1. YAZARLAR

  2. Leyla İpekçi

  3. Baasçılık ve Dersim nerede kesişiyor?
Leyla İpekçi

Leyla İpekçi

Yazarın Tüm Yazıları >

Baasçılık ve Dersim nerede kesişiyor?

22 Kasım 2011 Salı 00:41A+A-

Memlekete döndüm ve etrafımdaki akademisyenleri, gazeteci ve köşe yazarı arkadaşlarımı yine eskisi gibi bir olayı bir başka olayla analiz etmeye devam ederken buldum.

Öyleyse ben de ayağımın tozuyla, son üç hafta içindeki olaylar ile daha bütünsel olarak 'Arap baharı' dediğimiz olaylar zinciri arasında nasıl bağlantılar kurduğumu, neyle neyi bir arada okuyup değerlendirdiğimi anlatmayı deneyeyim.

Bu yazıda en azından bir temaya değinebilmek için CHP'deki Dersim tartışmaları vesilesiyle daha görünür olan çözülüş ile Esad'ın Baas rejiminin çözülüşü arasındaki bağlantılardan bahsetmek istiyorum.

Çünkü CHP'li kadınların İP, EMEP'lilerle birlikte Esad rejimine desteklerini sunmak için Suriye'ye giderek kardeşlikten dem vurması ve 'emperyalist oyunlara' karşı Esad ile dayanışma mesajları vermesi çözülen CHP zihniyeti ile çözülen Baasçı zihniyetini kesiştiren güçlü bir sembol olmuş bana kalırsa.

Kimi gazeteci ve yazarların özellikle on yıldır örtük bir biçimde bize savunmaya çalıştığı Baasçılığın örgütlü ve aleni biçimde savunulması da mümkünmüş, bunu gördük bu sayede öncelikle. Ama bizim arkadaşlar AB karşıtlığının, anti-kapitalizmin, tam bağımsızlık naralarının ve en fazla da anti-emperyalizm kılıfının ardına gizliyordu Baasçı rejimleri savunmayı. CHP'li kadınlar ise neredeyse 'ummi' bir coşkuyla kucaklamışlar doğal müttefiklerini.

Suriye'deki Baasçılık ruhunun bizdeki Kemalizm'e diğer Baas rejimlerinden çok daha fazla benzediğini fark etmeyen kalmamıştır herhalde. Koyu bir din korkusu sebebiyle seküler Esad ve ailesini destekleyen diğer dinlere ve mezheplere mensup Suriyeliler, bizdeki irtica korkusuyla askerî darbeleri savunan elit sınıfın orduyla ilişkisini hatırlatıyor.

Tabii Suriye'de anti-emperyalist söylemlere rağmen 'sömürgeci'lerle olan ilişkiler de mesela gözlerimize epeyce aşina geliyor. İsrail'in Lübnan saldırısını protesto etmek için Lübnan'dan Suriye'ye geçmiş ve Şam parlamentosunun önüne gelmiştik. Her kesimden ve görüşten Türkiyeli bir aradaydık. Etrafımızı bir anda Baasçı gençler çevirip slogan atmaya başlamışlardı.

O vakit, onların statükodan ve siyasetten nasıl nemalandıklarını ve bizi kendi rejimlerinin şakşakçısı yapabilmek için orada olduklarını fark etmiştim. Lübnan'da ölen sivilleri protesto eden dil, bu sloganları üreten dil olamazdı çünkü. Bizleri Baasçı rejimin kucağına atan arkadaşlarımız ise elbette slogan atmamış, kenara çekilerek izlemişlerdi parlamento önündeki Baasçı gösterileri!

Velhasıl, 'Arap baharı' derken bugün eğer halkına zulmeden, seküler-milliyetçi ve göründüğünün tam aksine 'sömürgeci' devletlerle işbirliği yapan diktatörlerden ve onların rejimine son vermekten bahsediyorsak, bizim memleketimizdeki son dönem CHP'nin çözülüş sürecine mutlaka atıfta bulunmamız gerek.

Kemalist nutuklar atanların anti-emperyalist olmak yerine, tam tersi 'sömürgeci'lerle el altından sürekli işbirliği yaptığı, darbeleri dahi birlikte tezgahladıkları ortaya çıktı bu süreçte. Atatürkçülük adı altında ulusalcı gençlere gayrımüslim düşmanlığı aşılandığı, 'yabancılar memleketi ele geçiriyor' paranoyasının verildiği görüldü.

Sünni değerlere düşmanlığın birçok saptırılmış olayla (sahte şeyh, Danıştay saldırısı vesaire) gözeneklerimize nasıl zehir misali zerk edildiği kanıtlandı. Gençleri cinayetlere azmettirenlerin her fırsatta 'ilke ve inkılaplar'dan dem vurmasının iç yüzü ortaya çıktıkça, Kemalist rejimin suçları da kendiliğinden su üstünde kaynamaya başladı. Dersim katliamı da bunlardan biriydi işte.

Kendi vatandaşını kendi vatandaşına katlettiren zihniyetin zorbalıkları sadece Dersim'deki katliamı hasıraltı etmekten ibaret değildi tabii. Aynı şekilde Alevilerin hedef alındığı ve derin devlet operasyonu olduğu artık çoktan bilinen birçok katliamda gaza getirilen kitleler, sağ-sol çatışmasında birbirine düşürülen gençler, faili meçhul Türkler ve Kürtler... Bu memleketin Kemalist rejiminin harabelerini temsil ediyor bugün maalesef. Ergenekon'un ve tüm bu Kemalist rejimin avukatlığına soyunmuş CHP, bu sözcülüğüne, kırılıp dökülmek pahasına devam ediyor.

Esad, Suriye'de dökülen kan için 'acı ve üzüntü' hissettiğini, ancak sorunun, 'şiddet olaylarının büyük bir kısmının sorumluluğunu taşıyan militanların' yok edilmesiyle çözüleceğini söylemiş. Ne kadar tanıdık bir söylem! Kökünü kazırsak bitecektir solculuk, sağcılık, terör ve irtica! On yıllardır Kürt meselesine, Dersim'e, Ermeni meselesine, azınlıklara, Alevilere, başörtülülere bakış hep bu yönde değil miydi? Zincirleme zulümleri devam ettiren en büyük yalan!

Darbeyi, karanlık ilişkileri, "az-ınlık" sermayesini destekleyen, halkı 'cahil, ilkel ve birbirine düşman' kıvamda tutarak kendi görünmez iktidarını ilelebet sürdürmeyi planlayan bizim Baasçılarımızın temsilcisi CHP, bugün Dersim kriziyle boğuşuyorsa bu tesadüf değil. Dün liderlik kriziyle, daha önce seçim krizleriyle şununla bununla çalkalanıyordu, gelen son haberlere göre yarın da farklı olmayacak... Zalim unutuyor evet, ama mazlum, adalet yerine bulana dek hatırlar.

ZAMAN 

YAZIYA YORUM KAT