1. YAZARLAR

  2. Adnan Tanrıverdi

  3. Askerî Şûra'ya düşen kara leke
Adnan Tanrıverdi

Adnan Tanrıverdi

Yazarın Tüm Yazıları >

Askerî Şûra'ya düşen kara leke

06 Ağustos 2009 Perşembe 00:21A+A-

Askerî Şûra toplantısı tamamlandı ve kararları açıklandı. Bu şûrada da sürpriz sayılacak bir gelişme olmadı. Memleketimize hayırlı ve uğurlu olsun. Yeni terfi alanları ve yeni makamlara atananları tebrik ediyorum.

Şahısları, aileleri Türk Silahlı Kuvvetleri ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum. Üst kademenin terfi, atama ve emekliliklerinde sürpriz olmadı.

Askerî Şûra sistemli çalışan, devletimizin sağlam geleneğe sahip ender kurumlarından biridir.

Silahlı Kuvvetler'in kadrolarının oluşmasında geniş yasal yetkilere sahiptir. Kararları yargı denetimi dışındadır. İşlemleri sağlam prensip ve detaylı planlama ile gerçekleştirilir.

Bu kurumumuzun son 22 yılındaki işlemlerine, TSK üst kademesinde oluşan, irtica sendromu damgasını vurmuştur. Bu ön kabul, terfiler ve tasfiyelerde hakim olmuştur. Bu açıdan bakıldığında son şûra kararlarında, sürpriz yaşanmamıştır. Beklenen terfi ve atamalar olurken, her türlü tenkide rağmen, irtica gerekçesi ile üç personelin TSK ile ilişkisinin kesilmesine karar verilmiştir.

Her idarî işlemde hata bulunabilir. Bu hataların asgariye indirilmesi, işlemlerin yargı denetimine tabi tutulmasına bağlıdır. Anayasa'nın 125'inci maddesinin getirdiği YAŞ kararlarının yargı denetimi dışında tutulma hükmünün verdiği yetkinin, terfi ve re'sen emeklilik işleminde sonuna kadar kullanılması, kararların üzerine gölge düşmesine sebep olmaktadır.

Geçmişte, terfi sırasındaki şahısların sicil notlarının toplanmasında yapılan maddî hata, yani toplama hatası nedeniyle kişilerin terfiinin engellendiğine dair örneklerin bulunduğu bir sistemde, YAŞ kararlarının yargı denetimi dışında tutulması demek, işlemlerde hata olsa da, kişilerin mağduriyetine sebep olsa da alınan kararlar uygulansın anlayışını savunmak demektir. Bu yaklaşımın hukukî olduğunu savunmak mümkün değildir.

Özellikle taraflı kadroların elinde bu yetki zulüm vasıtası haline döner.

Son şûra kararlarına baktığımızda, tarafgir davranışın ulaştığı boyut gözlerimizin önüne serilmektedir. Bir tarafta, müesses nizamı değiştirmeyi hedef alan bir terör örgütüne üye oldukları gerekçesi ile yargıya sevk edilen onlarca askerî personel için, nisan ayında yapılan basını bilgilendirme toplantılarında, Genelkurmay Başkanı tarafından, hukukun üstünlüğüne vurgu yapılırken, yargı kararları beklenmeden bu kişiler hakkında menfi yayınlar yapılıyor diye tenkit edilirken; yargı yoluyla re'sen emeklilik imkânı varken, bu imkân kullanılmadan, dinî inançları nedeniyle bir kısım personelin dosyalarının Genelkurmay Başkanı tarafından YAŞ'a sevk edilmesinin ve bu personel hakkında re'sen emeklilik işleminin yapılmasının tarafsızlıkla, hukukla ve adaletle açıklanması mümkün değildir.

Hakkındaki şaibe günlerce basının gündeminde bulunan, Ergenekon davasının savcıları tarafından sorgulanıp sevk edildiği mahkemece tutuklanan ve şaibeli şekilde tahliye edilen, Ergenekon davasında zanlı bir albay hakkındaki terfi ettirilmemesi işlemine, sanki gerekçe açıklar gibi boş kadronun bulunmadığı için terfi ettirilmediğine dair açıklama yapan Genelkurmay'ın, irtica nedeniyle ayırılanların hakkındaki duyarsızlığı, taraflılığın boyutunu ortaya koymaktadır.

İkinci mesele, yüz bin profesyonel personeli bulunan TSK'nın, suçu ne olursa olsun, bu suçundan dolayı yargılanma süresi olan birkaç aylık bir süre için, üç kişinin, yani yüz binde üç oranındaki bir personelin, TSK'da kalmasına tahammül edilemeyerek, somut olarak ne suçları olduğu belirtilmeden, yasal bir suç isnat edilip bu suçtan yargılanmadan ve yargılama hakkı da ellerinden alınarak tasfiyeye tabi tutulmasıdır. Ergenekon sanıklarına tanınması istenen hukukun, bu personelden esirgenmesidir.

Üçüncü mesele de, TSK'nın profesyonel kadrolarının ve özellikle yüksek komuta kademesinin, Ergenekon sanıklarının zihniyetine sahip çıktığının daha açık bir şekilde ortaya çıkması olmuştur.

Dördüncü mesele, Milli Savunma Bakanı'nın, Başbakan'ın ve Cumhurbaşkanı'nın şerh koydukları kararları icraata sokarak, hukuk dışı tasfiye kararlarına ortak olmalarıdır.

Daha ne diyebiliriz? Hukuksuzluk başka nasıl dillendirebilir? Bütün dünya ordularında dindarlık teşvik edilip, her dinin yeterli sayıda din görevlisi istihdam edilirken, bizim ordumuzda bunun tehdit olarak algılanmasının garipliğini daha başka türlü nasıl anlatabiliriz?

YAŞ'nın elinden bu yetki alınarak, kararları yargı denetimine açılmalıdır.

ZAMAN              

YAZIYA YORUM KAT