1. YAZARLAR

  2. İhsan Süreyya Sırma

  3. Bir yiğit insan Garaudy
İhsan Süreyya Sırma

İhsan Süreyya Sırma

Yazarın Tüm Yazıları >

Bir yiğit insan Garaudy

18 Haziran 2012 Pazartesi 00:30A+A-

biryigitins035f85660351fa89by.jpg1968 yılı Mayıs ayıydı. Paris'te General De Gaulle'a karşı öğrenci hareketleri başlamıştı, her tarafa ve bu arada Sorbonne'un tepesine 'kızıl bayraklar' asılıyordu. Sadece Paris değil, bütün Fransa felç olmuştu adeta... Ve orada öğrenci olduğumuzdan, kendimizi içerisinde bulduğumuz bu hareket, daha sonra Dünya literatürüne '1968 olayları' olarak geçti.

Bu sosyalist öğrenci hareketinin en karakteristik sloganı şuydu: Le patron a besoin de toi, tu n'as pas besoin de lui! (Patronun sana ihtiyacı var, senin patrona ihtiyacın yok!)

İşte bütün bu olaylar olduğunda, kitapları kapış kapış okunan 'gerçek bir solcu' vardı ki, adı Roger Garaudy'di. Garaudy'nin solculuğu, hem teoride hem de pratikte yerini buluyordu. Çünkü o, hem ideolojisini kitaplaştırıyor, hem de kitaplaştırdığı ideolojisini, Fransız Senatosu'nda Komünist Partisi'ni temsilen 'Senato Başkan Yardımcısı' olarak fiiliyata koyuyordu.

İRAN DEVRİMİ ONU İSLAM'A YAKLAŞTIRDI

Fakat 1968 olaylarıyla, Fransız Komünist Partisi ile Fransız sosyalist gençliğinin arası açıldı. Komünist Partisi'ne rağmen, Garaudy gençlerle teması sıkılaştırınca, partisiyle arası açıldı. Ona göre partisi, olup biteni anlamıyordu. Ve Garaudy, bu düşüncelerini 1968'de ikinci baskısını yaptığı "Pour un modèle français du socialisme" (Editeur Gallimard, Idées) adlı kitabında ortaya koydu; bu şekilde bir bakıma onlarla ipleri koptu.

Garaudy gerçek bir sosyalist olup, dünyanın neresinde olursa olsun bütün halk hareketlerine yardımcı oluyordu. Nitekim, bizzat Prag'ta şahit olduğum meşhur '68 Prag gençlik ayaklanması'nda üstadın çok rolü olmuştu.

Sonra biz doktorayı bitirip Türkiye'ye dönünce, üstattan fazla bilgi alamadım. Sadece bizim Türkiye solcu(!)larının tercüme ettikleri kitaplarını takip ediyordum.

Derken İran'da hiç kimsenin beklemediği bir 'İslâm Devrimi' oldu ve yapılan bu devrim her devrimci gibi, Garaudy'nin de dikkatini çekti. Bunun üzerine Garaudy hem İran'daki bu beklenmedik hareketle, hem de bu hareketin motoru olan İslâm'la ilgilenmeye başladı.

DAYANAMADIM TESLİM OLDUM

Ve bir gün, o kabına sığmayan büyük devrimcinin Müslüman olduğunu öğrendik.

1982'de 'Müslüman Devrimci Garaudy' İstanbul'a geldi. Onu Türkiye'ye davet eden arkadaşlar, birkaç gün kendisine tercümanlık yapmak üzere beni de davet ettiler. Bir gün programdan sonra İstanbul'da, bir lokantada yemek yerken, fırsatını bulup üstada şu soruyu sordum: 'Efendim, sizleri hiçbir din, hiçbir ideoloji ve yıllarca savunmasını yaptığınız sosyalizm tatmin etmezken, nasıl oldu da Müslüman oldunuz?'

Bana verdiği cevap, hâlâ kulağımda çınlıyor: 'Je n'ai pu plus, et j'ai soumis! (Daha fazla yapamadım ve teslim oldum)'.

Sonra devam etti: 'Aklım bloke oldu ve evreni anlamaya yetmedi; hiçbir şeyi istediğim gibi anlayamıyordum; aciz kaldım, Yaratıcı'ya teslim oldum'.

O günden sonra uluslararası birçok konferansta bir arada olduk.

Ve en son görüşmemiz Paris'te, 24 Ekim 2003 Cuma günü oldu...

Bir konferans için Paris'e gitmiştim. Konferanstan sonra, Üstad'ı ziyaret etmek istedim ve arkadaşlarım Ahmet Bakcan'la Reşat Yılmaz bu teklifimi kabul ettiler; Hoca'ya gittik.

Garaudy, Paris'in güney banliyösünde Chennevières köyünde, Sucy Sokağı'nda, 69 numarada oturuyordu... Küçük, fakat güzel ağaç ve çiçeklerle süslenmiş bir bahçe içerisinde, iki buçuk katlı bir ev...

Hoca'ya takdim edeceğimiz çiçeği aldıktan sonra, kapıya vardık. Kapıyı, Hoca'nın Fransız olan ve ilk defa Güney Afrika'da Cape Tawn'da karşılaştığım hanımı açtı.

BATI TERÖRÜ'NDEN NOTLAR

Giriş kapısının hemen sağındaki küçük odaya alındık. Bir iki dakika bekledikten sonra, uluslararası bir çok konferansta karşılaştığım ve beraber program yaptığımız, bazen da kendisini tercüme ettiğim Üstad içeriye girdi.

Bir ayağını zor kullanan Üstad'ı tarih ve olaylar yormuştu artık. Geride bıraktığı doksan senesini mücadele ile geçirmiş bir Üstad'ın sonunu müşahede etmek beni hem üzüyor, hem de uyarıyordu... Artık ölümün kapısında olması beni üzüyor, bu hâlde iken bile uğraş vermesi ise beni uyarıyor, kamçılıyordu...

Normal hâl-hatır sormalarından sonra, hem Hoca'yı fazla yormamak, hem de boşuna oturmamak için, sorular sormaya başlıyorum, çağımızın bu yiğit insanına. Üstad hâlâ kitap yazıyordu... Bana imzalayıp verdiği son kitabının adı, 'Le terrorisme Occidental' (Batı Terörü)'ydü. Benden sonra Ahmet, Hoca'ya sorular sorarken, Hoca'nın, Batı Terörü adlı bu kitabının arka kapağı üzerindeki şu dizelerini okudum:

'Ben bir gece bekçisi değilim

Fakat yangının komşu evlerini sardığını gördüm,

Ve rüzgâr onu size doğru itiyordu.

Ve ben şu son çığlığı attım.

Sizi uyandırmak için!

Yaşayanın SÖZÜ olsun!'

Üstad, birinci cildini bir hafta içerisinde bitireceğini söylediği ve tamamının üç cilt olacak son kitabını şöyle özetliyordu bana:

'Son kitabım, şu üç temayı işliyor ki, her birine bir cilt ayırdım:

1. Sadece Allah bilir,
2. Sadece Allah verir,
3. Sadece Allah emreder!'

Beyin kanaması geçirdiğini söyleyen Hoca, beyninin ancak 1/5ini kullanabildiğini ifade edince hayli üzmüştü beni. O zamanlar doksan yaşında olan Üstad, bu yarı beyinle hâlâ yazıyor, sağlam(!) beyni olan Müslümanlarsa, beyinlerini kullanıp kullanmadıklarını dahi bilmiyorlardı!...

Bir daha Üstad'ı göremedim. Son görüşmemizden sonra Paris'e her gittiğimde aradım, fakat sıhhati el vermediğinden ziyaretine gidemedim. En son geçtiğimiz Nisan ayında yine Paris'e gitmiş, fakat asırlık Hoca'yı göremeden dönmüştüm. Hayatına bir çok araştırma sığdıran, mücadele örneği veren, inancından asla taviz vermeyen ve Tayyip Bey'den önce, aynı kelimeleri kullanmamış olsa bile Avrupa'nın göbeğinde, Paris'te Siyonizm'e karşı açıkça bayrak açan korkusuz bir kahramandı.

Ve 14 Haziran 2012 Perşembe günü Garaudy Paris'te Hakk'a yürüdü...

Allah rahmet etsin o yiğit 'Müslüman Devrimci'ye...

Sois tranquille à l'Au-delà...

* Prof. Dr., İslam Tarihçisi/Yazar

YENİ ŞAFAK 

YAZIYA YORUM KAT