1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Atatürkçülerden Korunma Kanunu da Lazım!
Atatürkçülerden Korunma Kanunu da Lazım!

Atatürkçülerden Korunma Kanunu da Lazım!

“Yedi yaşındaki yeğenimden biliyorum, “Atatürk” derken sesi titrer, gözleri yaşarır halde adeta transa geçer.”

11 Kasım 2011 Cuma 16:09A+A-

10 Kasım üzerine kaleme aldığı yazısında Melih Altınok, medyadan manzaralara dikkat çektikten sonra ironik bir üslupla koruma kanunu istedi: “Belirli gün haftalarda devlet eliyle ‘taptırılan’ seküler tanrılardan ve onların hırçın müritlerinin dayatmalarından okulda, sokakta, işyerinde, mahkemede... bizleri ve çocuklarımız koruyacak bir yasa talep ediyoruz.

melih-altinok_5170_b.jpgAtatürkçülerden korunma kanunu

Melih Altınok / Taraf

Eksikleri ve yanlışlarıyla Türkiye’de bir kabuk değişimi yaşanıyor. Düne ait ne kadar paradigma varsa çatırdıyor. Ama bazı alanlardaki rezerv hâlâ ısrarla korunuyor.

Eski düzenin ezeli muhafızları ve son dönemde AKP fobiyle fiilen onların yanında saf tutanlar bu korumalı alanların da “karşı devrimin” lehine epeyce yara aldığı kanaatindeler. Ama ne yazık ki tablo hiç de öyle değil.

Dün 10 Kasım’dı işte. Yıllardır hiç ama hiç gocunmadan, kızarmadan sergilenen parodiler, değişen Türkiye’de aynen tekrarlandı.

 Mustafa Kemal’in öldüğü söylenen (ki anma yapılabilmesi için bu saatin belirlendiğini iddia edenler de var) 9’u 5 geçe çalınan sirenlerle herkes olduğu yerde donakaldı. Kimbilir kaç insan, düşmanca bakışlara ve dahası gereksiz tartışmalara mahal vermemek için adeta bu şartlı refleksi andıran komediye ortak olmak zorunda kaldı.

Yedi yaşındaki yeğenimden biliyorum, “Atatürk” derken sesi titrer, gözleri yaşarır halde adeta transa geçen ve bu halleriyle ne yazık ki klinik psikiyatrinin alanına giren körpecik çocuklarımızın zihinlerindeki gerçeklik algısına bir kazma daha vuruldu.

Taraf, Yeni Şafak ve Yeni Asya haricinde memlekette çıkan 40’a yakın ulusal gazete, 73 yıl önce vefat eden bir devlet adamın ölümünün haber değeri taşıdığını düşünüyor olmalı ki, “gelişmeyi” ilk sayfadan gördü. Vatan “diktatör “tartışmalarına onun ağzından yanıt verirken, Sözcü “Ergenekon davasının “1 Numarasına” atfen ilk sayfasının tamamını kahramanın fotoromanına ayırdı.

Rejim ve toplum dizaynı faaliyetlerine ara veren bir kısım sermaye de boş durmadı elbette. Koç, itinayla seçtiği Hürriyet, Milliyet, Sabah ve Zaman’ın arka kapağını kapatarak Ata’ya bağlılığını bir kez daha belletti hepimize.

“Üfürükçü” lakaplı Zöhre Ana, Alevi vatandaşlarımız adına soyunduğu şovunda, Mustafa Kemal adına bir günlük yas orucuna niyet ettiklerini, “iftarı” da Gazi’nin çok sevdiği etli pilav ve sütlaçla yapacaklarını duyurdu. Bu arada atlamayalım. Telefonla konuştuğum Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Kazım Genç, Kalpaklı Zöhre Ana’nın son üfürüğünün Alevilikte yeri olmadığını ısrarla vurguluyor.

Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de Anıtkabir defterinde temiz bir sayfa daha açıp “yok birbirimizden farkımız, çünkü biz de Osmanlı bankasıyız” mealinde satırlarla, makul çizgide olduklarını gösterdiler.

Derdim Mustafa Kemal üzerine konuşmak değil. Bu işi Sevan Nişanyan gibi değerli isimler layıkıyla yaptılar zaten. Hatta kısır polemiklere girmemek için 10 Kasım’da yapılan tüm TV programı tekliflerini de geri çevirdim.

Resmî tarih dışındaki Atatürk anlatılarına rağmen “size ne kardeşim seviyoruz” diyenlere de söyleyecek bir şeyimiz olamaz. “İnanç” karşısında, bize düşen önümüzden yemektir.

Oy aldığı tabanın refleksleri ortada olsa da, müesses nizamın makul vatandaş yaratma ritüellerine katkı sağlayan siyasilerin bireysel tercihleri de kendilerini ilgilendirir diyelim

Öyle ya, herkesten, partisinin kırmızıçizgilerini elinin tersiyle itip Dersim katliamında CHP’nin sorumluluğu olduğunu söyleyen, operasyonlardan Atatürk’ün haberdar olmamasının düşünülemeyeceğini belirten CHP Tunceli Vekili Hüseyin Aygün gibi cesur olmasını bekleyemeyiz.

Beni rahatsız eden, Allah’ın bildiğini kuldan saklarcasına, pek çoğumuzun farkında olup açıktan karşı çıkmadığı hatta kimi zaman ortak olduğu bu kolektif deliliğe karşı bir çığlık atmak. Çünkü yaptığımız düpedüz sahtekârlık, korkaklık.

Evet, Atatürk’ü koruma kanunuyla “birini sevmeme” hakkımızı elimizden alan siyasilerden sevdiklerimizin, beden ve ruh sağlığımızın korunması için de tedbir almalarını istiyoruz.

Belirli gün haftalarda devlet eliyle “taptırılan” seküler tanrılardan ve onların hırçın müritlerinin dayatmalarından okulda, sokakta, işyerinde, mahkemede... bizleri ve çocuklarımız koruyacak bir yasa talep ediyoruz.

Bizim de korunacak kadar değerimiz yok mu?

 

HABERE YORUM KAT

3 Yorum