1. YAZARLAR

  2. Namık Çınar

  3. Balyoz davasına yeniden bakış (1)
Namık Çınar

Namık Çınar

Yazarın Tüm Yazıları >

Balyoz davasına yeniden bakış (1)

02 Nisan 2012 Pazartesi 12:55A+A-

 

Silivri’de yargılanan “darbe sanıkları”nın öteden beri söyledikleri neydi, hatırlayalım: “Biz bir darbe plânı yapmadık. Sadece devletin resmî plânlarını oynadık; hepsi bu!” demiyorlar mıydı?

Nitekim, o dönemde 1. Ordu Harekât Başkanı olan Silivri tutuklusu E. Tuğg. Süha Tanyeri de, bana yazmış olduğu yedi sekiz ay önceki mektubunda benzer şeyler söylemişti: Biz 5-7 Mart 2003’teki o plân seminerinde üç gün boyunca, onaylı ve resmî bir plân olan “Egemen Harekât Plânı” ile, bu plânın ekleri olan “Geri Bölge Emniyet Plânı” ve “Sıkıyönetim Plânı”nı işledik. Bunları yaparken de, ihtiyaç hâsıl olacak“hâl tarzları”nı üretmek üzere, “Mesele”deki “Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo” seçeneğini esas aldık. Dayandığımız kaynak ise, MGK’nın kararlarıyla vücut bulmuş olan“Milli Güvenlik Siyaset Belgesi”ndeki “devlete yönelik tehditler” idi. Eğer görev yapmak suçsa, söyleyecek bir şey yok demektir; diye de eklemişti.

Aslında meseleyi çözmek için TSK’nın NATO’ya girdiğimizden beri var olan ve hâlen de mevcut bulunan “Genel Savunma Plânları” ve olası durumlara göre çeşitli hâl tarzları ihtiva eden “Ekleri”üzerinden gitmek gerekiyordu; ama savcılar öyle yapmadılar. İddianamelerini, kendilerine sadece ihbar yoluyla ulaşan evraklar kadarlık bilgilerle yazdılar. Bu yaptıkları, âdetâ bir yapbozu, resmin bütününü göstermeye yetmeyen ve ancak ellerine geçen parçalarla yetinerek anlatmayı gayret edinen bir çalışma gibiydi.

Oysa bu semineri, ne TSK’nın Türk siyasal sistemi üzerindeki kurumsal işlevlerinden ve dolayısıyla bunları düzenleyen anayasal organlar ve onların yetkilerinden, ne de askerlik mesleğinin kendine özgü taktik ve stratejik esaslarından bağımsız olarak algılayabilirsiniz.

Türkiye’nin “Askerî Anafikri”ni belirleyen “Orgeneraller heyeti” olarak YAŞ orada öylece dururken; bu askerî anafikre göre ülkede neyin doğru neyin eğri olduğunu gösteren “Milli Güvenlik Konsepti”ni saptayarak, “Kırmızı Kitap” yoluyla devletin tüm organlarına ve bu arada orduya da görevler tevdi eden polit-büro kılıklı bir MGK tepemize çöreklenmişken; kendisine ait yargısıyla, sorgulanamayan harcamalarıyla, OYAK gibi ekonomik kuruluşlarıyla, ülke coğrafyasının yüzde sekseninden fazlasını denetleyen bir iç güvenlik teşkilâtı olan Jandarma’sıyla, velhâsıl sivil siyasal sistemden özerkleşmesini ve kapalı devre olarak biçimlenmesini bir gram olsun yitirmeden koruyabilen böylesi bir ordusu varken; İç Hizmet Kanunu, 82 Anayasası ve netice olarak koca bir 12 Eylül faşist mevzuatı kucağımızda hâlâ lök gibi otururken; hiç, ama hiçbir hususa dokunulmayarak, her şey eskisi gibi muhafaza edilirken; sizin elinizdeki suç verilerinin tek başlarına nasıl bir kıymeti harbiyesi olabilir ki? Geçenlerde futbol dünyası için Aziz Yıldırım’ın da yakınarak söylediği gibi,“herkesler iyi de, bir biz mi kötüyüz?” deseler, ne cevap vereceksiniz, Silivri’dekilere?

Henüz vakit geçmiş değil, ne yapın biliyor musunuz? Çağırın şimdiki 1. Ordu Komutanı’nı, alsın kurmay başkanını, G-3’ünü, hiç bu darbe marbe konularına bile girmeden, mahkemenizin kapalı oturumunda bir sunum yapsın size. 1. Ordu’nun hâlihazırdaki “Genel Savunma Plânı”nın eki olan “Geri Bölge Emniyet Plânı” ile “Sıkıyönetim Plânı”nın “Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo”ya göre nasıl gelişeceğini anlatsın size. Hâttâ sadece ona değil, diğer ordulara da, veya kolordulardan bir kaçına da, işlemelerini söyleyin aynı şeyleri. Bakın bakalım neyi göreceksiniz; hâlihazırdaki plânların hepsinde aşağı yukarı aynı kapıya çıkıldığını mı?

Çetin Doğan, darbe yapmaya oldum olası meraklı bir adam olduğu için, seminerdeki o üslûbunu iyiden iyiye alenileştirmişti, o kadar. Yoksa ne sanıyorsunuz siz; sadece ona mı münhasır, bu işler? Örneğin, seminerden üç ay kadar önce, hazırlıklarını yapsınlar diye ast birliklerine, bilgisi olsun diye de üst komutanlığa , “Mesele”yi ve “Jenerik Senaryo”yu kurye ile gönderdiğinde, cevabî yazısında ne diyordu, Aytaç Yalman? “Geri Bölge Emniyet Plânındaki Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo’yu oynamayın; onu bir başka sefer yaparız.” Niye böyle söylüyordu, pekiyi? Hem malını, hem de başına gelecek olanı, biliyordu da ondan.

Zira, TSK’nın bu tarz çalışmalarında, bütün birimlerdeki plânların dönüp dolaşıp varacakları kürkçü dükkânı bu yerdir. Burası, elli senedir ve özellikle de 12 Eylül’den ve giderek 28 Şubat’tan beridir, dış düşmana değil de sanki sadece kendi halkına karşı mevzilenmiş ordusu olan bir ülke gibidir. Kurdukları nizamın bin sene süreceğini dillendirmelerinin nedeni, neydi sanıyorsunuz? Geliştirdikleri resmi plânlar tüm yurt sathını kapsayıp, resmiyet kesbettiği içindi. Siz hâlâ anlayamadınız mı, bunu?

Kenan Evren’in “Bayrak Harekât Plânı”nı önlerine koyup kopya çekmeleri yeni bir şey değil ki. Farkında mısınız bilmem, ayrıca bu suç da değil, üstelik. O plânla içinde yaşadığımız düzen kuruldu da, kılımızı dahi kıpırdatmadık, otuz küsur senedir.

Dahası, bana sorarsanız nüshalarından birini, diğer muhtıralarla beraber Meclis’in afili bir köşesinde sergilerseniz de, yakışır doğrusu. Başka uluslar, meselâ “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”saklarlar; siz de “Darbe Belgeleri”nizi. Fena mı?

Sakın, yasadışıydı falan edebiyatı yapmayasınız bana. Tüm okullarınızın daha girişlerine özenle yerleştirdiğiniz, “Ey Türk Gençliği” diye başlayan milli menkıbenizin bile içeriği, biraz dikkatle okursanız, hukuk devletinin dış alanını önermiyor mu, körpecik çocuklarımıza?

O zaman daha ne?

(Cuma günü aynı konuyu sürdüreceğiz.)

[email protected]

TARAF

 

YAZIYA YORUM KAT