1. YAZARLAR

  2. Kishore Mahbubani

  3. Batı için çıkarlar hep değerlerin üstünde
Kishore Mahbubani

Kishore Mahbubani

Yazarın Tüm Yazıları >

Batı için çıkarlar hep değerlerin üstünde

30 Mart 2008 Pazar 01:50A+A-

Daha fazla özgürlük ve daha fazla demokrasi için verilen mücadelede dikkate değer şeyler oldu. Dünyanın en güçlü ulusu ve demokrasinin geleneksel yol göstericisi olan Amerika Birleşik Devletleri geri adım attı. Dünyanın en yoksul ülkelerinden ve en kalabalık İslam ülkesi olan Endonezya ise ciddi şekilde ilerledi. Ama [Büyük Britanya] Dışişleri Bakanı David Miliband'ın geçen ay demokrasi üzerine yaptığı kapsamlı konuşmanın da gösterdiği gibi, Batı söylemi bu gelişmeyi görmezden geliyor.

Batı söyleminin ilk kusuru bu konuda söylediklerini kendisi hayata geçirememesi: güçlü olana doğruları söylemek. Bu nokta batılı güçlerin insan hakları alanındaki en korkunç geriye gidişi, ABD hükümetinin işkenceye başvurmasını savunmaya karar vermesini tartışmak konusundaki isteksizliğinde açıkça kendini gösteriyor. İnsan haklarının gelişiminde iki dev sıçrama gerçekleşti. İlki evrensel düzeyde köleliğin ortadan kaldırılması, ikincisi ise işkencenin ortadan kaldırılmasına doğru atılan adım.

Bundan on yıl evvel biri çıkıp ABD'in işkenceyi tekrar devreye sokacağını söylese cevap "imkansız!" olurdu. Ama işte imkansız olan gerçekleşti. Uluslararası Af Örgütü Guantanamo'yu "günümüzün Gulag'ı" olarak tanımladı. İnsan hakları ihlallerini kınama geleneklerine rağmen, hiç bir batılı ülke Guantanamo sebebiyle ABD'yi kınamadı. Miliband'ın konuşması askeri yönetimin karşısında duran, ciddi kişisel risklerle karşı karşıya olmalarına rağmen güçlü olana doğruları söylüyorlardı. Burmalılar'ı gayet haklı bir şekilde alkışladı. Ne acıdır ki, hiç bir kişisel riskle karşı karşı olmayan Miliband güçlü olana Guantanamo'yla ilgili doğruyu söyleyecek cesarete sahip değildi.

Daha da önemli bir gösterge, ABD'de sivil haklara dair bir çok meselede yaşanan geriye gidiş. Terör tehditleriyle karşı karşıya olan Amerikan halkı, Vatanseverlik Yasası'nda simgeleşen bir dizi özgürlük sınırlamasını kabul etti. Bu hareketle Amerikalılar başka toplumlara, zor durumda kaldıklarında farklı davranmadıklarını göstermiş oldular. Kendilerini tehdit altında hissettikleri anda onlar da sivil özgürlüklerini feda etmeye, ve böylelikle diğerlerini kötü örnek olmaya hazırlardı.

Batı söyleminin ikinci kusuru insan hakları ve demokrasiyi savunurken gösterdikleri çifte standarda dair sicilini kabul etmeye yanaşmaması. Bir batı ülkesi değerlerini savunmakla çıkarlarını savunmak arasında tercih yapmak zorunda kaldığında, çıkarlar hep değerlere üstün geliyor. Hiç bir batılı ülke Suudi Arabistan'da demokrasiyi savunmuyor. Çünkü bunu yapmak bir çok çıkardan fedakârlık etmeyi gerektirir. Batılıların fazlaca bir çıkarının olmadığı Zimbabwe veya Burma gibi ülkelerde ise değerler önce gelir.

Çok daha akıllı ve eğitimli bir dünyaya doğru gidiyoruz. Tüm dünyada ve özellikle de Asya'da yüksek öğrenime sahip insanların sayısı hiç bir zaman şimdiki kadar yüksek olmamıştı. Bundan böyle, Batı'nın insan hakları konusunda yaptıklarını, olayların tüm yönlerini dikkate alarak çok daha rahatlıkla değerlendirebiliyorlar. Batı konuyla ilgili olarak kendisiyle gurur duyarken dünyanın geri kalanı hiç bir ahlakî yanı olmayan bir imparator görüyor.

Batı söyleminin üçüncü kusuru iyi olanı yapmakla iyi hissetmek arasında bir tercihle karşı karşıya kaldığında bedeli çok daha düşük olan ikinciyi seçmesi. Bunun en iyi örneğini Burma oluşturuyor. Dışlama ve yaptırımların toplumları değiştirmek konusunda hiç bir zaman başarıya ulaşmadığını tarih bize gösteriyor. Değişime kılavuzluk eden, [ilgili aktörleri] işin içine katmak ve uzun soluklu diyaloğa girmek. Batılı siyasetçiler rejimi kınayarak içlerini rahatlatırken, Burma'nın 20 yıldır tecrit edilmesi hiç bir işe yaramadı.

Eski BM genel sekreteri U Thant'ın torunu olan önde gelen Burmalı aydın Thant Myint-U International Herald Tribune'de şunları yazdı : "Hangi dış baskı demokratik değişimi getirebilir? Neredeyse yirmi yıldır süren boykotlar, yardımların kesilmesi, ticarî yasaklamalar ve diplomatik kınamalara rağmen Burmalı generaller gittikçe daha fazla işlerin içinde. Neden acaba? 55 milyon insanın yaşadığı Burma'ya hakikaten doğru yerden mi bakıyoruz?".

Buradaki çelişki şu: Burmalı generalleri işin içine katmak batılı siyasetçiler için cesaret gerektiriyor. Bu durumu kendi halklarına savunmaları, hatta belki de siyasî bedel ödemeleri gerekir. Siyasetçiler risk altına girmemek için, Biliband'ın da yaptığı gibi, Burmalı muhaliflere bolca övgü yağdırıp cesaretlerine methiyeler düzüyor ve böylelikle kendi ahlakî ve siyasî korkaklıklarını göstermiş oluyorlar.

Öyleyse Batı ile dünyanın geri kalanının paylaşacağı yeni bir özgürlük ve demokrasi söyleminin vakti geldi. Aralık'ta Evrensel İnsan Hakları beyannamesinin 60. yılını kutlayacağız. Bu, Batı'ya yönünü değiştirmek için iyi bir fırsat yaratabilir. Hiç bir şey dünyaya insan hakları dersi vermelerini engelleyemez, engellemeyecek de. Ama yine de yeni bir şey öğrenebilir: dünyanın geri kalanından gelen seslere kulak vermek.

Zaman gazetesi

YAZIYA YORUM KAT