1. YAZARLAR

  2. Mithat Sancar

  3. Balyoz, zamanlama ve Weimar
Mithat Sancar

Mithat Sancar

Yazarın Tüm Yazıları >

Balyoz, zamanlama ve Weimar

28 Ocak 2010 Perşembe 12:48A+A-

Artık ezberledik; ne vakit bir darbe planı veya orduyu “zor durum”da bırakacak bilgiler açığa çıkarılsa, bir savunma refleksi olarak hemen “zamanlama”ya dikkat çekilir. “Balyoz planı”nın Taraf’ta ifşa edilmesi olayında da bu kural bozulmadı; asker ve sivil “vesayet bandosu” aynı nakaratı anında icra etmeye başladı.

Gerçi “zamanlama”, gelişmelerin dinamiklerini kavramak bakımından başvurulması gereken önemli bir faktördür. Ancak “vesayet bandosu”, bu argümanı tam tersi bir amaçla, yani suyu bulandırmak ve kafaları karıştırmak için kullanıyor.

Şimdi gelin, “Balyoz” bağlamında “zamanlama” meselesine ilk işlevi açısından yaklaşmayı deneyelim.

Bu vicdansız planın kamuoyunun bilgisine sunulması, tam da “sivil vesayet” ve “sivil diktatörlük” tezi üzerinden hegemonya taarruzunun yoğunlaştığı “zaman”a denk geldi. Tesadüf müdür, bilmem; değilse, yani bilerek böyle bir zamanda “servis edilmiş” ise de, bu “hamle”nin gayet meşru ve son derece faydalı olduğunu düşünüyorum.

Planın mimarı olan Çetin Doğan’ın, 1. Ordu komutanıyken, plana meşruiyet zemini yaratmak için zaman zaman “Weimar argümanı”nı büyük bir cehtle yaygınlaştırmaya çalıştığı anlaşılıyor. “Sivil diktatörlük” tezini işleyenler de, dönüp dolaşıp bu argümana sarılıyorlar. Weimar, elbette önemli bir referans. Peki, ama hangi açıdan?

Weimar, esas olarak, demokratik sistemlerde, rejim karşıtı güçlerin demokrasinin imkânlarını istismar ederek iktidarı ele geçirmelerinin bir metaforu olarak kullanılır. Buna göre, Weimar Cumhuriyeti’nin yıkılmasının ve yerini Nazi diktatörlüğünün almasının başlıca nedeni, demokrasisinin fazlaca bol ve korumasız olmasıydı. Naziler de zaten demokratik parlamenter mekanizmaları kullanarak iktidara geldiler. Bu mantıktan şu sonuç türetilir: Demokrasiyi korumak için, gerektiğinde onu hadım etmek ve hatta askıya almak meşrudur.

Oysa Nazilerin, demokrasi bolluğundan yararlanarak değil, tam tersine antidemokratik zihniyet ve uygulamaların yarattığı ortamdan beslenerek iktidara geldikleri, bugün artık neredeyse “kesin bilgi” kabul ediliyor. Başta ordu ve yargı olmak üzere pek çok kurum Weimar Anayasası’nın demokratik yapısı ve özgürlükçü ruhuyla barışamadılar. Bürokrasi ve iktisadi hayat, büyük ölçüde Bismarck döneminin otoriter anlayışına sadık güçlerin denetimindeydi. Bu güçlerin Alman tarihindeki kökleri, 1848 Devrimi’ne kadar uzanır. Yenilgiyle sonuçlanan bu “burjuva demokratik devrimi teşebbüsü” sırasında, devrim karşıtı güçlerin ünlü sloganı şuydu: “Demokratlara karşı tek çare askerlerdir.

Naziler, örgütlenme çabalarının başlangıcında ordu mensuplarından ciddi destek gördüler; iktidara giden yolda da, orduyla iyi ilişkiler kurdular. Bu dönemle ilgili en saygın ve kapsamlı çalışmalardan biri olan William L Shirer’ın Nazi İmparatorluğu, Doğuşu - Yükselişi -Çöküşü adlı eserinde belirtildiği gibi, “Weimar Anayasası’na göre ordunun, öteki Batı demokrasilerinde olduğu gibi, kabine ve parlamentonun emrinde bulunması gerekirdi. Ama olmadı. Ordu, devlet içinde devlet gibiydi.

Hitler, bu demokrasi düşmanı havayı iyi değerlendirmiş, mesela 1923’te “Bavyera İsyanı”nı başlatıp darbe teşebbüsünde bulunurken, bu ortamdan da epey cesaret almıştı. Gerçi bu girişim başarısızlığa uğradı; Hitler ve arkadaşları da yargılandılar. Ama o zamanki Alman Ceza Kanunu’nun 81. maddesi, Alman Anayasası’nı cebir yoluyla değiştirme fiiline ömür boyu hapis öngördüğü halde, savunmasında “her şeyi vatanı kurtarmak için yaptığını” söyleyen Hitler sadece beş yıl hapse mahkûm edildi. Ve “demokrasiyi yıkmak amacıyla giriştiği savaşı serbestçe yürütebilmesi için, daha dokuz ay geçmeden hapisten çıkarıldı”.

Öte yandan, Nazilerin iktidar yürüyüşüne eşlik eden güçlü propagandanın temel motifi şöyleydi: “İç ve dış düşmanlar” tarafından yok edilmek istenen bir millet; onu kurtarmak için de ulusal(cı) bir hükümete dayalı güçlü bir devlet.

Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu şartlar ile Weimar dönemi arasında elbette önemli farklılıklar var. Ama Türkiye’yi anlamak için ille de Weimar’a atıf yapılacaksa; esas tehlikenin demokrasiden değil; antidemokratik zihniyet, yapılar ve uygulamalardan kaynakladığını görmek gerekir. Demokratik mekanizmaların fiilen ve fikren tahribi, gerilim ve kutuplaşmayı teşvik ettiği gibi, otoriter yönetim arayışlarına da elverişli zemin yaratır. Esas tehlike budur, farkında olmak lazım! Bir de “Balyoz planı”na bakıp, Weimar argümanının ne anlama geldiğini ve kimlerin Nazileri rehber aldığını görmek lazım!

TARAF

YAZIYA YORUM KAT