1. YAZARLAR

  2. SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

  3. ‘Kendi halkına kaplan olan bir güc’ün mukavvalığı gösterilmeli..
SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Yazarın Tüm Yazıları >

‘Kendi halkına kaplan olan bir güc’ün mukavvalığı gösterilmeli..

14 Şubat 2011 Pazartesi 21:40A+A-

[email protected]

Son alınanlarla birlikte tutuklanan, kodese tıkılan general sayısı, zâten zayıf olan matematik zekâmı alt-üst etti..

27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi’nden üç hafta kadar sonra, ihtilale karşı çıkıp, takoz olabileceklerinden korkulan, 236’sı general olmak üzere, 8000 subay bir gecede ordudan atılmış, emekliye sevkedilmiş ve bu kişilerin susması için, yüklü bir ‘suspayı’ da, emekli maaşlarına eklenmiş ve bunun yerine getirilebilmesi için de,  -o askerî darbenin güçlü ismi ve ihtilali takiben Başbakanlığı fiilen üstlenen Alb. Türkeş’ le ilgili olarak yayınlanan belgelerden anlaşıldığına göre-, Amerika’dan yüzmilyonlarca dolarlık malî yardım alınmıştı.

Tabiatiyle öylesine bir sıkı-fıkı ilişki, ‘borç alan, ferman da alır’  mantığınca, başka semerelerini de vermiş ve Amerikan Gizli İstihbarat Servisi/ CIA’in elemanlarına, TC. BaşBakanlık binasında odalar tahsis edildiği anlaşılmıştı..

O zaman ve daha sonraları, ‘ordudan sadece tardolunan/ atılan veya zoraki emekliye sevkedilen general sayısı o kadar olursa, 500 binlik bir orduda ne kadar general var ki..’ diye düşündürtmüştü, nicelerimizi..

Ne kadar da çok idiler!..

TSK’nın şimdiki insan gücü, 700 binin üzerinde biliniyor..

Bu kadar büyük bir gücün bünyesinde, bugün ne kadar sivil-askerî memur, ne kadar uzatmalı veya uzman çavuş, ne kadar astsubay, generallik rütbesi altında ne kadar subay ve de ne kadar general olduğunun kamuoyuna bütünüyle açıklanması, belki de o kurumun özel yapısı açısından mahzurlu görülebilir..

Ama, medyada yer alan iddialar doğruysa, Silivri’deki Ergenekon Yargılamaları’nda tutuklu olarak bulunan muvazzaf general sayısı 24 imiş; son olarak Balyoz Planı adı verilen dosyayla ilgili olarak yapılan yargılamalardaki tutuklu generallerin sayısı 29..

Yani, toplam 53 general..

Geçen hafta, Mısır’da Husnî Mubarek rejiminin çöktüğü gün,  Türkiye’de ise, aralarında birçok emekli ve muvazzaf generallerin bulunduğu 163 asker kişi hakkında tutuklama kararı verilmiş ve amma, çoğu kimsenin dikkati Mısır’da olduğundan, bu toplu tutuklama kararı, çoğunun dikkatini çekmemişti, bile..

Ve muvazzaf olup halihazırda tutuklu olan 53 general ise, TSK’daki bütün muvazzaf general sayısının onda birini teşkil ediyormuş..

Demek oluyor ki, TSK’da halihazırda varolan general sayısı, 500’ün üstünde..

Ne kadar da çoklar..’ dedirttirmiyor mu, insana..

Savaş yapmayan bir orduda bu kadar general, sadece savunma hazırlıkları mı yapar; yoksa, hele de son 100 yıllık tarihinin son yarım asrında iktidarları al-aşağı edebilmiş, 4 askerî darbe ve başarısız kalan birkaç darbe teşebbüsü ile, Hükûmet’e itaat etmiyeceği mânasından başka bir mâna taşımayan ‘muhtıra’lar yayınlamakla geçen bir maceralı yolculuk..

Adetâ, ‘kendi ülkesinin işgalcisi’ görünümü vermekten zevk alan bir kurum.. (Ki, sonuncusu 27 Nisan 2007’de olmuştu yaşanmıştı..)

Evet, bu kadar köklü bir darbecilik geleneğine sahib bir kurumda, bütün bu generaller ve üst rütbeliler ve de alt kademedekiler, neler yaparlar, nelerle meşgul olurlar? (Unutmayalım ki, 27 Mayıs Darbesi’nden sonra oluşan Millî Birlik adıyla oluşturulan komitedeki 38 kişiden 6-7 tanesi yüzbaşı ve binbaşı rütbesinde henüz 30 yaş civarındaki subaylardı.. ) Ki, onlardan birisi, Yüzb. Ahmet Er,  İstanbul Radyosu’nu korumakla vazifeli askerî birliğin komutanı idi! Tabiatiyle de, korumakla vazifeli olduğu kurumu, ihtilalin ve ihtilalcilerin emrine vermişti..

Başka zamanlarda hain sayılabilecekken, ihtilal sonrasında vatan kurtaran kahraman konumuna gelmişti..  Cumhurbaşkanı Muhafız Alayı’nın komutanı olan Kur. Alb. Osman Köksal da, askerî ve kanunî açıdan açıdan korumakla vazifeli ve mükellef olduğu ve bu vzaifesine bağlı kalacağı hususunda yemin ettiği, C. Başkanı C. Bayar’ı teslim alan ‘hain’ idi.. Ama, sonra, ihtilal başarılı olunca, onun hıyaneti de ‘kahramanlık’ olarak nitelenecekti.

Ve.. Menderes ve arkadaşlarının idâm edilmesinden sonra yapılan seçimde tek başına iktidara gelecek şekilde kazanamadığı halde, Başbakanlık, ihtilalin lideri General Cemal Gürsel tarafından İsmet İnönü’ye verilmişti.. O,  3,5 sene kadar süren o iktidar döneminde İnönü, Harbokulu Kom. Kur. Alb. Tal’ât Aydemir’in 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963’te olmak üzere iki askerî darbe teşebbüsüyle karşılaştı.. Askerin siyasete o kadar derinden müdahil olmasının kendi gençlik yıllarında, İttihad-Terakkî döneminden beri ne musîbetler getirdiğini anlamış olmalı ki, 27 Mayıs’a bile açıktan sahib çıkamıyordu.. O zaman, CHP’nin önde gelen parti müfettişlerinden Avni Doğan, 27 Mayıs bizim himayemizle olmuştur, bunu açıklamaktan niye kaçınıyoruz ki?’  demekten kendisini alamamıştı..

CHP’nin yeni Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ise, 27 Mayıs‘ın da, daha sonraki bütün askerî müdahaleler gibi, CHP’nin iktidara gelmesini önlemek için yapıldığını iddia edecek kadar sığ bir tarih bilgisine ve teorisine sahib olduğunu gösterdi.. 12 Mart 1971 Muhtıra / Darbesi üzerine de, o zamanlar CHP Genel Sekreteri olan Ecevit, o darbenin kendilerinin iktidara gelmelerini önlemek için yapıldığını ileri sürmüştü.. Ama, CHP Gen. Başkanı İsmet İnönü, o darbeye de sahib çıkmış ve 40 yıllık Prof. Nihad Erim CHP’den istifa ettirilip, zâhiren  bağımsız hale getirilmiş ve Başbakan yapılmıştı..

Yani, CHP,  İttihad-Terakkî’den beri gelen darbe geleneğinin başkoruyucusuydu ve varlığını da hep bu darbelerle sürdürmüştü.. 

*

Batum’un sözleriyle, CHP’nin ihtilalcilik histerisi depreşiyordu..

CHP Gen. Başk. Yard. Anayasa hukukçusu Prof. Suheyl Batum, geçen hafta (6 Şubat günü) yaptığı bir konuşmada, TSK’nın ihtilalci geleneğinin dumûra uğramasından şikayet ediyor ve böylece, hem o kurum ve hem de CHP yeniden tartışmanın odağına yerleşiyordu.. Batum, Zonguldak'ta, Karaelmas Gazeteciler Derneği’ni ziyareti sırasında, ’Koca bir askeri yıktılar, meğer kağıttan kaplanmış, biz bunu asker zannedermişiz..’ demişti..

Batum, Türkiye'de birilerinin otoriter devlet yarattığını, bunu görenlere de saldırıldığını savunarak,  ’Koca bir askeri yıktılar, meğer kağıttan kaplanmış, biz bunu asker zannedermişiz, meğer ABD içini oymuş. O koca ağacı hop diye yıktılar.  Ancak CHP'yi yıkamadılar.. demişti..

Evet, Suheyl Batum’un bu sözleri aynen böyleydi ve bu sözler tamamiyle, ordunun tekrar niçin, ihtilal / askerî yapmadağından yakınıyor ve ordunun içinin Amerika tarafından oyulduğunu söylüyordu..

Bu sözlerin içinde doğrular ve yanlışlar iç-içeydi..

Çünkü, Türkiye, 57 yıldır NATO’ya bağlıdır.. NATO, yani, Amerikan liderliği altındaki kapitalist emperyalizmin vurucu gücü..  Ve NATO’ya üye bir ülkenin ordusu, NATO’dan habersiz olarak hiç bir şey yapamaz, değil ihtilal..

TSK  da (yüzde 5’ini oluşturan Jandarma gücü hariç), NATO’ya bağlıdır.. Üye ülkeler, NATO Başkomutanlığı’nın, yani Amerikan emperyalizminin izni olmadan ordularını savaş için de kullanamazlar, ihtilaller / darbeler için de..

*

Ve iki yılı aşkın zamandır devam eden Ergenekon Yargılamaları’nın devamı mahiyetinde, ordu içinde ne tuhaf darbe yapılanmaları olduğu anlaşılıyordu.. Bu iddialar, kemalist-laik güçler dışındaki başka bir örgüt için sözkonusu olsaydı, medyanın konuyu nasıl allandırıp pullandıracakları görülürdü..

Onun tamamlayıcısı veya devamı mahiyetinde ortaya çıkan ve İstanbul’da büyük câmilerin bombalanması, Ege Denizi’nde Yunan tarafını rahatsız edecek şekilde ateş açmalarla diplomatik tahriklere varıncaya kadar yığınla entrikaların tezgahlandığı anlaşılan Balyoz Darbe Planı etrafında gelişen hadiseler ise, aylardır, yalanlanıp duruyordu, dünün ünlü orgeneralleri ve onların güvenilir astları tarafından..

Ve amma, Gölcük’de Donanma Komutanlığı’nın İstihbarat birimindeki bir binbaşının makam odasının altında, kalın beton duvarlarla çevrili özel bir yerde saklandığı anlaşılan yığınla belgeler, düne kadar yalanlanan yığınla belgelerin asılları ele geçti..

Bunlara karşı da, önceden savunma planları bile yapılmış, ele geçerse, ‘bunlar savaş oyunudur veya polis yerleştirmesidir deriz..’  gibi yapmacık mazeretlerin hazırlandığı görülüyor. Nitekim, mahkemeyi engelleyici ve oyalayıcı yığınla taktikler sergileniyordu.

Ayrıca, iki yılı aşkın zamandır devam eden Ergenekon Yargılaması’nda tutuklanan bazı general ve amirallerle, em. generaller ve diğer üst dereceli subaylar da, başta GATA’daki tıbbî engelleme yolu olmak üzere, bir takım engelleme çabalarına rağmen, birçok general tutuklanabilir hale gelmiştir..

Bu arada, Başkent Üni. Rektörü Prof. Mehmet Haberal’ın iki seneye yakın zamandır, ‘Hayatî, ölümcül tehlike sözkonusudur, asla dokunulamaz..’ denilerek tıbbî korumaya alınması ve Adlî Tıb heyetinin görmesine bile izin verilmemesi oyununun da bozulabilmesi, onu korumaya alan ve sahte raporlar veren ve de gerçek raporları ise, mahkemelere bile göndermeyen iki prof. doktorun tutuklanması da bir ayrı ilginç gelişme..  ‘Yerinden oynatılamaz, hayatî tehlike vardır’ diye odasından bile çıkartılmayan ve kimselere gösterilmeyen Haberal’ın ayrı bir hastaneye nakledilmesine karar verilmesi ve onun, bu nakil  sırasında gaayet sıhhatli olarak kameralara el sallaması ise, iki yıldır aldatılan kamuoyuna bir nanik yapmak mesabesindeydi..

Ve amma, Balyoz Darbe Planı Davası'nın 11 Şubat Cuma günü yapılan 13. duruşmasında verilen kararlar çarpıcı bir durum ortaya çıkardı: Her on muvazzaf general ve amiralden biri için tutuklama kararı verildi.. Bir o kadar da em. general ve amiraller..

Bu generallerden bazılarına ve nelerle suçlandıklarına bir göz atmak faydasız değildir.

1- Harb Akademileri Kom. Yard. Korg. Yurdaer Olcan: Balyoz belgelerine göre,  iç siyasete rahat müdahale için Yunanistan’la ikinci bir Kardak Krizi çıkarılması önerisinde bulundu.

2- Elazığ- 8. Kolordu Kom. Korg. M. Korkut Özarslan: Balyoz İddianamesi’nde altı numaralı şüpheli. Balyoz Planı’nda 1. Ordu Komutanlığı’nda görevlendirileceği belirtiliyor.

3- Adana - 15. Kolordu Kom. Korg. Ayhan Taş: İddianamede, Balyoz Planı’nda düşünülen  harekâtın sorumluluk bölgesinde planlama, hazırlık, koordinasyon ve icrayla görevlendirildiği ileri sürülüyor.

4- Tümg. Gürbüz Kaya (Hükümet tarafından açığa alındı): Balyoz’un delilleri arasında ‘Cuntaya tam destek verenler’ arasında gösteriliyor. Balyoz’da bir sunum da yapmış..

5- İkmal Maliye Ok. ve Eğt. Merk. Kom. Tümg.H. Fehmi Canan: Balyoz Planı’nda “görevli personel” listesinde ismi geçiyor.

6- K.K.K Dent. ve Değ. Başk. Yard. Tümg. Salim Erkal Bektaş: İddianamade ‘kilit personel teşkilinde görevli’ olduğu iddia ediliyor.

7- Harb Akademileri Kurmay Başk. Tümg. Ahmet Yavuz: Balyoz Planı’nda imzası bulunan 24 generalden biri.

8- Tümg. Halil Helvacıoğlu (Hükümet tarafından açığa alındı): Balyoz Planı’nda “İstihbarat Başkanı” olarak yer alıyor.

9- KKK. Lojistik Yönetim Başkanı Tümg. Bekir Memiş: Balyoz’da, “Plan çalışması 2003” konulu seminerde görev yeri “15. Koruma 23. Mot.P.A.K” olarak geçiyor.

10- Gaziemir Ulaştırma Okul Kom. Tümg. İhsan Balabanlı: Balyoz Planı’nda ses kaydı olan isimlerden biri de o.

11- 4. Kolordu Komutan Yard. Tuğg. Nurettin Işık: Balyoz İddianamesi’nde sıkıyönetim mahkemesinde görevli olacağı öne sürülüyor..

12- 4. Mekanize Piyade Tugay Kom. Tuğg. Kasım Erdem: İddianamede Balyoz Planı kapsamında yapılan görevlendirmede harekâtın kendi sorumluluk bölgesinde planlama, hazırlık, koordinasyon ve icrasıyla görevlendirildiği iddia ediliyor.

13- Genelkurmay ATASE Sarem Başkanı Tuğg.Gökhan Gökay: İddianameye göre “hassas tesislerde görevlendirilecek personel” başlıklı listede .

14- Tokat Jandarma Bölge Kom. Tuğg. Bulut Ömer Mimiroğlu: İddianameye göre Edirne İl Jandarma Komutanı olduğu sırada, Balyoz Planı’nın hayata geçirilmesi için bölgesindeki “görevden alınması ya da atanması gereken personeli tesbit etmekle” görevlendirildi.

15- Kayseri Jandarma Bölge Kom. Tuğg. Ali Aydın: “Kilit görevlere atanacak personel listesi”nde adı geçiyor.

16- Kuzey Deniz Saha Kom. Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu: ‘İnternet andıcı’ olarak bilinen ve Genelkurmay Bilgi Destek Dairesi tarafından hazırlanan belgenin altında imzası var. Balyoz’daki Suga Eylem Planı’nın hayata geçirilmesi için hazırlanan subay listesinde “grup başkanı” olarak adı geçiyor.

17- Güney Deniz Saha Kom. Koramiral Kadir Sağdıç: Balyoz’da adı Suga Planı’nın “Ankara Birlik Komutanı Yardımcısı.”

18- Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Plan Prensipler Daire Başkanı Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz: Suga Eylem Planı’nda “SUGA Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı” olarak adı geçiyor.

19- Gölcük Donanma Komutanlığı Kurmay Başk. Tümamiral Ali Semih Çetin: Balyoz belgelerine göre yurtdışı müzahir subay listelerinin hazırlanmasında görev aldı.

20- Sahil Güvenlik Komutanlığı Kurmay Başk. Tuğamiral Turgay Erdağ: Balyoz iddianamesine göre “Görevli müzahir personel listesi”nde adı geçiyor.

21- Deniz Kuvvetleri Kom.lığı Personel Başkanvekili Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu: YAŞ’ta terfi bekleyen komutanlardan. Balyoz’da “İstanbul koordinatörü” olarak adı geçiyor.

22- İskenderun Deniz Üs Komutanı Tuğamiral Mehmet Fatih Ilğar: Balyoz belgelerinde Suga Harekât Planı’nın icrası için yapılan görevlendirme ve işbölümünde “Ankara Bölgesi Koordinatörü” olarak adı geçen Ilğar Kafes Eylem Planı davasında da yargılanıyor.

23- Marmaris’teki Güney Görev Grup Kom. Tuğamiral Cem Aziz Çakmak: İddianamede Suga Eylem Planı’nın icrası için hazırlanan görevli personel listesini Çakmak’ın hazırladığı iddia ediliyor.

24- Kocaeli Denizaltı Filosu Kom. Tuğamiral Ahmet Türkmen: Balyoz belgelerinde “SUGA planı hazırlayıcısı” olarak geçiyor.

25- Yalova- Karamürselbey Eğitim Merkez Kom. Tuğamiral Levent Erkek: Balyoz Planı’nın icrasında görev aldığı iddia edilen Erkek’in Gölcük Bölgesi Müzahir Subay listesini hazırladığı iddia ediliyor.

26- Tuğamiral Ayhan Gedik.

27-  6. Kolordu Kom. Korg. Nejad Bek

Ve, bunlara ilaveten, başta Hava Kuvetleri eski komutanı em. Org. İbrahim Fırtına ve Deniz Kuvvetleri eski komutanı em. Oramiral Özden Örnek ve İstanbul - Birinci Ordu eski Kom. em. Org. Çetin Doğan olmak üzere, yığınla em. generaller de tutuklananlar arasında..

Hatırlayalım ki, henüz 7-8 ay öncelerde, değil orgenerallerin, bir Dursun Çiçek isimli bir albay’ın tutuklanabilmesi bile, bir yılan hikayesine dönüşmüştü..

Bu listeyi buraya almamızın sebebi, sadece suçlamanın büyüklüğünün anlaşılması için değil,  bu kişilerin tutuklanabilmelerinin TC. siyasî hayatı açısından benzersizliğini ve alınan mesafelerin küçümsenmemesini de anlatmak içindir..

Çünkü, bu gibi asker kişilerin, generallerin, hattâ albayların, binbaşıların bile mahkemelere bilgi vermek için çağrılmalarının büyük bir cesaret sayıldığı bir geçmişten geliyoruz ve bugün ise, gelinen nokta, budur..

Bu, elbette ki yeterli değilse de, basit bir şey de değildir..

Ve bu yolda, en çok da,  milletten aldıkları temsil yetkisini, her tehlikeyi göze alarak yerine getirmeye çalışan siyasî iktidarın hakkını teslim etmek gerekir..

Elbette, bunların bugün yapılabiliyor olmasından zevk almak için yazılmıyor bu satırlar..

Sadece, vatandaşlar, kanun karşısında eşit iseler, ve bazıları daha çok eşit sayılmıyorlarsa; her suçlu gibi, bu zamana kadar ’dokunulamaz, hesaba çekilemez’ kabul edilen ve kendilerini milletin üzerinde vesayet sahibi zanneden güç odaklarının seçkin isimleri de, hesaba çekilebilmelidir..

İlginçtir ki, o görkemli generaller de dahil, 163 asker kişi hakkında tutuklama kararı verildiğinde, bu asker kişilerin mahkeme salonunda bulunan aileleri arasında feryad’u figanlar yükseliyor, gözyaşları akıyor ve generaller, kendilerini ancak, general rütbesindeki kimselerin gelip teslim alabileceklerini ileri sürüyorlar ve tutuklanan bir tuğgeneralin ise, daha üst dereceli generallere hitaben, ’Ordu meğer gerçekten de kağıttan, mukavvadan bir kaplanmış..’ dediği duyuluyordu..

Bazı subaylar ise,  durumu ve görüntüyü kurtarabilmek için, bir kahramanlık marşı olarak bilinen ve içinde, ’Kanla-irfanla kurduk biz bu Cumhuriyetiii...’ gibi ibareleri bulunan  ’Harbiye Marşı’nı okuyorlardı.. Ancak, hangi kan ve hangi irfandan ve dee nasıl bir cumhuriyetten sözedildiğinin yorumu ise bir başka idi.. Çünkü, gerçekte ise, milletin ensesinde 90 yıla yakın zamandır boza pişiren bir oligarşik yönetim ve kendi saltanatlarını cumhuriyet olarak gösteren bir kadro tahakkümü, bir mütegallibe zümresinin, bir taife-i laicus’un  diktatörlüğü sözkonusu idi..

Müslüman halkımız, muhakkak ki, bu savunma gücünü, kendisine karşı entrikalar tertib etsin, darbeler yapsın, inancına karşı savaş açsın veya bir ölü siyasî liderin ismini, resmini ve büstünü bir ikon gibi kutsasın diye beslemiyor.. Onun için de, bu gücün içinin boşaltılmasını, ve oyulmasını ve kağıttan, mukavvadan bir kaplan veya kale olmasını asla istemez.. Ama, bu ince noktayı her şeyden önce, bizzat bu generallerin de bilmeleri, öğrenmeleri ve kendilerine, milletin iradesine göre bir çeki-düzen vermeleri ve hizaya girmeleri gerekiyordu..

Yoksa, hiç beklenmiyen Mısır’da bile, halk kitleleri nasıl patladıysa ve önünü kimse alamadıysa, bu kemalist-laik diktatörlük de aynı halk itirazıyla karşı karşıya gelebilir ve bu

zamana kadar darbe üstüne darbe yapanlara karşı, bir halk darbesi de gerçekleştirilebilir..

Karşılaşılan bu gelişmeler, belki yöneten-yönetilin ilişkisini normal sınırlara kavuşturmuş rejim ve ülkeler açısından o kadar büyütülecek çapta olmayabilir; ama, müslüman coğrafyalarındaki yöneticilerin zorbalıkları gözönüne alındığında ve onların en keskin örneklerinden birisini oluşturan kemalist -laik rejimin cenderesindeki Türkiye’de geerçekleşebiliyorsa,  evet, o zaman hiç de küçümsenmemelidir..

Bu gelişmeler, inşaallah, bu yolun gelişerek ilerlemesine hizmet edecektir..

YAZIYA YORUM KAT

6 Yorum