1. YAZARLAR

  2. Ayşe Karabat

  3. Ba'de harab-ül Basra
Ayşe Karabat

Ayşe Karabat

Yazarın Tüm Yazıları >

Ba'de harab-ül Basra

12 Nisan 2008 Cumartesi 04:26A+A-

Donup kaldım öylece. Kalbim ve beynim ne yapacağını bilemedi bir süre. Hafızam derinlerden bir yerlerden sarı bir bebek hırkası görüntüsü koydu gözümün önüne.

El Halil yakınlarındaki bir Filistin köyünde, gözleri ağlamaktan şişmiş loğusa bir kadının elinde tuttuğu sarı bebek hırkası.

Doğum vakti gelince hastaneye yetişmek için yola çıkan ama İsrail Ordusu'nun kurduğu kontrol noktalarından birini geçemeyen, oracıkta doğum yapan ve çocuğunu kaybeden kadının bebeği için hazırladığı sarı hırka.

İsrail Başbakanı Ehud Olmert'in, Ordu yetkililerine hitaben söylediği, "Kontrol noktaları Filistinlilerin acı çekmesine neden oluyor, anlayışla yaklaşın" tavsiyesini okuyunca ben dondum kaldım, acaba elinden o sarı hırkayı bırakmayan kadın ne hissetti?

Elbette Olmert'in sözleri önemli ama ba'de harab-ül Basra... Yani Basra harap olduktan sonra, iş işten geçtikten sonra. Batı Şeria'daki beş yüz kontrol noktası ve yol engeli yıllardan beri, her gün onbinlerce Filistinli aşağılandıktan sonra, işine, evine okuluna gidip gelemedikten sonra, ticaret yapamadıktan sonra, kadınlar oralarda doğurup çocuklarını kaybettikten sonra, kontrol noktalarında başlarına gelenlere isyan edip, radikalizme teslim olduktan sonra...

Ortadoğu denilen diyarın havasından mıdır suyundan mıdır, hep akılları geç gelir birilerinin. Özellikle de ellerinde silahları, altında tankları, göklerde uçakları olanların.

İsrail gazetelerinde iki ay önce bir haber vardı. Askeri istihbarattan, işgal altındaki toprakları yönetmekten sorumlu birimlerden ve tugay yetkililerinden şimdi aktif görevde olmayan bir grup İsrailli eski üst düzey asker kontrol noktaları ile ilgili bir rapor hazırlamışlar ve bunu İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak'a göndermişler. Zaten Barak da bu yaz, kontrol noktalarının çok da faydalı olmadığını, onun yerine yol devriyelerinin daha etkili olacağını ama Ordu'nun böyle bir değişiklik için zamana ihtiyaç duyduğunu söylemişti.

Rapor, kontrol noktalarının kısa dönemde terör saldırılarını engellese bile, Filistinlilerin umutlarını yitirmesine, insanlık onurlarının zedelenmesine ve dolayısıyla 'intikam için hırslanmalarına' neden olduğunu anlatıyormuş. Özetle, terörü engellemekten çok teşvik etmeye yarıyormuş kontrol noktaları.

Rapora göre aslında askeri yetkililer de bu durumun farkındaymış ama, tutumlarında bir değişikliğe giderlerse, ağır bir biçimde eleştirilmekten korkuyorlarmış. Eh doğrudur, Olmert'in, 'kontrol noktaları Filistinlilerin acı çekmesine neden oluyor' açıklamasıyla ilgili haberlere yazılan okuyucu yorumlarını görseniz, anlardınız siz de. Olmert'i terör yardakçılığı ile suçlayanlar bile var.

Ortadoğu denilen diyarın başka bir özelliği işte, radikallik öyle bir teslim alır ki bu coğrafyayı, en basit şeyler bile söylenemez olur zaman içinde. Politika üretenler ve karar alıcılar günün birinde, "ya hu biz de vaktiyle yanlış yapmışız" deseler bile, öyle bir hava oluşmuştur ki, yanlıştan geri dönmeye bile izin verilmez.

Filistinliler yıllardan beri kontrol noktalarının nasıl da bir toplu cezalandırma aracı haline geldiğini bas bas bağırıp duruyorlar. Onları dinleyen yok elbette, ellerine silah almadıkları sürece. Bu diyarın başka bir özelliği de ne yazık ki bu; parçalasanız da kendinizi ve gırtlağınızı, duyan olmaz, radikalliğe teslim olup da silah kuşanırsanız, nefret edilseniz bile ciddiye alınmaya başlarsınız. Silahın ciddiye alındığını görülünce başka gruplar da silaha sarılır. Her seferinde birilerinin silahla sarılması için geçen süre kısalır. Öyle bir noktaya gelir ki, neredeyse herkes silahlanır. Bir süre sonra da yalnızca 'düşman' bellenenlere değil, kendi içinden çıktıkları toplumlara da silah baskısı dayatılır. Kimsenin de, 'barış', 'ama bir dakika' falan demeye ne hali kalır, ne de gücü. Demeye çalışana da önce kendi toplumları karşı çıkar. İşte böylece, kör bir şiddet sarmalında geçer hayat. Kadınlar ellerinde bebeklerine giyemedikleri sarı hırkalarla kalırlar, erkekler içlerinde büyüttükleri nefretle. Ara sıra birileri çıkıp, "Onları da anlamak lazım" diyince, başkaları da öylece donup kalır. Çünkü bu diyarda sık söylenmesi neredeyse kader olmuş olan bir deyim vardır; Ba'de harb-ül Basra...

Radikal gazetesi

YAZIYA YORUM KAT