1. YAZARLAR

  2. Bekir L. Yıldırım

  3. Ha Hamas ha PKK ha?
Bekir L. Yıldırım

Bekir L. Yıldırım

Yazarın Tüm Yazıları >

Ha Hamas ha PKK ha?

28 Haziran 2010 Pazartesi 14:02A+A-

Her davanın savunucusu muarızını alt etmek için “tencere dibin kara, seninki benden kara” mealinde bir dizi paralellikler kurar. İsrail’in geçen yılki Gazze Katliamı sırasında bu çok yapıldı Mavi Marmara sonrası da bolca yapılıyor; hatta son PKK terörü sonrasında da. Aslında bu pattern bize özgü değil, İsrail yanlısı www‘nin dünyada “in-bedded” medyası, gönül bağlıları ve oralarda üretilen propagandayı kendi özgün fikri sanıp içselleştiren distribütörler tarafından uygulanmaktadır. Bu girizgâhın “komplo teorisi soslu” olduğunu düşünenlere küçük bir hatırlatma: Bir saygın gazetede tarih yazıları yazan yazar ‘arz-ı mevdud’ konusunda “Daniel Pipes’in yazısından derledim“ diye bir yazı yayınladı! Kavramın bir Müslüman safsatası olduğunu öğrendik böylece. “Eee bunda ne var” diyenler Daniel Pipes’ın, ABD’deki Yahudi Lobisinin dahi “ırkçı” dediği, muhtemelen yaşayan en ünlü İslamofob olduğunu bilmiyor olmalı.

Ebediyyen susalım mı?

Mezkûr analojilerin, siyasi diskurda en yaygın tedavülde olanları arasında tabii ki Hamas PKK ve Gazze-Diyarbakır. Mavi Marmara- İskenderun limanımıza yanaşan muhayyel “Kürtlere yardım gemisi” vb. var. Bu tür teşbihlere çoğunlukla cevap verilmez. Verilse de “ikisi aynı değil ama”  savunmasının ne kadar münazara kabiliyetiniz olursa olsun, argümandaki ilkesizlik çamurunu tamamen silmesi mümkün değildir.

Eğer “siyaset bilimi” oksimoron değilse bu analogluk tezlerinin tabii bilimlerdekine benzer bir mantık, objektivite testinden geçmesi lazım. Bunu zikreden yazarların nihilist, ahlaki relativist veya soğuk pragmatist değil tam tersine idealist olduklarını da Kürt meselesi, “Ermeni soykırımı”, antisemitizm, militarizm, özgürlükler gibi konulardaki söylemlerinden biliyoruz. Anlıyoruz ki bu fikirlerin müelliflerine göre de bazı olaylar, ameller bazılarından keyfiyet ve kemiyet olarak daha kötü imiş.

Murat Belge’nin başı çektiği “bir kısım liberaller” de merkez medyanın kalemleri gibi “İsrail’e fazla sert davranılmasından” rahatsız. Temel argüman da Belge’nin konudaki son yazısının “temiz sicil gereği” başlığında enkapsüle edilmiş. Diğer ifade ile geçmişi de bu günü de kirli olan Türkiye’nin kimseye ahlak dersi verme hakkı yok. Yaklaşımın temel yanılgısı “herhangi bir entitenin bir diğerinin kötülüğüne karşı durması için sadece kendisinin ve bir şekilde ilişkilendirilebilecek tüm entitelerin de geçmişlerinin pür-ü pak olması” kuralı! Bu “herkes ebediyen sussun” demektir.

Artık ezberledik, Türklerin Anadolu’ya gelişinden başlayıp yüzde 10 barajından çıkan “yüzleştirme” iddianamesini. “Yüzde 10 barajı ne arıyor İsrail’inkinden aşağı kalmayan zulümler listesinde” derseniz o da Hükümet’i suça ortak etmek için veya “Hani ben açılım yapıyorum, bölgeye su gibi para akıtıyorum, Kürt vekillerim var, fiyat ödüyorum” diye yakayı kurtarma ihtimaline karşı önlem. Ve al sana Erdoğan-Netanyahu eşitlemesi! Hal böyle olunca, tabiatı ile “tencere dibin kara”.

Analojiler tabiatı gereği her bakımdan aynı olan sistemler arasında kurulmaz. Ama baz aldığınız kavram çerçevesinde  “analogous” olmalı iki sistem. Analojistin bu muadiliyeti sağlam delillerle ortaya koyma mükellefiyeti vardır Yoksa yaptığınız “çarpık analoji” ve üzerine vardığınız hüküm de demagoji olur. ”Kürt meselesi ne olacak? BDP’liler seçilmedi mi?” gibi “sound bites“ (ses kırıntıları), söyleyen ne kadar saygın entelektüel olursa olsun saf demagojidir.

Teşbihte hata var

Bu ifadeyi son olarak, gene Taraf yazarı, “Ha Hamas ha PKK“ fikrinin savunucularından Roni Marguiles kullandı. Hemen herkesten kendi desteklediği birilerini temize çıkarma savunması bağlamında duyduğumuz, bir durum tespiti olarak doğru bir ifade. Mahut bir konuda “birinin teröristi öbürünün hürriyet savaşçısı” veya daha temele inersek “birinin iyisi öbürünün kötüsü” gibi, yuvarlak ahlaki-izafiyet barındıran bir aforizma ortaya atıp kenara çıkma lüksü olmamalı entellektüellerin. Kurduğu paralelliği objektif delillerle kanıtlamalı.

Son Gazze Katliamı devam ederken bazı cesur “ezberbozanlar” ın “Gazze bahane, antisemitizm şahane” yazılarından esas trajedinin Türkiye’deki Yahudi vatandaşlarımızın yaşadıklarını öğrendik dokunaklı satırlarda. Ama daha akıllı entelektüeller “özeleştiri” (!) baraj kapaklarını acele etmeden, infial soğuyunca kademeli olarak açtılar. Şuna benzer satırlarla: “‘Arkanda koskoca 1915 dururken, sana bu sözleri söyleme hakkını ne veriyor’ diye sorsa, ne cevap verilir?”... “Ve tabii, gene sicil sorunu, burada da ‘Hamas bence terörist’ değildir. Halkın desteğini alıyor’ vb. İyi, PKK ne, Kürt sorunu ne, BDP ne? Bütün bu zor koşullarda, dünyada benzeri olmayan baraj sistemiyle...” (M. Belge, Taraf)

 “Örneğin, eğer konu Gazze’ye uygulanan İsrail ablukasıysa, Gazze’ye en az İsrail kadar katı abluka uygulayan Mısır’a neden benzer bir tepki verilmediğini sormak hakkımız değil mi? (Ayşe Hür, Taraf) Bu teşbihleri teker teker akıl, izan vicdan testine tabii tutma imkânımız yok. Yaygın kullanımda olan “Kürtler-Filistinliler”i birazcık açmak kifayet eder.  Benzerlik her ikisinde de bir etnik grubun bir devlete karşı başkaldırısı ve her ikisinde de en az bir kesimin şiddeti gaye için araçsallaştırmasından ibarettir. Farklılıkların listesi için yer yok. Mars’tan gelmeyen akıl, izan, vicdan sahibi, BM Kararları, ırkçı din devleti tescili, söz konusu kesimlerin hayat şartları, statüleri, talepleri, birinin işlediği insanlık suçları gibi bir listeye de ihtiyacı yok. Kürtler konusunda o “en kirli sicili” temizlemeye çalışan, Dersim’i de Diyarbakır Cezaevini de lanetlediği için fiyat ödeyen bir Hükümet var bir tarafta, öbüründe elinde Arap kanı olmayanı başbakan yapmadılar bu güne dek. Velev ki çılgın bir ahlaki-izafiyetçi bir muadiliyeti kurdu, Türkiye’ye de İran’a da Filistinlilere de işlediği her suçun, hatta potansiyel suçun cezasını fazlası ile ödeten, fakat İsrail’in şu anda işlemekte olduğu cinayetlere kayıtsız bir dünyada yaşıyor en azından bazılarımız. İsrail’in avukat yetersizliği mi var da bu sosyalist, liberal, muhalif aydınlar “altta kalanın” yanında devreye girme zarureti hissetti? Bu “bir kısım aydın”, muarızları Türk ulusalcı/milliyetçileri ile “İsrail’e fazla yüklenildiği” konusunda mutabıklar. Bahçeligil “peki İskenderun’daki şehitlerimiz? Kırgızistan ne olacak? Peşmerge, Irak’a hesap sor” derken Belgegiller  “antisemitizm, Kürtler’e yapılan zulümler, Ermeni soykırımı varken çeneni kapa! ABD-İsrail’le beraber İran’a yüklensene” diyor. Aynı mantık. Biri Fenerli öbürü Gassaray.

Türk modernlerinin fobisi

Artık her fikrin en azından devlet-sansüründen azade savunulabildiği bir fikir ortamımız var çok şükür. İsrail’e muhabbet, Arap, İslami, Türk veya kısaca “biz” dediğimiz o muğlâk entiteye refleksif antisempati duymak, Batı establishment gözlüğü kullanmak, kazanan tarafta olmayı arzulamak suç değil. Ama lütfen “Bu sorunlar çerçevesinde Hamas’ı hem şiddetten hem de İslâm’ın zaferi adına bir din savaşı vermekten ‘arındırmak’ o kadar kolay değil. ‘Ben böyle görüyorum, böyle düşünüyorum’ demekle bitecek bir şey değil bu” türü tam da mevcut global egemenlere hizmet eden argümanları Daneiel Pipes-Thomas Friedman lisanı ile piyasaya sürüp “ezberbozanım, sosyalistim, populist değilim, evrenselciyim” gibi vehimlerle kendinizi sıvazlamayın. Müslüman’la veya “biz” ile gruplanma fobiniz varsa -ki yaygın bir vakadır Türk modernleri arasında- bazılarının yaptığı gibi deklere ederek farkındalık puanı alın. Hamas ve Gazzeliler ile başka birileri arsında paralellik kurmak istiyorsanız, PKK yerine 1941-44 Almanya, Polonya’sında Yahudi gettolarındaki direnişçiler çok daha uygundur.

“Hangi konudan bahsetse insan kendinden bahseder aslında” denir. Murat Bey’in sözü ile “Ben böyle görüyorum, böyle düşünüyorum, demekle bitecek bir şey değil bu.”

STAR

YAZIYA YORUM KAT