1. YAZARLAR

  2. D. Mehmet Doğan

  3. Âtıf Hoca İskilip’e döndü!
D. Mehmet Doğan

D. Mehmet Doğan

Yazarın Tüm Yazıları >

Âtıf Hoca İskilip’e döndü!

10 Mayıs 2012 Perşembe 00:36A+A-

Şu günlerde “İskilip mi daha meşhur, İskilipli Âtıf Hoca mı?” sorusunun cevabını vermekte fazla güçlük çekmeyiz.

İnternette dünyanın en meşhur arama motoruna “İskilip” yazın, ilk sırayı “İskilipli Âtıf Hoca”nın tuttuğunu göreceksiniz.

Mehmed Âtıf, şimdi Çorum’un Bayat ilçesine bağlanan İskilip’in Tophane köyünde, 1876’da doğdu. Bir süre o zamanki kaza merkezi İskilip’te tahsil gördü ve sonra İstanbul’a gitti. Burada ilmin son mertebelerine kadar yükseldi, 26 yaşında icazet aldı, 29 yaşında Fatih dersiamı oldu, ve padişahın huzurunda yapılan “Huzur dersleri”ne katılan hocalar arasında yer aldı.

Medreselerin ıslahı için çalıştı. Balkan Savaşı’ndan sonra Yunan donanmasına karşı deniz kuvvetlerimizi güçlendirmek için Donanma Cemiyeti kurulmuştu. Âtıf Hoca, bu sırada Donanma Cemiyeti’ne yardımın dini bir vecibe olduğuna dair kitapçığı kaleme aldı. İzmir’in işgali üzerine Yunanlıların bu alçakça saldırı ve tecavüzünü protesto amacıyla bir bildiri yazarak İtilaf devletleri temsilcilerine verdi. “Kuva-yı Milliye’ye karşı çıkmanın günah olduğunu söyleyerek Milli Mücadele’ye karşı çıkanları ikaz etti...

Bütün bunlara rağmen, “meyveli ağaç taşlanır” fehvasınca, zaman zaman sıkıntılara uğradı, sürgünlere maruz kaldı. Bu sebepsiz cezalandırmalar “özür dileriz, hata yaptık” denilerek sonlandırıldı.

Belki onun İstiklâl Mahkemesi safahatı da böyle sonuçlanacaktı. Nitekim, Giresun’dan İstanbul’a berat ederek döndü. Fakat, bırakılmadı, Ankara’ya gönderildi. Burada savcı Necip Ali, üç seneden az olmamak üzere küreğe mahkûm edilmesini talep etti. Bu üç seneden fazla “ağır ceza” demekti. Herkesin malûmu olduğu üzere, savcılar ağır cezalar isterler, hâkimler ekseriya savcının talebini kabul etmez, daha hafif bir ceza takdir eder veya beraat verir. Fakat burada “her nedense” öyle olmadı, Âtıf Hoca idama mahkûm edildi!

Bu ceza için tek dayanak, onun bir buçuk sene önce yayınlanmış olan ve artık mevcudu bulunmayan “Fenk mukallitliği ve şapka” risalesi idi. Bu kitapçık, Şapka inkılâbını dayatan rejimin sembolizmi güçlü bir cezalandırmasından başka bir şey değildir.

Elbette hukukun temel prensipleri çiğnenerek verilmiş ağır bir cezadır bu. Kanunu geriye yürüterek verilen bu ceza, Türkiye Cumhuriyeti’nde hukukun kara lekesidir!

Masum ve mazlum bir âlim, tam elli yaşında ipe gönderilmiştir. Böylece din âlimlerinin, din adamlarının ve dindar halkın gözü korkutulmak istenmiştir.

Rejimler, diktatörler zamana hükmedebilir mi?

Kendi zamanlarına hükmeden rejimler ve şefler görülmüştür. Fakat kendilerinden sonrasını tanzim etmek ne mümkün!

Kendi dönemlerinde isimlerini kanunla, güçle yücelttiren; hasımlarını da alçaltan, ağır cezalara maruz bırakan şefleri tarih çok görmüştür. Fakat, şunu da görmüştür tarih: O muktedir şeflerin devri geçince, kanun desteğine, güce, silaha sahip olmayan mazlumların yıldızı parlamakta ve halkın gönlünde taht kurmaktadır.

Âtıf Hoca, hayatı idamla noktalanmasa idi, muhtemelen yaşadığı İstanbul’un bir mezarlığında son uykusunu uyuyacaktı. Fakat, onun idamı, isminin başındaki memleketine dikkat çekti.

Tek parti devrinde memleketinin üzeri çizildi. CHP yönetiminin unuttuğu şehirlerimizdendi İskilip. Her türlü destekten ve yatırımdan uzun süre mahrum kaldı. Kendi yağıyla kavruldu. Güçlü bir ziraat ve hayvancılık memleketi olan İskilip, zor şartları aşıp günümüze geldi.

İstiklâl Mahkemesi’nin idamından sonra Ankara’da Cebeci mezarlığına gömülen Atıf Hoca’nın kemikleri, gelininin İskilipli olmasından ötürü Dr. Mehmet Sılay’ın tecessüsüne sebep oldu. Bu mazlum İskiliplinin kemiklerini gömüldüğü yerden çıkardı, ailesinin yaşayan fertlerinden alınan numunelerle kemik ölçümleri bire bir tutunca, kani oldu ve bu kemiklerin İskilip mezarlığının bir köşesine defn edilmesini sağladı.

Bu bir başlangıçtı, Âtıf Hoca memleketine dönmüştü. Fakat onun dönüşü rastgele bir dönüş olmamalıydı. Onun yüzünden memleketi zarar görmüştü, şimdi bu zarar telafi edilmeliydi!

Dün bir günlük İskilip seyahati yaptık (8 Mayıs 2012). Cihan Balcı’nın düzenlediği turda Dr. Mehmet Sılay’la beraberdik.

Akar sularıyla, benzersiz yeşilliği ile cennetten bir parça olduğunu ifşa eden İskilip’te Âtıf Hoca bir dirilişin sembolü âdeta. “Mezarların olduğu yerde dirilmeler vardır”, denilir ya, Âtıf Hoca’nın memleketinde yeni inşaa edilen ve Cumhuriyet tarihinde bu kasabaya en büyük yatırımı olan hastahanenin adı “İskilipli Âtıf Hoca” olarak konulmuş. Şehrin yolları yapılıyor, eski yapıları ayağa kaldırılıyor. Yapılanlar arasında, mütevazı mezarı üzerine türbe ve ziyaretçilerin ibadet etmesini mümkün kılacak külliye de var.

Âtıf Hoca, İskilip’in yüzlerce yıllık ulusu Gülbaba’nın bitişiğinde, güller, lâleler ve karanfiller içinde 20. Yüzyılın büyük mazlumu olarak yatıyor!

YENİ AKİT 

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum