1. YAZARLAR

  2. Ahmet Kurucan

  3. Buruk bayram sevinçlerine veda
Ahmet Kurucan

Ahmet Kurucan

Yazarın Tüm Yazıları >

Buruk bayram sevinçlerine veda

17 Ağustos 2012 Cuma 00:07A+A-

"İlk bayram sıkıntılı geçer" dediler dostlar. Kendilerince uyarıda bulunuyor; iyi düşünceler, halis niyet eşliğinde psikolojik olarak bizi o ana hazırlıyorlardı.

Bunu da gizli kapaklı değil açık-seçik ve net bir şekilde söyleyerek yapıyorlardı. "Bayram namazı ve mezar ziyaretinden sonra eve geldiğinizde göreceksiniz; evdeki boşluğu bir farklı hissedecek, his deryasına gömülecek, gözyaşlarınıza hakim olamayacaksınız. Ama her fani şey gibi o da geçecek; ikinci bayram, üçüncü bvvayram derken sıradanlaşacak bayramlar sizler için." İlavesi de var: "Kadere iman en büyük hazine. Sonra unutma nimeti. Evet, Allah'ın en büyük nimetlerinden biridir insanoğlu için unutmak. Eğer unutmak olmasaydı, acılar, kederler, hüzünler ilk günkü tazeliği içinde sürekli yaşansaydı zevk alamazdı insanoğlu yaşamdan."

Doğru mu bütün bu denilenler? Acılı bir aileye bu hakikatleri anlatma metodu üzerinde farklı düşünsem de, hepsi tecrübe ile sabit ki doğru. Hem de fazlası var, eksiği yok. Dedemin, ninemin ve en nihayet annemin vefatı sonrası yaşadım bizatihi ben bu denilenleri inceden inceye ve derinden derine. Ve bayramlar geldiğinde hâlâ yaşarım kendi dünyamda bu anları yeniden. Acı hatıralarımı tazelerim kendi kendime; hayatın tekdüze hep sevinç, neşe içinde gitmediğini ve gitmeyeceğini bir kez daha idrak ederim bu hayalî zeminde. Onun için bazen hiç gelmesin isterim bayramlar. "Bayram gelmiş neyime/Anam anam garibem; Kan damlar yüreğime/Anam anam garibem" türküsünü mırıldanmaya başlarım çoğu zaman daha yaşanmamış bayramları yaşamışçasına. Hatta bir sırrımı vereyim sizlere de artık sır olmaktan çıksın; her bayram mırıldanırım bu türküyü ben kendi kendime. Gurbetin verdiği garabet ve gariplik hissi de buna inzimam edince gözyaşlarıma da hakim olamam genelde. İlk bayramlar kadar olmasa da etki derecesi, hiç olmadığını söylemek yalan olur. Bazen eşim türküyü duyar duymaz işini gücünü bırakır yanımda belirir birden ve sert bir dille "yeter artık" der beni bulunduğum dünyadan kopartıp gerçek hayata sürüklemek istercesine. İsyan edesim gelir ona ve itirazlarına. Ama ne çare ki doğru söylüyordur; hayat devam ediyordur. Ben his dünyamda bunları yaşasam da, daha böylesi duygu ve düşüncelere henüz yabancı çocuklarım bayram neşvesi içinde cıvıl cıvıldır öbür odalarda bayramlıklarını giyerlerken. Hasılı; artık buruktur bana bayramlar dedem, ninem ve annemin vefatından sonra. Ramazan'ı, Kurban'ı fark etmez, o gün bugün bütün bayramlar, ilk gününde, ilk günün ilk saatlerinde beni benden alır ve götürür mazinin derinliklerine. Dolayısıyla her bayram buruk yaşarım ben bayram sevincini.

Ölüme de iman etmişiz

Bayrama on gün kala bir bayram yazısı yazma hazırlığı yaparken aldığım bir vefat haberi bana bunları hatırlattı birden ve okumakta olduğunuz yazının istikametini belirledi. Allah'a karşı hiç kimseyi tezkiye etmek istemem; beşeriz hepimiz, tabii ki Hakk'a karşı da halka karşı da isyanlarımız, kusurlarımız, hatalarımız vardır ama İzmir'de beraber olduğumuz yıllar boyunca yüzünde hiç eksilmeyen tebessümü, candanlığı, sevecenliği, fedakârlığı, vefası ile benim gönlümde ayrı bir yeri olan dostumun ölüm haberi, o hanede bu sene yaşanacak bayram manzarasını birden gözümün önüne getirdi. Mesafelerin acımasızlığına yenik düşerek cenaze namazına katılamadığım ve bir soru münasebetiyle daha üç gün önce yazıştığımız, benim için hazırladığı, söylediği görüntülü CD vesilesiyle 15-20 gün önce konuştuğumuz o dostumun evine vefat haberi ile düşen ateşin bayram günü bir daha düşeceğini düşündüm. Bu düşünceler Ramazan boyunca aldığımız şehit haberlerini tedai ettirdi ve daireyi genişlettim hayal dünyamda. Kalyona binip şeytan ve şeytanın insanoğlundaki şubesi sayılan nefisle savaşını kazanmak için çıktığı yolculukta sıradan şerefler değil, hakiki manada şehadet şerbetini içerek gerçek şerefi bulmuş başka şereflerin de olduğunu düşündüm bu hatırlama ile. Onların hanelerinde de aynı manzaranın hem de çok daha acı ve daha geniş bir dairede yaşanacağını tahayyül ettim.

Evet, lâfı eğip bükmenin manası yok; bundan böyle hep buruk olacak bu hanelerde bayramlar. Belli bir müddet hüzün, gam, keder sebebi olacak bayramlar onlar için. Yakınlık derecesine, yakınlığın sevgi ve saygı ile bütünleşme derecesine göre devam edip gidecek ömür boyunca. Ama...

İşte bu "ama" bağlacından sonrası, şimdiye kadar yazılanlardan daha önemli. Ama; bizler inanan insanlarız. Hayata da, ölüme de, ölüm sonrasına da. Teselli amacıyla değil bu sözlerim; aksine bir hakikatin ifadesi. İman, yaptırım gücüyle devreye girmeli burada. Benim türkülerime de, başkalarının gözyaşlarına da 'artık yeter, dur!' demeli. "Muradın, muradımdır Allah'ım!" solukları ile teslimiyet bayrağını göndere çekmeli ve "Rab olarak Allah'tan, din olarak İslam'dan ve peygamber olarak Hz. Muhammed'den razı oldum" mısralarını söylemeli diller gönülle el ele vererek. Oğlu İbrahim'in cenazesinde Efendimiz'in akıttığı gözyaşları misali, gözyaşlarını ceyhun olup akıtsa da kor ateşin düştüğü bu hane halkları, kadere isyanı işmam eden bir tek cümle söylememeliler. Allah'a iman, kadere iman, ahirete iman bunu gerektirir zira. Müminden beklenen keyfiyet budur; başkası değil. Zaten günü geldiğinde biz de aynı kaderi yaşamayacak mıyız? Biz de bizi sevenleri geride bırakıp ebedi âleme doğru uruc etmeyecek miyiz? O zaman gam niye, keder niye, hüzün niye? Bu dünya hapishanesinden erken terhis olanlara sevinmek varken, "peşinizdeyiz; ferman bekliyoruz, geleceğiz" deyip el sallamak varken arkalarından onların, gerçekten söylüyorum neden bunca hüzün ve keder?

Fakat insanız. Ahirete inansak da ölümün yüzü soğuk. Amellerimizde eksik ve kusurluyuz. Rabb'in huzuruna çıkacak yüzümüz yok vb. mazeretler söz konusuysa bizler için, bakın işte ona bir şey demekte zorlanırım ilk etapta. Ama kendimi, düşüncemi, hissiyatımı, imanımı toparladıktan sonra bunlara da aynı şeyleri söylerim. "Benim rahmeti, merhameti sınırsız ve sonsuz bir Rabb-i Rahim'im ve Kerim'im var. Değil denizler, okyanusların köpükleri adedince, yeryüzündeki kum taneleri sayısınca günahım olsa da beni bağışlayacak O." der; der ve bana vesvese veren şeytanımı uzaklaştırırım yanımdan.

Sözü uzatmanın manası yok; ölmek için doğduğumuz dünyada kalıcı değiliz hiçbirimiz. Ha bugün ha yarın ama mutlaka bir gün gideceğiz bu fani dünyadan. Sahabenin taaccüp ettiği yaşlı gözleri ile Efendimiz'in oğlu İbrahim'in cenazesindeki sözleri ile bitireyim yazıyı; zira bu sözler başka sözlere hacet bırakmıyor: "Allah'ın takdiri karşısında elden ne gelir ey İbrahim! Göz yaşarır, kalp mahzun olur. Biz, Allah'ın rızasına uygun olmayan bir söz söylemeyiz. Ey İbrahim! Senin ölümün sebebiyle derin bir üzüntü içindeyiz... Bu, Allah'ın bir emri olmasaydı, vade dolmuş ve dünyadan ayrılma zamanı gelip çatmasaydı, şu anda dünyada olanlar öncekilere kavuşmayacak olsalardı, senin ölümüne daha çok üzülürdük oğlum!!!" (Buhari,Cenaiz, 43: İ.Mace,Cenaiz,53)

Bayramları buruk olmaktan çıkartıp hakiki veçhesi ile sevinçle karşılamanın yolu gayet veciz bir şekilde hadiste ifade buyrulan esasata imandan geçiyor. Bu esasatı bir ayna yapıp karşısına geçmeye var mısınız? Ben şimdiden geçtim ve çıkan sonuç şu: "Bayram benim neyime" türküsü artık tarih oluyor ve olacak benim hayatımda inşaallah.! Onun için yazının başlığını "buruk bayram sevinçlerine veda" koydum.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT