1. YAZARLAR

  2. SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

  3. Bu Çok Yönlü Oyunun Asıl Hedefi, Hükûmet’i Vurmaktır!
SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Yazarın Tüm Yazıları >

Bu Çok Yönlü Oyunun Asıl Hedefi, Hükûmet’i Vurmaktır!

19 Aralık 2013 Perşembe 00:33A+A-

[email protected]

İki gündür; sadece Türkiye kamuoyunu derinden çalkalandıran değil, dünya kamuoyunu da yakından ilgilendiren bir yolsuzluk operasyonu ile karşı karşıyayız. Ağır, pis kokuları her tarafa yayıldı, bu operasyonun..

Konunun birkaç noktası, daha bir önemli..

1- Cemaat denilen mâlum grup ile, Hükûmet arasında cereyan eden psikolojik savaşın devamı mahiyetinde algılanan yönü.. Ki, bu operasyonun, bir eski ünlü futbolcu olmaktan bir özelliği olmayan bir kişinin AK Parti m.vekilliğinden, -bağlısı olduğu Cemaat’e karşı yürütüldüğünü iddia ettiği yıpratma-çökertme savaşını gerekçe göstererek- istifa etmesinin hemen ardından gelmesi de konunun bir ayrı yönü.. Daha önce, aynı konudan kaynaklanan zıdlaşmalar dolayısiyle bir diğer m.vekili (Kütahya m.vekili Prof. İdris Bal) partiden ihraç edilmek üzereyken kendisi istifa etmişti. (Bu kişinin, birkaç ay önce, TRT ekranlarından yaptığı bir konuşmada, Türkiye’nin İsrail ile dost  olduğunu ve M. Marmara gemisi etrafında gelişen hadiselerin etkisinin aşılması gerektiğine dair sözleri ilgimi çekmiş ve Kütahya’yı tanıyan bir akademisyenden, ‘kimdir bu zat’ diye sorduğumda,  ‘Uluslararası İlişkiler konusunda akademisyenmiş.. Kütahyalıdır ama, Kütahya’da pek tanınmaz. Sadece, onun  F.G.’nin kontenjanından m.vekili yapıldığı bilinir..’ cevabını almıştım.) AK Parti içinde, aynı hassasiyette, daha 20-25 kadar olan m.vekillerinin olduğu da söyleniyor. Belki birkaç kişinin istifası daha sağlanabilir belki, ama, Hükûmet’i düşürmek için halihazırda 47 m.vekilinin istifasına ihtiyaç vardır. O sayı bulunabilirler mi, bilinmez.

Diyelim ki, buldular veya bulamadılar ve Mart-2014 sonunda, yani 3,5 ay sonra yapılacak olan mahallî seçimlerde, AK Parti, bazı önemli merkezleri yerleri kaybeder ve o önemli merkezler yeniden kemalist-laik cenahın eline geçerse.. Bunun siyasî ağırlığını FG. ve Cemaat’i taşıyabilecek midir?

Birileri, ‘Bize ne, kim gelirse gelsin..’ diyebilir, ama, Anadolu müslümanlarının  hangi merhalelerden geçip bugünkü noktaya geldiği farketmek idrakinde olanlar herhalde böyle bir ilgisizlik gösteremezler.

 

‘Meclis aritmetiğini zorlama yolları yine denenir mi?’

Hatırlanmalı ki, TSK adına tezgahlanan 28 Şubat 1997 Zorbalığı günlerinde, Erbakan- Çiller  Hükûmeti’ni düşürmek için, uluslararası merkezlerden de düğmeye basılıp gerilim iyice tırmandırıldığında, Amerika’ya giden Genelkurmay 2. Başkanı Org. Çevik Bir, Amerikalı yetkililerin huzurunda, ‘Ben ve arkadaşlarım bu Hükûmet’le mücadeleye kararlıdır..’ diye açıklama yapmış ve o toplantıda bulunan -o dönemdeki- Amerikan Dışbakanı Mss. Madeleine Albraigth,Yalnız, bu proğramınızı, askerî darbe yoluyla değil, Meclis aritmetiği yöntemiyle yapınız.. ‘ diktesini dile getirmişti. 28 Şubatçılar da bu tavsiyeye- direktife uygun olarak, Meclis aritmetiğini değiştirmeye kalkışmışlar, amma, RP’den Aydın Menderes ve 7 arkadaşı dışında kimseyi koparamayınca, Erbakan’ın hükûmet ortağı Tansu Çiller’in DYP’sinden 50 kadar m.vekili, Genelkurmay’a çağrılıp usûlünce ve gerekli ‘irşad / aydınlatma  ile istifa ettirilmişler ve Hükûmet bu yolla düşürülmüştü.

O dönemin Genelkurmay Başkanı Org. İ. H. Karadayı şimdilerde yapılan yargılamasında yaptığı savunmasında, ‘28 Şubat bir askerî darbe değildir, hükûmet bir gerilim sonunda düşmüştür..’ diyor ya, bu laflar zâhiren yanlış değildir; gerçekte ise, tam bir kamuflaj sözkonusudur.. O darbeye onun için ‘post-modern darbe’ denilmesi çok da yanlış değildi.

Benzer bir oyun bugün de oynanamaz mı?

Esasen, sionist İsrail rejiminin ve dolayısiyle Amerikan yönetim mekanizmasının omurgasını oluşturan kadroların Tayyîb Erdoğan’ı değiştirmekten ve kendilerince bir  hizaya getireceklerinden ümidsiz olmalarından sonra, nice planlar uygulayacakları daha bir biliniyor ve bekleniyordu.

2- Her ne kadar, bazan,  ‘Ben kimsenin sözcüsü değilim..’ dese bile, F. G. adına görüş açıkladığı bilinen bir Zaman yazarı H. Gülerce’nin bu operasyona dair söyledikleri, bu açıdan daha bir önemlidir. O bu konuda, 18 Aralık günü twitter kanalıyla yaptığı açıklamalarında, -Cemaat’e bağlı kimselerin vazifelerinden uzaklaştırıldıkları iddiasını da hatırlatarak-, şunları söylüyordu:

*‘Bu operasyon devlet operasyonudur. (...) Yargı ve emniyet’te tasfiye edildikleri söylenen insanlar, Cumhuriyet tarihinin en derin operasyonuna nasıl imza atıyor?

*Devam eden operasyonu, Hizmet hareketini adres göstererek hedef saptırma gayretleri var.. (Ama, o, bir saptırma gayretinden yakındıktan hemen sonra, o gayreti teyid edercesine şöyle devam ediyordu:)

*Ülkemizin huzuru, kutuplaşmanın önlenmesine bağlı.. (Gizli bir tehdid..)

*Bu yolda yapılan dostça uyarılar asla tehdid değildir. Hakan Şükür’ün açıklamaları tamamen Hizmet camiasının hissiyatıdır. Öyle okunursa, Hükûmet-Cemaat Mes’elesi’ne Hizmet açısından bakma olur.  (...) AK Parti bu istifayı, en samimî uyarı olarak anlamalıdır. Belki de son uyarı..’  

H. Gülerce’nin bu sözleri, Cemaat’in bu son operasyon içinde bir rollerinin bulunduğunun açıkça bir itirafı mahiyetinde değil mi? Ki, son zamanlardaki sürtüşme üzerine, ‘Kim güler, kim ağlar.. Gizli istihbarat ve video görüntüleri çıkacak ortaya..  gibi mesajlar yağıyordu, sosyal medya denilen alana.. Ki, ‘Cemaat’, aylardır, bazı elemanlarının Emniyet’ten uzaklaştırıldığını iddia ediyor ve bazıları da, ‘Tayyib Erdoğan’ı ikaz ediyoruz, Gezi’den de daha kötü durumlar meydana getiririz..’ diyorlardı. 

Hele de, Haziran ayındaki İst.- Taksim Hadiseleri sırasında, Tayyîb Erdoğan'ı diktatörlükle suçlayanlar korosuna bu Cemaat’in zirvesinde bulunanların katıldığı da ve hattâ, ‘İstifa etmezse ettirilmelidir..’  başlıklı makalelerin Zaman’da yayınlandığı hatırlanırsa.. Konu daha iyi anlaşılır.

Ve bu operasyonun, İstanbul Emniyet Müdürü, İstanbul Valisi ve İçişleri ve Adalet Bakanları’ndan habersiz olarak yapılması ise, daha bir gariblikler taşıyor içinde.. ‘Onlara haber verilseydi, suçluları saklayabilirlerdi..’ gibi bir gerekçe ileri sürülse bile, böyle bir görüşe dayanarak âmirlerine haber vermeyenlerin de başka yerlerden emir aldıkları ihtimali daha bir güçlenmez mi? 

3- Taksim Hadiseleri sırasında, Tayyîb Erdoğan’ın düşürüleceği haberini vermek için, ellerini gizli bir sevinçle oğuşturan ve yürekleri daha bir heyecanla çarpan Amerika, İsrail, İngiltere, Fransa ve Almanya başta olmak üzere, kapitalist dünyanın hemen bütün medya organları ve kamuoyu denilen çevreleri o zaman muradlarına erişemediler, iştahları kursaklarında kaldı. Ama, şimdi.. O hevesleri yeniden depreşmişe benziyor..

F.G’nin, daha birkaç gün önce, -hangi istihbarat birimlerince nasıl ulaştırıldıysa- kendisine bildirildiğini söylediği ve ‘şimdi çok yüksek makamlarda bulunan birilerinin, yıllarca önce, nefsine mağlub olup, ‘günah’  işlemek için bir yerlere gitmek üzere olduğu’na ve kendisinin de o gidişi durdurduğuna dair iddialı sözleriyle, yüksek makamlarda bulunan hemen herkesi şaibe altında bırakmasının hemen ardından; bu kez de tam ters istikamette, ‘Devletle, siyasî iktidarla savaş olmaz’ diye, yelkenleri indirir gibi yaptığı bir açıklamaya rağmen, ‘Cemaat’ denilen olgu adına yapılan açıklama ve yayınlarda bu mücadelenin daha bir ve gizlice tırmandırmak istendiğini anlamamak için hiç bir şeyden de anlamamak lâzım gelir, herhalde..

Ve yine ilginçtir, tıpkı ‘Gezi Hadiseleri’ sırasında olduğu gibi, ekonomiyi tökezletmek de  tertibi de konunun bir diğer yönü.. Nitekim, bu kez de, şu son operasyonla, sermaye piyasası alt-üst olup, TL’nin değeri  ve satın alma güce düşerken, dolar ve Euro gibi yapancı paraların değeri  yükselmiş oldu.  Bu gelişmeleri, geçmişte kendilerine operasyon ve malî takibat yapıldığı günlerde feryadı ayyuka yükselen Doğan Medya Grubu ve avanelerinin şimdi, nasıl âdetâ çiftetelli havasında verdiğini görmemek için kör olmak gerekir. Onlar için değişen bir şey yok, çünkü.. Onlar hep yoğurdun kaymağını yiyecekler.. Nitekim, bir kısım ekonomistler de, Türkiye’nin IMF’e 11 yıl öncesindeki dönemler boyunca olduğu üzere, yeniden el uzatmak zorunda kalabileceğini ileri sürmeye başladılar bile..

Ki, bu oyun, AK Parti için kapatma dâvâsı açıldığı günlerde de görülmüştü..

 

Sadece, bir soruşturma değil, uluslararası bir oyun da sözkonusu..

4- Hele de, konunun uluslararası boyutuna göz yummak hiç mümkün değildir. Nitekim, bu yolda, dünyaya egemen çevrelerin medyalarında 17 Aralık sabahından beri yer alan değerlendirmeler, tıpkı Gezi Hadiseleri sırasında olduğu gibi, bir uluslararası dayanışma ve dirsek temasının varlığını ortaya koyuyor.

Alınız size birkaç örnek.. 

FINANCIAL TIMES (İng.) : Türkiye'deki yorumcular, 20'den fazla kişinin gözaltına alındığı yolsuzluk soruşturmasını, Erdoğan hükümeti ile eski müttefikleri arasındaki çatlağa bağlıyor.

Soruşturmanın perde arkasında İslamcı kökenli AK Parti ile Fethullah Gülen Hareketi arasında hızla yükselen gerginlik var. Muhalifler, hattâ bazı AK Parti’li üyeler; Gülen Hareketi'nin Türkiye'deki kurumlara, özellikle de emniyet ve yargıya sızdığını söylüyor.

Gülenciler ise böyle bir gündemleri ya da siyasî hedefleri olmadığını belirtiyor. Ancak Gülen Hareketi üyesi bazı isimler, (...) Erdoğan'la artık müttefik olmadıklarını kabul etmekteler.’

 THE ECONOMIST (İng.)

’Erdoğan'ın iktidarına karşı bir meydan okuma..’

LE MONDE (Fransa)

‘Türkiye'de Erdoğan'ın çevresine büyük darbe..’

TAGESZEITUNG (Almanya)

‘İslamcılar arasında bir mücadele..’

FARS HABER AJANSI (İran)

‘Türkiye’de iktidar kavgası inanılmaz noktaya vardı, AK Parti -Cemaat çekişmesi, Türkiye’deki ’devlet içinde devlet’ in boyutlarını da ortaya koydu.’

NEW YORK TIMES (USA)

’Yolsuzluk soruşturmasıyla Türk politikasındaki çekişme derinleşiyor.’

WALL STREET JOURNAL  (USA) :  ‘Türk polisi yolsuzluk ve rüşvet iddialarına ilişkin soruşturma kapsamında, İstanbul'da aralarında ünlü işadamlarının da olduğu 22 kişiyi gözaltına aldı. (...) Türkiye Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın da gözaltına alınanlar arasında olduğu belirtildi.’

Evet, dış merkezlerden bazıları konuya böyle yaklaştılar.

Elbette, 4 Bakan’ın oğullarının da adının karıştığı büyük yolsuzluk iddialarının son derece ciddî şekilde takib edilmesi gerekir. Her kim ne gibi bir kanunsuzluk yaptıysa, bedelini ödemelidir. Ama, anlaşılıyor ki, Emniyet içinde oldukları söylenen ‘Cemaat’  bağlısı bazı elemanlar, bu konuda aylar öncesinden beri bir dinleme- takib içinde idiler ve AK Parti ile ‘Cemaat’ arasında varolan çekişmenin münasip gördükleri bir zaman diliminde Erdoğan’a vurmak için fırsat kolluyorlardı ve bunun için âmirlerine bile haber vermeden düğmeye basmışlardı.

Tayyîb Erdoğan’ın pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da, bir kanunsuzluk, usûlsüzlük ve yolsuzluk varsa, kimsenin gözünün yaşına bakmadan, kesin bir tavır takınması umulur.

Ancak, konunun bir de uluslararası irtibatlar yönü var ki, üzerinde daha bir durulmalıdır. Özellikle de, Halkbank gibi çok büyük bir devlet bankasının Genel Müdürü’nün de gözaltına alınması, çok önemli..

 

Dış güçlerin müdahalesine izin verilmemelidir..

Çünkü, İran’ın para transferlerine Amerika tarafından getirilen yasaklar ve uygulanan ambargolar üzerine, Halkbank’ın İran’a yapılan altın satışlarında odak olduğu ve buna karşı bir tedbir alınması gerektiğine dair, Amerikan Yahudi Ajansı / AIPAC tarafından, aylarca önce, geçtiğimiz Bahar aylarından beri,  Amerikan Kongresi’nden 47 temsilciyi elde edip, bu konuda bir kampanya başlattığı biliniyordu.. 

Bu konu, o zamanlar, Türkiye ve İsrail arasında yaşanan M. Marmara Buhranı’yle ilgili  “özür diplomasisi” sonrası başlayan yakınlaşmanın aksamasından sonra, -ki, bu aksamaya İdris Bal da aylarca önce TRT’deki bir proğramda değinmiş ve bunun aşılması gerektiğini söylemişti-  Washington’ın en güçlü lobi örgütlerinden AIPAC'in öncülüğünde, USA Dışbakanı John Kerry ve Hazine Bakanı Jack Lew'a gönderilen bir raporda, ’Sizden Halkbank'ın İran'a altın transfer edilmesindeki işlemlerini ele almanızı istiyoruz” denilmişti.

Halkbank Gen. Müdürü’nün evinde 4,5 milyon dolar bulunduğuna dair iddialar gerçek ise, elbette bu da daha bir önemli.. Ama, bu bankanın Çin, Türkiye ve Dubai üçgenindeki para trafiğinde önemli bir rol oynadığı ve karşılığında, milyonlarca dolar rüşvet dağıtıldığı da ileri sürülüyor.

Ama daha da önemlisi, bu operasyonun hemen ardından, Amerikan Hazine Bakanlığı Müsteşarı David Cohen’in Her ne kadar önceden planlandığı bildirilse bile, tama da bu günlerde Ankara'ya gönderilmesi.. Amerika’lı sözkonusu müsteşarın, özellikle, İran’a yönelik ekonomik yaptırımlara ne kadar riayet edildiği konusunu inceleyeceği belirtiliyor.

Unutulmamalı ki, Amerikan emperyalizmi, ülkelerin iç siyaset konularına bile parmağını veya burnunu sokuyor. Nitekim, 5 yıla yakın zamandır tutuklu iken geçen hafta serbest bırakılan İzmir m.vekili  Mustafa Balbay’ın, CHP Gen Başk. Kılıçdaroğlu’yla sohbet ederken, İzmir’de halk arasında kendisine, ‘serbest bırakılmasının Kılıçdaroğlu başkanlığındaki bir CHP heyetinin Amerika’ya yaptığı geziyle ilgisinin  ve serbest bırakılma direktifinin oralardan verildiğine dair görüşlerin dile getirildiği’ni söylemesi ve bunun medyaya yansıması ilginçtir.

Görülüyor ki, konunun bir çok yönleri bulunmakta.. elbette bu iddiaların içinde bir takım yakıştırmaların bulunması mümkündür. Hatırlayalım ki, geçen yıl İzmir Belediyesi’nde yolsuzluk suçlamasıyla yığınla eleman gözaltına alındığında, İzmir Belediyesi’nin asla yolsuzluk yapamıyacağını söyleyen muhalefet çevreleri, şimdi bu iddiaları kesinmişçesine mahkûm etmeye ve Hükûmet’in istifasını istemeye kadar vardırmaktalar, taleblerini..

‘Kızım hırsızlık yapsa, onu da cezalandırırdım..’ diyen bir Yüce Peygamber (S)’in ikaz ve irşadından nasibi olanların, bu konularda hiç tereddüd etmeyecekleri umulur. Aksi halde, ortaya yayılan bu pis kokulardan herkes etkilenir ve herkes zehirlenir. Elbette, suçlar kesinlik kazanmadan kişilerin suçlanamıyacağı, ‘beraet-i zimmet’in / kişinin temelde suçsuz kabul edilmesinin  asıl olduğu unutulmamalıdır.

Tekrarlamak gerekirse, her ne kadar iddialar malî yolsuzluk odaklı gibi gözükse bile, asıl hedef, Hükûmet’i seçim öncesinde halk desteğinden mahrum bırakarak, uluslararası zayıf  göstermektir. Çünkü, iç ve dış siyasette takib ettiği yönetimi tarzıyla, halkın büyük desteğine mazhar olduğu ve amma aynı şekilde, özellikle de dış odaklar ve onların içerdeki uzantılarının, Tayyîb Erdoğan Hükûmeti’nden rahatsız olduğuna ve ‘tedbir alınmazsa, ileride daha da çetin problemlerle karşılaşılacağı’na ve Türkiye’yle rahat oynanamayacağına dair korkuların her zeminde yıllardır dile getirildiği, ortada.. 

YAZIYA YORUM KAT

12 Yorum