1. YAZARLAR

  2. Namık Çınar

  3. Başörtülü eşe kurmay koca
Namık Çınar

Namık Çınar

Yazarın Tüm Yazıları >

Başörtülü eşe kurmay koca

25 Haziran 2012 Pazartesi 06:21A+A-

Makas değiştirdiği “ustalık dönemi” politikalarıyla artık Kemalist Militarizmle barış tesis etme safhasına geçmiş bulunan Başbakan Erdoğan’ın; meseleleri kökünden ele almak yerine partisinin Meclis grubuna hazırlatmış olduğu bir tasarıyla,“kurmaylık yolu”nun kendi yandaşı olarak varsaydığı “eşi türbanlı subaylar”a da açılabilmesinin, Harp Akademileri Kanunu’nda yapılacak bir değişiklikle mümkün olabileceğini ummak gibi bir gaflete kapıldığı görülüyor.

Eğer kanunun 11. madde d fıkrasındaki Akademi’ye girişe engel hâllerden olan “...eşinin tutum ve davranışlarından dolayı...” ibaresi kaldırılırsa, kurmaylığın dinibütün subaylar için de çantada keklik olacağına inanıyor.

Yâni, ele geçirmesi hâlinde bu defa artık kendisine çalışacağının hayâlini kuran ve o yüzden sistemin özüne inmekten vazgeçen Erdoğan, aslında generallere, “kurduğunuz model ve sistemde bir sorun görmüyorum. Her mihnet kabulüm, yeter ki eşi başörtülü olan bizimkilere de şans tanıyın. Canciğer kuzu sarması olmamak için bir nedenimiz kalmaz, o takdirde sizinle!” demektedir.

Bu işlerin, mevzuatlardaki kelime oyunları kadarlık meseleler olduğunu sanıyor olmalı ki; böyle yapmaktan umur bekliyor.

Öteden beri şunu söyler dururum:

Kanunda her ne kadar öyle olduğu yazılı ise de, Harp Akademileri “lisansüstü” okullardan değildirler. Keşke olsalar; lâkin akademik özgürlükleri ve bağımsızlıkları bulunmadığı için, sadece üstünden geçerek Harp Okullarının bir kez daha tekrarından ibarettirler.

Bilgi kaynakları da bire bir aynıdır. Ne ST 7-20, ne ST 7-40, ne ST 100-5, ne ST 101-5...yâni literatürde akla gelebilecek ne kadar kaynak varsa Harp Okulları’nda da Harp Akademileri’nde de birbirinin aynısıdır.

Zaten “subaylık istidatı” kazandırmak durumundaki Harp Okulu ders programlarında, öğrenilmesi akademik safhaya bırakılmış eksik askerî bilgiler olabileceğini düşünmek, subayların iyi yetişmeyip yetersizliğine işaret edecektir ki, bu hiç de akla uygun düşmemektedir.

Netice olarak kurmay subaylar, biri Harp Okulu’nda diğeri de Harp Akademisi’nde olmak üzere, âdetâ iki defa aynı eğitimi görmektedirler.

Pekiyi neden böyle yapılmaktadır?

Çünkü mevcut düzenin mantalitesi, Harp Okulu’nu bitiren her “devre”nin subayları arasından “sübjektif esaslara göre” elemek suretiyle seçilen yüzde 10 kadarını yeni baştan ele alıp işleyerek, TSK’nın “üst düzey komuta kademesi” ile onların “karargâh subayları”nı bu tarz bir metotla süzüp yetiştirmek üzerinedir. Diğerleriyle aralarına, onları kışlalarda erbaş ve erlerin başında tutan ve oldukça budanmış yetkilerle sınırlandıran katı hiyerarşiler girecektir.

Nitekim Harp Okulları Kanunu’nun 7. maddesi a bendine göre, Harp Okulları’nın görevi “...verilen görevleri yapan, emrindeki birliği eğitip yöneten muvazzaf subay yetiştirmek” iken, Harp Akademileri için aynı hedef, Silahlı Kuvvetler’e “komutanlık ve karargâh subaylığı” yapacak olanları yetiştirmek olmaktadır.

“Ne var bunda?” diye düşünenler çıkabilir. Ne ki, buradaki kritik nokta, yükselmedeki ölçütler, artık askerî liyakatlerle değil, kanunun dahi en başa yazdığı şekliyle “Atatürkçü görüşü tam olarak benimsemek” durumundaki kurmayların, birbirleriyle bile resmî ideoloji çerçevesinde yürüttükleri o vahim siyasal yarışlarla götürülmektedir.

O yüzden de ömrü kışlalarda geçmiş piyade, topçu ya da tankçı gibi muharip sınıflar dururken, ordu donatım gibi bir yardımcı sınıftan gelinerek, bölük komutanlığı dahi yapmadan önce kurmay, sonra general, ardından da ordu komutanlığına başka türlü nasıl tırmanılabilir ki?

Örneğin dün geçen bir habere göre, Polis Akademisi’ndeki notlarla oynayıp 100 üzerinden 18 alanların da sınıf geçmelerinin sağlanmasını havsalaları almayanların kavrayamadığı şey, artık polislik ya da askerlik gibi mesleklerde aranan hususiyetin, bilgi birikimi veya liyakatle yetişmişlik gibi değerler yerine, sadece ve sadece kurulu düzenin ideolojisine körü körüne itaatin yeterli görülmesidir.

O nedenledir ki, genç subayları, Harp Akademileri’ne özgürce başvurabilmeleri için sıralı sicil amirlerinin iki dudağı arasından kurtarmak lâzımdır.

Hem sonra, kendisi dahi aynı prosedürlerden geçerek kurmaylığa müstahak görülmemiş bir sicil amirinden, o konuda bir başkası için sağlıklı bir karar beklemek, nasıl bir aklın ürünü olabilir ki?

Tıpkı “akşamcı” birisinin, astının sicil hanesindeki “alkole düşkün mü” sorusuna not vermeye kalkışmasındaki garabet gibi, yâni.

Subaylığı sürmekte olan bir kişiye Harp Akademisi’ne gitmeye yaraşır olmadığını söylemek de, ayrıca “subaylık nosyonu”nu aşağılamak sayılmalıdır.

Kimin, neye lâyık olup olmadığını ancak ve yalnız “hukuk” tayin eder.

İşte bu sebeplerden dolayı, militarist vesayetçi zihniyetleri tasfiye etmek yerine biraz da kendisi nemalanmak isteyen AKP’nin bu tavrı, her alandaki reformlardan kaçınmanın bir bedeli olarak, avucunu yalamaktan öteye gitmeyecektir, sonunda.

Sosyo-politik değişimleri belki de yüzyıllık süreçler gerektiren Arap kavimlerinin binyıllık sorunlarına gündelik yaklaşımlarla balıklama dalarak, başımızı böyle Suriye’yle olduğu gibi boyuna dertlere kararsanız, demokratikleşmesini tamamlayamamış bu yurdun inanç ve her türlü özgürlüğünün, değil kurmaylarda, onbaşı eşlerinde bile yitip gittiğini görür de, öylece donakalırsınız.

Benden söylemesi.

[email protected]

TARAF 

YAZIYA YORUM KAT