1. YAZARLAR

  2. Stephen M. Walt

  3. Amerikalılar direnişi gayet iyi tanır
Stephen M. Walt

Stephen M. Walt

Yazarın Tüm Yazıları >

Amerikalılar direnişi gayet iyi tanır

30 Kasım 2009 Pazartesi 17:47A+A-

Amerikalıların işgal ettikleri ülkelerde niçin özgürleştirici olarak karşılanmadıklarını anlamaları için kendi İç Savaş tarihleri hakkında biraz okuma yapmaları yeterli. İşgal her zaman direniş üretir çünkü hükmettiği nüfusa karşı aşağılayıcı, yıkıcı, keyfi ve bazen dehşet verici davranır.

Daha makul bir ABD dış politikası geliştirmenin önündeki birçok engelden biri, askeri işgallerin niye bu kadar çok nefret, hınç ve direniş ürettiğini ve işgal bataklıklarına saplanmaktan kaçınmak için niye kırk fırın ekmek yememiz gerektiğini anlamakta başarısız olmamız. Özellikle de pek az gerçek stratejik değeri bulunan bölgelerde bedeli ağır işgallere kalkışmak, aslında düşmanlarınızın yapmasını umut edeceğiniz bir şey. 1990’ların başında hoş karşılanmadığımızı anlamadan Somali’ye sürüklendik; kurtarıcılar gibi karşılanacağımızı sanarak Irak’ı işgal ettik ve birçok Afgan’ın varlığımıza niye öfkelendiğini, bazılarının bize karşı niçin silaha sarılmaya yöneldiğini hâlâ tam olarak anlamış değiliz.

Tarih örnekle dolup taşıyor

Amerika bu konuda yalnız sayılmaz: Britanya’nın 1. Dünya Savaşı sonrası Irak işgali sert bir karşı çıkışı tetikledi ve manda yönetimindeki Filistin’de bulunan Britanya güçleri de en nihayetinde hem Arapların hem Siyonistlerin direnişiyle karşılaştı. Cezayir, Suriye, Lübnan ve Hindiçin’deki Fransız hâkimiyeti sert direniş hareketleri doğurdu ve Rusya iki asrı aşkın süredir Çeçen isyancılarla savaşıyor. Güney Lübnan’daki Şii nüfus 1982 İsrail işgalini ilk başta memnuniyetle karşıladı, fakat İsrail güçleri halka kötü davrandı ve çok uzun kaldı, bu da doğrudan doğruya Hizbullah’ın kurulmasına yol açtı. İsrailliler 1987’deki Birinci İntifada’yla da şaşkınlığa düştü, oysa Batı Şeria’da müşfik bir işgal yürüttüklerini ve oradaki Filis-tinlilerin ilelebet İsrail ordusu tarafından yönetilmeye razı olacağını sanıyorlardı.

Askeri işgal direniş üretir, çünkü hükmettiği nüfusa karşı aşağılayıcı, yıkıcı, keyfi ve bazen dehşet verici davranır; işgalci güç öyle veya böyle iyicil amaçlarla hareket etse bile böyledir bu. Olur da kaba ve tacizkâr bir polisin radarına yakalanırsanız veya sınırı geçerken özel bir dikkatle kenara ayrılırsanız, bunun ne anlama geldiğine dair aşağı yukarı bir fikriniz vardır. Görevli şahsın insafına kalmışsınızdır ve haliyle iyi silahlanmış olan görevli size pekâlâ ne isterse yapabilir. En ufak bir itiraz çabası işleri sadece daha kötü hale getirecektir (bazı durumlarda gözaltına alınacak, dövülecek veya daha kötüsüne maruz kalacaksınızdır), o yüzden öfkenizi bastırır ve katlanırsınız.

Şimdi bunun ülke içinde, işgalcilerin hiçbirinin dilinizi konuşmadığı bir kontrol noktasında saatlerce bekledikten sonra başınıza geldiğini ve dahası bunu her gün yaşadığınızı tahayyül edin. Ve işgalci gücün masum insanları sık sık yanlışlıkla öldürdüğünü, ayrım gözetmeyen güç kullanımının başka biçimlerine başvurduğunu ve üstelik bütün bunları yerel adetlere ve hassasiyetlere fazla aldırış etmeden yaptığını düşünün. Bu durum çok uzun süre devam ederse, yerel nüfusun bazı üyeleri karşılık vermenin yollarını aramaya başlayacaktır. Hatta belki bazıları bomba yüklü yelekler giymeye, patlayıcı yüklü bir kamyonla bir yerlere girmeye ve kendini feda etmeye karar verecektir.

‘Yanki nefreti’ hâlâ devam ediyor

Arada bir Amerikalıların bu fenomeni anlamadığından, çünkü ABD’nin hiç işgal edilmediğinden dem vurulur. Fakat bu katiyen doğru değil. İç Savaş sonrasında ‘yabancı bir ordu’ eski devletler birliğini işgal etti ve beyaz güneylilerin çoğunun nefret ettiği yeni bir düzen dayattı. 1867’nin ilk Yeniden İnşa Yasası güney eyaletlerinin büyük kısmını resmi askeri kontrol altına soktu, yeni eyalet anayasalarının yazılmasına nezaret etti ve eski kölelere serbestlik ve siyasi güç vermeye çalıştı. Ayrıca güneyi ekonomik olarak yeniden inşa etmeye girişti, fakat bu çaba yolsuzluk nedeniyle bir yere varmadı. Tanıdık geliyor mu? Hedefler ne kadar alkışlanabilir olursa olsun, sonuçları tam da bekleneceği gibiydi. Kuzey işgali nihayetinde Klu Klux Klan’ın, Beyazlar Birliği’nin, Kırmızı Gömleklerin ve diğer asi grupların şiddetli direnişini tetikledi; böylece başlayan süreç Yeniden İnşa’yı bitirdi ve 20. asrın ikinci yarısına dek süren Jim Crow sisteminin yolunu açtı.

Derin bir hınç hissiyatının ne kadar uzun sürdüğünü de unutmamalıyız. Bu meseleyi geçenlerde tanınmış bir Amerikalı gazeteciyle tartışıyordum. Güney’de doğup büyüyen gazeteci İç Savaş’ın sona ermesinin üzerinden bir asır geçtiğini, fakat hâlâ Yankilerin yaptıklarına duyulan kalıcı nefreti ifade eden şarkıların öğretildiğini anlattı. Eski bir Konfederasyon subayı tarafından yazılan ve ilkin 1914’te yayımlanan benzer bir şarkının (‘Ben Yaşlı bir Asiyim’) birkaç dörtlüğü şöyle:

Yanki milletinden nefret ediyorum ve yaptıkları her şeyden / Nefret ediyorum Bağımsızlık Bildirisi’nden / Şanlı birlikten de nefret ediyorum, bizim kanımızla ıslak / Çizgili bayraklarından da nefret ediyorum, elimden geldiğince savaştım onunla / Güney çölünde üst üste yatıyor üç yüz bin Yanki / Bizi fethetmeden önce onlar, hallettik üç yüz binini / Güney ateşi öldürdü onları, Güney çeliği ve mermisi / İsterdim ki üç milyon yatsın o çölde, ölsün hepsi, Yakın döneme ait (1974) daha az şiirsel bir örneği de şöyle:

Duydum ki Bay Young o kadına söylüyormuş şarkı / Duydum ki yaşlı Neil yatırmış o kadını yere / Umarım ki Neil Young hatırlar / Güneyli bir erkek takmaz onu hiçbir kere.

Kontrol noktasında vakit geçirin

İşte savaşın ve uzun süren işgalin bir topluma yaptığı şey bu: Bir asır devam edebilen bir nefret ve hınç üretimi.

‘Lincoln’ün partisi’ne duyulan nefret, Güney’i on yıllarca Demokrat kalesi kıldı ve buranın siyasi karakteri iç savaştan yaklaşık bir buçuk asır sonra, bugün bile çok farklı. Ve unutmayın ki, Irak ve Afganistan’daki mevcut varlığımızdan farklı olarak, Kuzey’in işgalci güçleri işgal ettikleriyle aynı dili konuşuyordu ve savaştan önce aynı ülkenin parçasıydı; hatta bazı durumlarda kuzeyle güney arasında güçlü aile bağları vardı. Ancak savaştaki yenilgi ve askeri işgal uzun yıllar bir bölünme kaynağı olarak varlığını sürdürdü.

Velhasıl askeri işgalin neden bu kadar zehirli bir olduğunu ve genellikle neden başarısızlığa uğradığını anlamak için sosyolog, siyasetbilimci, sömürge dönemi tarihçisi ya da yabancı kültürler uzmanı falan olmanız gerekmiyor. Bir Amerikalı’ysanız, Yeniden İnşa’yla ilgili biraz okuma yapmanız ve etkilerinin nesiller boyu nasıl devam ettiği üzerine kafa yormanız yeter. Bu yeterli gelmezse, halen işgal yaşayan bir toplumu gidip görün ve birkaç kontrol noktasında biraz zaman geçirin. Belki ondan sonra yerel halkın işgalcileri neden iyiliksever olarak görmediğini ve sık sık sanılanın tersine, minettar falan da kalmadığını anlarsınız. (23 Kasım 2009)

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT