1. YAZARLAR

  2. Senai Demirci

  3. Ben de özür diliyorum...
Senai Demirci

Senai Demirci

Yazarın Tüm Yazıları >

Ben de özür diliyorum...

21 Aralık 2008 Pazar 08:21A+A-

Millet(in)vekili Canan Arıtman, "ağır hakaret" başlığı altında sunulan konuşmasında, Abdullah Gül'ün Rum ya da Ermeni torunu olabileceğini ima ediyor: "Cumhurbaşkanı'nın anne tarafından etnik kökenini araştırın görürsünüz." Bu sözle ve söz sahibi vekilin ismiyle zihninizi meşgul ettiğim için siz millet asillerinden özür diliyorum.

***

Umarım, Cumhurbaşkanı'mızın soy kütüğünün "temiz"liğine dair bir açıklama gelmez. Böylesi bir savunma, "hakaret"in öznesinin bilinçaltında (üstünde mi yoksa?) saklı "tahkir" gerekçesini benimsemek olur. Türk olmak "üstünlük" sebebi; Türk olmamak, olamamış olmak, nasıl olduysa Türk olmayı ıskalamış olmak "hakirlik" nedeni... Öyle mi? Öyleyse, ben bu "aşağılık" durumdan haberim olmaksızın yırtmışım. Canan Hanım ve benzerlerinin gözündeki itibarım, hiç emek vermediğim, tercihini bile yapmaya fırsat bulamadığım "Türk ırkı" mensubu olmaktan kaynaklanıyor. Böylesi bir itibarın sahibi olduğum için özür diliyorum kendimden, ırkımdan, milletimden, insanlığımdan...

***

Her kötülüğün altında "etnik köken" defosu arama çabası, yeni değil. Yaptığını beğenmediğimiz birinin ya Ermenilik ararız kökünde ya Rumluk ya da Yahudilik... Sabetaycılık da yedekte bekler... Kötülüğü bir ırka yakıştıramamaktır aslında derdimiz. Derdimizi de diyemeyiz ama kısık milliyetçilik ateşinde yavaş yavaş pişiririz. "Bir adamın 'kötü' olması için Türk olmaması mı gerekiyor?" Ödümüz kopar bu sorudan. Kötülük başkalarına ait... İyilik hep bizim oralarda... Dindarımızla dindar olmayanımızla, baştan "kötü" saydığımız, "lanetli" bildiğimiz bir ırka benziyoruz böylece. "Yahudileşiyoruz." İyiliği bir ırka has kılıyoruz. (Oysa, Kur'ân'da lanetlenen, ırk değil, ırkın tavrıdır. O lanetli tavır hangi ırkta olursa, o tavrın sahibi ırk laneti hak eder!) Öyle ki, ömrümün son senelerini çok sevdiğim, Kur'ân ehli bir ağabeyimi, yine Kur'ân ehli bildiğim insanlara karşı "Yahudi ya da Ermeni asıllı değil!" diye savunmakla geçirdim. Meğer ne savunulmaz bir savunmaymış bu... Bir insanı "Yahudi ya da Ermeni olmadığını beyan ederek aklamaya çalıştığım için", en azından, Yahudi ve Ermeni analardan doğan bebelerden özür diliyor, ellerini hasretle öpmek için can atıyorum.

***

Uğrunda emek vermediği, doğuştan edindiği bir özelliğe dayanarak, kendini "üstün", başkasını "aşağı" görme geleneğini İblis başlattı. "Ben ateştenim..." diyordu, "topraktan" Adem'e [as] karşı. İlk etnik köken davası, İblis'in küfrüyle sonuçlandı. Ne garip ki, aynı İblis özür dilemeyenlerin tarafındaydı. Adem (as) özür dilemişti. Melekler özür dilemişti. Şeytan özür dilememişti. O gün bugündür de özür dileyenlere karşı olageldi. O gün bugündür de, "Adam" olana hatasını hata bilmek düştü. Ademoğlu olmak özür dilemekten yüksünmemek oldu. Geciktirdiğim/geçiştirdiğim özür dilemelerin her birinde şeytana muhalefet fırsatını kaçırmışım meğer... Dileyemediğim/dillendiremediğim tüm özürlerden özür diliyorum.

***

Yanlışa, bize karşı olanların elinde diye yanlış diyorsak, yanlış yaparız. Doğruyu bizden yana diye benimsemişsek, doğru yapmış olmayız. Doğruyu bizleştiremeyiz. Biz doğrulaşmalıyız. Doğru, doğruluğunu bulunduğumuz yerden değil, bulunduğu yerden alır. Faraza, İblis toprağı ateşten üstün gördüğü için Adem'e (as) secde etseydi, doğru mu etmiş olacaktı? Doğruya sadece doğru olmasının hatırına tâbi olunur. Hepsi bu! Bana göre, Türkçülüğe Kürtçülük kadar karşı çıkamayan her Türk, Kürtçülüğe Türkçülük kadar karşı çıkamayan her Kürt, secdelerini gözden geçirmeli, Peygamber'inden (asm) özür dilemelidir. Önce ben özür diliyorum.

***

İnsanın özür eşiği, nezaketi yükseldikçe düşer. Özür dilemek için çok ağır bir hata yapmayı bekleyen, o ağır hataya kadarki hataları kendi standardı kabul ediyor demektir. Özür dilemediğimiz her hata kendimize yakıştırdığımız bir hâldir. Normalimizdir. Azıcık hatadan da özür dileyebilen, o hatanın kendisinden kaynaklanmasından rahatsız oluyor demektir. Tamam; bizim milletimiz "soykırım" yapmış olsaydı özür dilerdik elbette.. Soykırımı, en başta Muhammed (asm) ümmeti olduğu için atalarıma yakıştırmam. Peki "tehcir"i niye yakıştırıyoruz? Özellikle sadeleştirmekten kaçınışımızdan, hemen ilk söyleyişte anlamı anlaşılsın istemediğimizden belli değil mi Ermenileri "göç ettirmekten", yaşadıkları yerlerden "sürmek"ten utandığımız? Utandığımızı bildiğimiz bir eylem için özür dilesek daha nazik olmaz mıyız? "İyi de onlar da bize şunları ettiler..." özrü geçersizdir. Erdemleri, bize yapılanları şart koşarak değil, şartsız kayıtsız yaparak inşa ederiz. İlk özür dileyen olmak kötü değil ki... Özür dilemek soykırımı kabul etmek değil ki... Ben olsam, "tehcir" için de özür dilerdim.

***

Bir özür de, ülkemin suskun ve vakur mü'minelerine, kırılmış ve gücendirilmiş genç kızlarına... Devletin sürekli ve sistemli olarak size ettiğini sizden özür dilemeyi akıllarına bile getiremeyecek kadar kanıksayan kimileriyle aynı saftaymışım gibi göründüğüm için sizden özür diliyorum.

***

Ve sevgili ayakkabılarım, nice zalimin suratını hak ettiğiniz halde sizi ayaklarımın altında oyaladığım için sizden de özür diliyorum.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT