikle II. Dünya Savaşı sırasında, faşist Nazi Almanyası ile Sovyetler Birliği arasındaki ittifakın sona ermesinden sonra, Bolşevikler, “Faşist Halklar” ve “Halk Düşmanları” tanımlamalarıyla Sovyet halkları üzerinde baskı ve terör uygulamıştır. Böylece, Sovyetler dönemiyle birlikte sıkça görülmeye başlayan muhaliflere yönelik “bireysel cezalandırma” tekniği yerini halkların topluca cezalandırılmasına ve yok edilmesine bırakmıştır.

Bu arka plan bilgisini aktardıktan sonra, iki konuyu özellikle vurgulanmamız gerekir. Bunlardan birincisi, Çeçen-İnguş Cumhuriyeti’nin faşist Nazi Almanyası tarafından asla işgal edilmediği gerçeği; ikincisi ise Çeçen-İnguşların yaklaşık 40 bini kişi ile Sovyet ordusunda tüm cephelerde en ön saflarda Alman güçlerine karşı mücadele ettiği gerçeğidir. Öyle ki, Sovyetler Birliği gerek Stalingrad’ın savunmasında olsun, gerekse diğer cephe hatlarındaki mücadeleler sırasında gösterdikleri kahramanlıklarından ötürü yüzlerce Çeçen ve İnguş’a madalya vermiştir. Birkaç örnek vermek gerekirse, Brest tahkimatına ilk ulaşan kişi Khanpaş Nuradilov isimli bir Çeçen’dir, Elbe’de Amerikan güçleriyle ilk buluşan kişi Movladi Bisaitov adlı bir Çeçen’dir ve Reichstag’da Sovyet bayrağını dalgalandıran grubun içerisinde yer alanlardan birisi Hakim İsmailov isimli bir Çeçen’dir. Bu kadar açık ve net örnekler varken tüm bir halkı Nazi Almanyası ile işbirliği yapmakla itham etmek ne kadar doğru olabilir?

Çeçen-İnguşların sürgün edilmelerine Stalingrad’taki zaferin ardından Moskova’da Sovyet Politbürosu ile Milli Savunma Komitesi’nin gerçekleştirdiği bir toplantıda karar verildi. Bu toplantıda sunulan raporda, Estonya, Letonya, Litvanya, Ukrayna, Beyaz Rusya, Kırım ve Basarabya gibi o sıralarda Alman işgali altında bulunan ülkelerdeki halkların, Kızıl Ordu tarafından yeniden işgal edilme hareketine karşı koymaları ihtimalinin mevcut olduğu, bu nedenle de onlara gözdağı vermek için Çeçenler ile İnguşların tereddüt edilmeksizin ve acımaksızın sürgün edilmeleri gerektiği ifade edildi. Çeçen-İnguşların seçilmesinin nedeni ise 1937 ve 1940 yılları arasında bu bölgede görülen Sovyet karşıtı hareketlerdir. Bu süre zarfında, bugünün demokratik Rusyası tarafından da sahnelenen bilindik bir tiyatro sergilendi: “Haydutlarla mücadele”! Bu öyle bir mücadeleydi ki, Çeçen-İnguş halkının entelektüelleri, eğitim almış kalifiye isimleri birer birer tutuklanıyor ve çalışma kamplarına gönderiliyordu. Bu dönemde Stalin rejiminin kurbanı olup çalışma kamplarına gönderilen kişilerin sayısı 2 bin kişiyi bulmaktadır. Haliyle, Çeçen-İnguş halkı içerisinde baskıcı Stalinist rejime karşı bir direniş ortaya çıktı. Khasan İsrailov liderliğindeki 500 kişilik direniş hareketi bölgedeki Komünist Parti yöneticileri ve üyelerini hedef alıyordu. Nitekim bu hareket Nazi Almanyası’nın dikkatini çekmiş ve bir işbirliği teklifi iletilmiştir. Ne var ki, Çeçen-İnguş direniş hareketi “Ne Stalin ne Hitler!” demiş ve bir diktatörün himayesinden çıkıp diğerinin himayesine girmeyi reddetmişlerdir. Sonuç olarak ortada bir işbirliği yoktur.

Kaç yıl sürgünde kaldılar? Geri dönüş ne zaman ve nasıl oldu?

Yokluk, soğuk, açlık ve tarifi imkansız zor koşullar altında 13 yıl. Stalin’in 1953’te ölümünden sonra Çeçen-İnguşlar gizlice anavatanlarına dönmeye çalıştılar. Ancak esas geri dönüş, 1956 yılında Komünist Parti’nin 20. Kongresi’nde Sovyetlerin yeni lideri Nikita Kruşçev’in Çeçen-İnguşlara ve diğer halklara yanlışlık yapıldığını kabul ederek geri dönüşlerine izin vermesiyle 1957 yılında başladı. Topluca sürgün edilen Çeçen-İnguşların geri dönüşleri için herhangi bir program belirlenmedi ya da yardım yapılmadı. Sürgünzedeler kendi imkânları ile geri dönmeye başladı. Sovyet yetkililer, Çeçen-İnguş topraklarına yerleştirdikleri Rusların ve diğer halkların Çeçen-İnguşların geri dönüşüne ilişkin protestoları üzerine sürgünzedelerin geri dönüşlerini imkansızlaştırmak için her türlü zorluğu çıkardılar. Geri dönen Çeçen-İnguşların belli bölgelere yerleşimlerine izin verilmedi, kendilerine ait evleri ya da arazileri Ruslardan satın almak zorunda kaldılar.

Rusya ya da SSCB yaşananlardan dolayı özür diledi mi? Stalin sonrası neler oldu?

Stalin’in ölümünden sonra başa geçen Nikita Kruşçev her ne kadar yapılan sürgünlerin yanlış olduğunu kabul etmiş ve sürgünzedeler affedilmiş olsa da resmi olarak herhangi bir özür dilenmedi. Bununla kalmadı, geri dönen Çeçen-İnguşlar için özel yerleşim birimleri kuruldu. Baskılar ve ayrımcılık bu dönemde de devam etti. Stalin rejiminin başlattığı halkları yok etme politikası aynı şiddet ve aynı acımasızlıkta olmasa da başka bir şekilde devam etti.

Çeçenler günümüzde hangi ülkelerde yaşıyorlar? Ne yapıyorlar? Sayıları nedir?

1994 yılında Rusya’nın Çeçenya’yı işgale başladığı dönemde 1 milyon civarında nüfusu olan Çeçen halkı, Rusya’nın gerçekleştirdiği soykırım nedeniyle 45 bini çocuk olmak üzere 300 bin vatandaşını kaybetti. Ancak 1994 yılından beri devam eden savaş, kaçınılmaz olarak anavatan Çeçenya’dan zorla kopuşları da beraberinde getirdi. Bugün Çeçenler dünyanın dört bir yanındalar esasında. Yine de sayıları yaklaşık 300 bini bulan bir Çeçen diasporasının özellikle Avrupa ülkelerinde olduğunu söyleyebiliriz. Bu yeni diaspora Avrupa toplumuna entegre olmaya başladı, Çeçenler artık dünyanın en büyük üniversitelerinde en üst düzey eğitimleri alıyor, dünya çapında şirketlerde çalışıyor, Avrupa ülkelerini başta güreş ve halter olmak üzere çeşitli spor dallarında temsil ediyorlar.

Bunun dışında Rus – Kafkas Savaşları’nın bir sonucu olarak, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türkiye, Ürdün ve Suriye’ye yerleştirilmiş eski bir Çeçen diasporası da var ki bunların sayısı da aşağı yukarı 100 bini buluyor. Çalışmak amacıyla Moskova’da ya da Rusya’nın diğer büyük kentlerinde yaşayan Çeçenler ile 1944 Sürgünü sonrasında anavatana dönme imkanı bulamayan ya da dönmemeyi tercih edip halen Orta Asya ülkelerinde yaşayan Çeçenlerin de olduğunu belirtmeliyiz. Her türlü olumsuzluğa rağmen yüksek doğum oranları nedeniyle bugün Çeçenya’da da yaklaşık 600 bin kişi yaşıyor; işgale, baskıya, işkence ve yargısız infazlara rağmen Çeçen halkı anavatanını terk etmemek için direniyor.

Mevcut Çeçenistan’da durum nedir? Sizin olaylara bakış açınız nasıl?

Rusya Federasyonu güdümündeki medya kuruluşlarının propagandalarına rağmen, Çeçenya’da 1999 yılında Rusya Federasyonu tarafından başlatılan II. Savaş halen devam ediyor. 300 bin kişilik Rus ordusu Çeçenya’da konuşlu durumda, son birkaç aydır dağlık Çeçen yerleşim birimleri arasında askeri kışlalar ve burada görev yapan Rus askerlerin aileleri için yeni yerleşim alanları kuruluyor. Bugün savaş farklı bir şekle bürünmüş durumda; Rusya uçaklarını, meşhur füze sistemlerini ya da tanklarını kullanmıyor artık. Rus tarafı, Çeçen halkı içerisinden para ile satın aldığı Kadırov adlı bir hain ile Çeçen halkı üzerinde tahakküm kurmaya çalışıyor. Doğrudan Vladimir Putin’in himayesinde ve emri altında olan Ramzan Kadırov isimli vatan haini, Rus ordusunun tüm pis görevlerini üstlenmiş durumda: Kendi halkına işkence ediyor, muhalif sesleri susturmak için sivillerin evlerini yakıp yıkmaya, cenazeleri ailelerine teslim etmeyip hayvanlara yem yapmaya kadar her türlü iğrenç metodu uyguluyor, insanları kaçırıyor, yargısız infazlar yapıyor.

Televizyonlarda yeniden inşa edilen Çeçenya, ünlülerin akın ettiği bir Çeçenya resmi sunulurken, halk, açlık, sefalet, ne yapacağı belli olmayan baskıcı bir kukla rejiminin keyfi uygulamaları karşısında can güvenliği olmaksızın hayatını idame ettirmeye çalışıyor. İşsizlik oranının %90 olduğu ülkede, iş bulabilmek için rüşvet vermek bir zorunluluk ama bununla da kalmıyor, maaşınızın %40’ını “Ahmed Hacı Kadırov Vakfı”na zorla bağışlamak zorundasınız. Eğitim ve sağlık sistemi içler acısı halde. Çeçenya’daki mevcut durumu anlatmaya burada zamanımız yetmez ama aktardığımız bu kısa bilgiler ile bir Çeçenya resmi oluşmuştur zihinlerinizde.

Çeçen Cumhuriyeti İçkerya Türkiye Fahri Konsolosluğu olarak biz, şehit devlet başkanlarımız Djokhar Dudayev ve Aslan Maskhadov tarafından çizilen yolda ilerlemeye devam ediyoruz. Çeçen halkının meşru tek temsilcisi olan, sayın Başbakanımız Akhmed Zakayev liderliğindeki “Çeçen Cumhuriyeti İçkerya” hükümetinin programları çerçevesinde faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Bizim mücadelemiz, Moskof o topraklardan defedilip, bağımsız ve özgür bir Çeçenya’ya yeniden kavuşulana kadar devam edecek.

HABERE YORUM KAT