1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Beşşar Yolun Sonuna Yaklaşıyor
Beşşar Yolun Sonuna Yaklaşıyor

Beşşar Yolun Sonuna Yaklaşıyor

ABD ve NATO tahakkümünün mevcut diktanın alternatifi olarak görülmesine karşı çıktığımız kadar bu diktayı böyle bir ihtimalin alternatifi olarak kabullenmeye karşı da açık yüreklilikle göğüs gerebilmeliyiz. Alternatif, özgürlüğünü isteyen halktır.

18 Kasım 2011 Cuma 02:02A+A-

Beşşar yolun sonuna yaklaşıyor

Ahmet VAROL

Suriye’yle ilgili son gelişmelerin bu ülkedeki diktanın artık yolun sonuna yaklaştığını gösterdiği konusunda, hadiselere objektif gözle bakan yorumcuların hemen hemen hepsi ittifak ediyor.

Çünkü son dönemde meydana gelen gelişmeler, atılan adımlar ve gerçekleştirilen çıkışlar daha önce hesaplarını Beşşar yönetiminin devamına bağlamış olanların da artık onu gözden çıkardıklarını ve Baas sonrasına göre hesap yapma ihtiyacı duyduklarını gösteriyor. Ben, Özgürder’in 21 Ekim Cuma gecesi düzenlediği Suriye forumunda da Suriye’nin stratejik önemini nazarı dikkate almak zorunda olan ülkelerin hesaplarını Baas diktası sonrasına göre yapmalarının çok daha isabetli olacağını söylemiştim. Bu hususu daha önce değişik vesilelerle de dile getirdim.

Çünkü Beşşar yönetimi halktan kopuk, silahın gücüyle ayakta durabilen bir cuntadır ve önü açık değildir. Suriye’nin stratejik konumu ve önemi de Baas diktasına bağımlı değildir. Bu dikta rejimi geçici ama ülkeyi stratejik açıdan önemli kılan etkenler kalıcıdır. Halka özgürlüklerini verecek ve onun hukukuna saygılı bir yönetimle birlikte bu etkenleri değerlendirmek daha isabetli ve akıllıca bir tutum olacaktır.

Mevcut rejimin devamına bağlanan hesaplarda çeşitli yanlış değerlendirmelerden ve yaklaşımlardan hareket edildi. Bu rejimin bir denge unsuru olduğu ve onun yıkılmasıyla dengenin sömürgeci güçlerin hesabı lehine bozulacağı iddia edildi. Oysa mevcut rejime dayalı denge özellikle siyonist işgalin hesapları açısından da bir dengedir. Rejimin gitmesiyle birlikte dengenin hangi taraf aleyhine bozulacağını tahmin etmek için mevcut rejimin baskısından kurtulup özgürlüğüne kavuşmak isteyen halkın duyarlılıklarına bakmalıyız. Bu halkın Arabıyla Kürdüyle, Sünnisiyle Alevisiyle Filistin direnişine destekçi siyonist işgale ise karşı olduğu, siyonist işgalle uzlaşmaya dayalı yeni bir denge oluşturmaktan yana kesimin çok küçük bir azınlık olarak kalacağı gerçeğini görmezlikten gelmek kendi kendimizi kandırmak olur. Öyleyse bırakın, zalimler aradan çekilsin, halk özgürce kararını versin ve siyonist işgale karşı daha güçlü bir cephenin oluşmasına katkı sağlayacak yeni bir denge oluşsun.

Başvurulan bir diğer gerekçe mevcut yönetimin Filistin ve Lübnan direnişine destek verdiği iddiasıdır. Lojistik bir destek verdiğini inkâr etmiyoruz. Bunu geçmişte de söylüyorduk. Ama böyle bir destek öbür tarafta Suriye halkına bu derece sınırları aşan, insanlık dışı zulmün gerekçesi olamaz. Üstelik bu zulüm rejiminin çekilmesinden sonra yerine gelecek, halkın siyasi özgürlüğüne ve serbest seçimine dayalı bir yönetimin aynı desteği vermeyeceğini kim söyleyebilir? Filistin konusundaki hassasiyetine, onu tanıyan herkesin şahit olduğu bir halk hakkında böyle bir zanda bulunmak haksızlık olmaz mı? O halde geleceğin gidenden daha iyi bir destek vereceğini ümit ettiğimiz değişime neden razı olmayıp da böylesine insanlık dışı zulmün devamına eyvallah diyelim?

Suriye’deki rejimin siyonist işgale karşı bir engel teşkil ettiği gerekçesine dayanmamız da sadece kendimizi avutmak olur. Eğer bir engelden söz edecek olursak iki taraflı engelden söz etmeliyiz. Yani bir güvenlik duvarından söz edecek olursak onun siyonist işgale karşı engel oluşturduğu kadar onun için engel oluşturduğunu kabul etmemiz gerekir. Baas diktasının sallanmaya başlamasına paralel olarak siyonist işgalcilerde de endişelerin dışa yansıması bu gerçeği açığa çıkarıyor.

“Aman dikkat edin, ABD geliyor, NATO geliyor!” yaygaralarını da haklı bulmuyorum. Elbette İslâm âleminin özgürlüğü için mücadele eden hiç kimse mevcut dikta rejimlerinin yerini emperyalist güçlerin almasını istemez. Oldukça kısık ve destekten yoksun seslerin, Suriye muhalefetinin böyle bir talebi olduğu iddiasına dayanak yapılması ise haksızlıktır. Hal böyleyken bir varsayımı, herhangi bir işgal gücünü aratmayacak kadar katliam yapan zulüm rejiminin devamına göz yummanın gerekçesi yapmak mümkün müdür? ABD ve NATO tahakkümünün mevcut diktanın alternatifi olarak görülmesine karşı çıktığımız kadar bu diktayı böyle bir ihtimalin alternatifi olarak kabullenmeye karşı da açık yüreklilikle göğüs gerebilmeliyiz. Alternatif, özgürlüğünü isteyen halktır. Destek vermemiz gereken de işte bu halkın haklı mücadelesidir.

YENİ AKİT 

HABERE YORUM KAT

1 Yorum