1. YAZARLAR

  2. Rasim Ozan Kütahyalı

  3. Asker kucağına oturtulmak
Rasim Ozan Kütahyalı

Rasim Ozan Kütahyalı

Yazarın Tüm Yazıları >

Asker kucağına oturtulmak

14 Mayıs 2011 Cumartesi 15:49A+A-

Çok temel bir gerçeği büyük harflerle vurgulayarak yazımıza başlayalım: TÜRK ASKERÎ VESAYET REJİMİ DİNDARLARIN TAM DESTEĞİ VE ÖNCÜLÜĞÜ OLMAKSIZIN DE-Ğİ-ŞE-MEZ... Aslında bu ülkenin liberalleri, özgürlükçü-solcuları, Kürtleri ve gayrımüslimleri bu gerçeğin –kâğıt üzerinde-farkında belli süredir. Bu bilgi onlar için yeni değil, fakat bazen politik analiz yaparken yine eski alışkanlıklarla steril ve hijyenik laflar edilebiliyor...

Liberal ve sol aydınlar bilmeli ki bugün askerî vesayet rejimini karşısına alan dindar güçler her şeyden çok içinden çıktıkları camiaya bu rejim tarafından yedirilmiş zehirleri temizlemekle uğraşıyorlar. Bu iş öyle çok kolay da değil... İslami kesim açısından klasik ulusalcı/ laikçi/ kemalist blokla mücadele etmek işin kolay kısmı, o konuda zaten bu toplumsal çevrenin bir ön-teyakkuzu var fakat MHP tipi milliyetçi/ muhafazakârlıkla ya da Misyoner/ Hıristiyan/ Yahudi düşmanlığı bağlantısıyla askerin kucağına oturttuğu ve yönlendirdiği kimi “İslami” akımlarla/ tarikatlarla uğraşmak o kadar kolay değil... Çünkü bu akımlar İslami kesimi kendi diliyle, kendi söylemiyle, kendi lügatiyle içeriden vurmaya ve zehirlemeye çalışıyor. Dindar yurttaşların zihnini bulandırma ve bu bulanıklıktan hareketle onları askerî rejimin kucağına oturtmaya çalışıyor... Ve bu konuda başarılı olma, yani dindarları ketenpereye getirme olasılığı da hiç yok değil çünkü onyıllardır İslami kesimin zihinsel zemini de nasyonalizm ve zenofobi zehirleriyle epey kirletildi... İşte AK Parti ve Fethullah Gülen Hareketi’nin elitleri askerî vesayet rejimi tarafından sistemli olarak kirletilen bu zemini temizlemeye ya da kendi deyimleriyle aslına döndürmeye gayret ediyor... Bu zor ama Türkiye’nin geleceği için de bir o kadar hayati mücadeleyi liberallerin ve özgürlükçü-solcuların iyi anlaması gerekiyor... Liberaller ve özgürlükçü-solcular İslami kesim içindeki bu sancılı değişimi anlamazlarsa steril ve hijyenik analiz yapmaya devam ederler, bu içi boş analizlerin de Türkiye’nin değişimi yolunda hiçbir anlam ve önemi olmaz, dahası bu değişime katkıları da olmaz... Dindarların geniş desteği olmazsa özgürlükçü ve demokrat tezler ve düşünceler bu ülkede marjinal kalmak durumunda kalır, hiçbir anlam ifade etmez. Kürtlerin de, Alevilerin de, gayrımüslimlerin de özgürleşme sorunları aşılamaz... Öte yandan dindarlar da özgürlükçü-demokrat politikalar yerine daha sağcı/devletçi politikalara yönelirlerse yeniden bu ülke ASKER KUCAĞINA OTURTULUR. O sebeple Türkiye’nin özgürlükçü ve demokrat dönüşümü gerçekten isteniyorsa bu tablo hiç kimse tarafından unutulmamalıdır diye düşünüyorum...

Bizim gazete daha çok liberal ve solcu okurlarca okunduğu için onlara hitap eden birkaç örnek vereyim... Mesela geçenlerde bir garip ama hiç de etkisiz olmayan “dini cemaat”in başındaki bir adam Fethullah Gülen Hareketi’yle ilgili bazı sözler etti. Dedi ki ”Bunların televizyonundaki dizileri izlemek haramdır, bunları izleyen gâvur olur. Geçenlerde baktım, bir küçük çocuk gâvur komşusu ölmüş diye üzülüyor. Sonra başörtülü annesine gidiyor, ‘Anne, komşumuz çok iyi insandı ama Müslüman değil, o cennete gidemeyecek mi’ diye soruyor, başörtülü annesi de ‘Allah hiçbir iyiliği karşılıksız bırakmaz yavrum’ diyor. Bu ne rezalet! Bu dizileri izleyeceğinize dansöz izleyin daha iyi...”

Bu sembolik örnek aslında İslami kesimin değişimine ilişkin çok şey anlatıyor... Bir yanda TV’leriyle, radyolarıyla, yayın faaliyetleriyle Türkiye’nin dindarlarına tüm insanlığı kuşatıcı evrensel İslami düşünce ve tasavvuru aşılamak isteyen, devletin dindarlar üzerinde yarattığı nasyonalist/ Hristiyan-Yahudi düşmanı/zenofobik etkileri içeriden ve yerli bir dil ve yöntemle silmek isteyen bir zihniyet var... Öte yandan yine “İslam” adına hareket eden, İslam dili ve lügati üzerinden konuşan ama askerî vesayet rejiminin istediği devletçi/ milliyetçi/ Hristiyan-Yahudi düşmanı dindar modelini muhafaza etmek isteyen bir zihniyet var... Bu kavga, aynı toplumsal zemin üzerinden süren bir kavga... Bu kavgada hariçten olan Batılı/modern söylemle konuşan liberal ve solcu aydınların sözlerinin pek bir önemi yok. Dahası eğer mesele askerî vesayetle/ kemalizmle/ nasyonalizmle mücadeleyse bu yerli/İslami duyarlılık üzerinden verilen mücadelenin çok çok daha fazla anlam ve önemi var... Taraf gazetesi olarak bizlerin de bunu iyi anlaması gerekiyor, hatta bu durumu en iyi biz anlamalıyız...

Aynı şey AKP’ye yönelen “MHP’lileşme” eleştirileri bağlamında da geçerli... Olaya derin ve geniş bir boyutla bakmak bizi Batılı steril ve hijyenik analizlerden kurtaracaktır. O konuyu başka bir yazıda işleyeceğim... Unutmamalıyız ki liberaller ve solcular ne yaparlarsa yapsınlar Kürtleri fırınlarda yakmış, sokak ortasında binlerce insanı öldürtmüş apoletli psikopatlara dokunulmasını sağlayamazdı... Bu psikopatlara dokunulabilmesini sağlayan dindarların öncülüğündeki ittifak dağılırsa da bu sefer askerî vesayet bizleri kucağına oturtmaz, direkt kazığa oturtur...

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT