1. YAZARLAR

  2. H. Gökhan Özgün

  3. Akıl sağlığım için bir yazı
H. Gökhan Özgün

H. Gökhan Özgün

Yazarın Tüm Yazıları >

Akıl sağlığım için bir yazı

15 Eylül 2008 Pazartesi 15:45A+A-

Herkesin bir cinnet noktası vardır. Kafanızı duvara vurmak, her şeyden önce kendi kafanızı parçalamak istediğiniz nokta. Ondan sonrası zaten meçhuldür. İnsanları o noktaya getirmek istemezsiniz. Hele hele göz göre göre getirmek, hiç istemezsiniz.

 

Cinnet, yüzde yüz çaresizlik hissidir. Sonsuz bir beyhudeliğin bütün varlığınızı ele geçiriverdiği o vahim andır. Birden soluğunuz kesilir ve varlığınız tek bir büyük çırpınış haline gelir.

 

Beni cinnetin sınırına getiren, aptal yerine konmaktır. Alenen, ve aceleyle, ve oldu bittiyle, aptal yerine konmak. Derken, beni aptal yerine koyan üçkâğıtçı, tezgâhını toplayıp ben gık bile diyemeden oracıktan ayrılır. Toz olur. Sonra vur kafanı duvara oğlum. Vur.

 

Ama bu kez, tezgâh toz olmadan davranmalıyım. Kendimi kendimden korumalıyım.

 

Şu Aydın Doğan-Tayyip Erdoğan meselesinde, tiksinti verici pişkinlikte bir nokta var ki, beni cinnetin eşiğine getiriyor.

 

İşte size o nokta. Şimdi okuyacaklarınız Aydın Doğan’ın Erdoğan’a hitaben sözleri.

 

“Genç yaşında başbakan oldun. Başarılısın da. Ülkede güzel şeyler yaptın. Bırak bizimle uğraşmayı da Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne götür. Biz de sana yardımcı olalım, elimizden geleni yapalım. Gel Türkiye’nin ekonomik meselelerini çözmek için ne gerekiyorsa yapalım. Yalan yanlış iftira ne varsa, düzeltmeye amadeyiz. Ama tehditle, şantajla, baskıyla olmaz. Bunun adı demokrasi değil. Tayyip Bey de demokrasiyi içine sindirsin.”

 

Olabilir. Söyler. Söylesin.

 

Ama bu sözler alıntılanıyor. Hem de nerelerde... Bir sabah aniden, tıpkı Malezya gibi, bu sözler bir ‘referans’ teşkil ediyor. Bir demokratlık referansı. Bir ‘iyi niyet’ referansı. Halbuki bu sözlerin sözde bir anlamı olsa bile, hiçbir referansı yoktur. Referansı sıfırdır.

 

Aydın Doğan Türkiye’nin AB lokomotifi oluveriyor mu birden? Oluveriyor. Geçmiş olsun.

 

Demek biz tam anlamadık. Meğer yiğit Avrupa Birlikçi Aydın Doğan’ın en büyük muhalifi Ertuğrul Özkök ve Türkiye Türklerindir gazetesiymiş.

 

Ya da daha fenası, su katılmamış aptalız, belki de bu gazete AB sürecinin dinamitçisi değil, tam tersine öncüsüymüş. Yani, hiç ama hiç bir şey anlamamışız.

 

İşte böyle anlarda benden büyük servet düşmanı olamaz. Paran mı var kardeşim? Ayrıcalıklar senin, lüks senin, güç senin. Güle güle harca.

 

Ama sana bunlar yetmiyor di mi? Beni ve benim gibi sıradan insanları sıfırlamak istiyorsun. Hiçlemek istiyorsun. Yok etmek istiyorsun. Hatta o da yetmiyor. Ebleh yerine koymak ve sonra pişkin pişkin sırıtmak istiyorsun.

 

Sayın Aydın Doğan, bütün samimiyetimle söylüyorum. Allahaşkına senin için de bir şeylerin bedeli olsun. Bu kadar bedavacı olma.

 

Hem ‘yayın organlarından’ iki sene boyunca ‘su katılmamış’ AB sabotajcılığı yapacaksın, Kıbrıs’tan Kürt meselesine, Ergenekon’dan şeriat tehlikesine, karpuz seçer gibi cumhurbaşkanı seçmekten, genç kız anket defteri kıvamında kapatma davasına, sonra bir günde, birkaç minnet borçlu kalemle ve bir paragrafla en büyük AB ve demokrasi önderi sen olacaksın.

 

Olmayıver. Bu kadar kolay olmayıver. Bir kez olsun bir bedel öde. Böyle şeylerin fiyatı yoktur. Bedeli vardır.

 

Benim senin paranda gözüm yok. Benim kendime göre büyük fedakârlıklarla, ‘Türkiye gerçeklerinden’ uzak tutmayı başardığım akıl sağlığımda senin niye gözün var?

 

Niye benim aklımı, irademi, mücadelemi de bir kalemde servetine katmak istiyorsun?

 

Niye bu kadar açgözlüsün?

 

Niye benim emeğimi, sıkıntımı, cebelleşmemi çalmak istiyorsun? Niye her şey ama her şey senin olsun istiyorsun?

 

Daha önce de söyledim. Senin için hiçbir şeyin değeri yok, fiyatı var. Avrupa Birliği’nin de bir değeri yok, bir fiyatı var. Demokrasinin de bir değeri yok, bir fiyatı var.

 

Bunlar senin için ‘feasible’ olduğunda desteklersin. ‘Feasible’ olmayınca desteklemezsin. Avrupa’yı ancak köprüden ayrıcalıklarınla birlikte geçersen, istersin.

 

‘Beyaz Türk’ beyazlığından zerre kaybetmeden AB’ye girmek istiyor. Bu hakikat, AB’nin önündeki en büyük engel. Sen ve senin gibiler AB’nin önündeki tartışmasız en büyük engelsiniz.

 

Bu, normaldir. En azından ben bunun normal olduğunu düşünüyorum. Hatta, bu durumu gayet ‘insani’ buluyorum.

 

Normal ve insani olmayan, senin ne yardan ne serden geçmen. Maddi manevi her pozisyona talip olman. Ve kelli felli adamları bu pişkin, şişkin ihtirasa alet etmen. Onların itibarını da üç kuruşa düşürmen. Hayatının merkezine ‘feasibility’ koymamış insanları, bütün imkânlarını kullanarak aptal yerine koyman. Koydurtman .

 

Bunu yapma lütfen. Burada dur. Hakiki ol. Hakikati sulandırma. En büyük iyi niyetimle rica ediyorum.

 

Sahip olduklarının yanında istediğim çok bir şey değil. Gerçekten değil.

 

Bu boş ve ‘boşuna’ yazıyı gerçekten kendi akıl sağlığım için yazdım. Okurdan özür dilerim.

 

TARAF

YAZIYA YORUM KAT