1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Aile Davası: Nasıl Kurulur ve Korunur?
Aile Davası: Nasıl Kurulur ve Korunur?

Aile Davası: Nasıl Kurulur ve Korunur?

Yaşar Değirmenci, son zamanlarda merkezinde aile kurumunun bulunduğu tartışma ve düzenlemeleri değerlendirdiği yazısında ailenin öneminden bahsediyor.

17 Aralık 2018 Pazartesi 10:43A+A-

Yaşar Değirmenci’nin Yeni Akit’te yayımlanan konuyla alakalı yazısı (16 Aralık 2018) şöyle:

Aile Dâvâmız Nerede?

Ailenin dağılması sonuçtur. Bu sonucu doğuran sebepler üzerinde çok ciddi düşünmek, tahlil etmek gerekir. Bu konuda idarecilerin çok büyük sorumluluğu bulunmaktadır. Özellikle de aileden sorumlu bakanlığın. Ailenin dağılmasından sonra kadının korunması önemli ama yetersizdir. Erkeğin ve çocukların da korunması gündeme alınmalıdır. Daha önemlisi de aile dağıldıktan sonra yol göstermek, hatta ailenin dağılmasına sebep olacak yollar göstermek, yardım etmek yerine, elimizde kalmış en son ve en güçlü sosyal yapımız olan ailenin devamını sağlayacak, aile bireylerinin mutluluğunu temin edecek politikaların üretilmesi esas ve öncelikli olmalıdır. Aile fertlerinin mutluluğu cemiyetin mutluluğu demektir. Aile ve toplumun temelini oluşturan her türlü değerin yozlaştırılması üzerinden reyting elde eden, evde kadınları TV başında esir alıp kukla haline getiren gündüz kuşağı ve benzeri programlara gereken takip ve kontrol yapılmalı. Değerlerimizi bombalayan ‘gündüz kuşağı’ ve benzeri programları yaşattığı facialar yüzünden toplum olarak da cezalandırılmalı.

Ölçü ve değer farklılıkları ortadan kalkınca değerler de koparılmış ve dağılmış oluyor. İnsanlar artık ipi kopmuş tespih taneleri gibi, eğilimlerine göre etrafa saçılıyor, bundan en çok etkilenen kurum da tabii ki aile oluyor. Şu hadis bir şamar gibi bizi kendimize getirmeli.

“Siz öncekileri adım adım, karış karış izleyeceksiniz. Hatta onlar gidip bir keler deliğine girseler siz de oraya gireceksiniz. Yahudileri ve Hıristiyanları mı kastediyorsun, ey Allah’ın Resulü, dediler. Tabi, başka kim olacak” buyurdu.

Eşler ve çocuklar birbirine ‘mülkiyet bağı’ ile değil, ‘emanet şuuru’ ile bağlıdır. Canların yegane sahibi olan Allah, bizi buluşturarak birbirine emanet etmiştir.O halde eşimize ve çocuklarımıza karşı sorumsuzca, dilediğimiz gibi davranmaya hakkımız yoktur. Allah’ın emanetini gözü gibi korumayan, hırpalayan, zedeleyen, suiistimal edenler, gün gelip emanetin sahibine hesap vereceğini unutanlar ‘aile davası’na ihanet etmiş olmazlar mı?

Her gün vak’ayı âdiye haline gelen ölmeler, öldürmeler aile vahşet ve katliamları bireysel, toplumsal ve kamu huzurun da katliamı değil mi?

Aile fertleri yük, ayak bağı, masraf kapısı yahut dert kapısı olarak görülür, aile içinde sağlıklı ve huzurlu bir iletişim için emek verilmezse; ailede büyük-küçük, kadın-erkek herkes birbirini tanımak ve anlamak için vakit ayırmazsa; şartları düzeltmek ve problemler üzerinde konuşmak yerine günü kurtarmak ve kaçmak tercih edilirse aile huzuru olur mu?

Sonuçta insanlar yalnızlaşır, yabancılaşır, uzaklaşır ve mutsuzlaşır.

Eşimizle çocuklarımızla, anne babamızla geçinmek; iş ortamında, okulda, insan ilişkilerimizde bir başkasına nazik, zarif, geçimli ve sabırlı davranmaktan daha zordur. Bu sebepledir ki Peygamber Efendimiz “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır” buyurmuşlardır. Başka bir hadiste de “Sizin en hayırlınız kendisi iyi geçinen ve kendisiyle de geçinilendir” buyurur.

Aile bütünlüğünün korunması, ancak aileye değer ve emek vermekle, ailesine zaman ayırmakla mümkündür. İnsan kimi zaman eşi ile geçinmekte zorlanır. Kimi zaman eşini kaybettiğinde bir ailenin yükünü tek başına omuzlar. İyi bir evlat yetiştirmek uğruna ömür boyu gayret gösterir. Sabretmesi ve şükretmesi gereken amellerle dopdolu bir imtihan dünyasında olduğumuzu unutmayacağız. Mümin olarak sabreden ve şükredenlerin yerinin Cennet olduğunu da. Sonuçta insan şu âyeti ikaz şırıngası olarak görmeli. “Siz ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakınlarınızı yakıtı insanlar ve taşlar olan tarifsiz bir ateşten koruyunuz!” Aile bireyleri, olanca zorluğuna rağmen, hayat imtihanında ailesini ihmal etmemeli, mutluluğu dışarıda değil, evinde/yuvasında aramalıdır.

Modern hayatın içinde yaşayıp giderken bizi hakikatten uzaklaştıran, ilk anda fark etmediğimiz birçok yanlış tercih var. İdeolojiler, siyasi farklılıklar, reklamlar, zihin mühendisleri. İnsanlık tarihinde eşi benzeri olmayan zamanları yaşıyoruz. İki yüz yıldan bu yana önce erkekleri, sonra kadınları büyük ölçüde evden kopararak çalışma hayatına katan, son yıllarda iyice artan ve hâlâ bütün hızıyla devam eden devasa bir değişim sürecinin içindeyiz. Kadınlarla erkeklerin ev dışında çalışmalarını şart olarak sunan, aile üyelerini ev dışında bir hayata zorlayan, özgürlükleri alabildiğine teşvik eden, (helâl mi-haram mı, meşru mu-gayri meşru mu sorularını sordurtmayan) aile değerlerini ve akrabalığı önemsemeyen bu yapıyla aile, toplum huzur bulur mu?

Aile huzursuzluklarına sebep olan ‘Kadın mı erkekten, erkek mi kadından üstündür?’ çok sorulup tartışılan bu sorunun hiçbir manası yoktur. Zira onlar zevc’dirler. Zevc, Kur’ani bir kavramdır ve anlamı aynı zamanda vahyin inşa etmek istediği aile tasavvurunu da yansıtır. Âyette kullanılan kelime de budur. Zevc’in en güzel tarifi ‘biri diğerinin yerini tutmayan ve birbirini bütünleyen iki unsudan her biri’dir. ‘Bir çift ayakkabının teki’ örneği bunu açıklar. Bu durumda yukarıdaki sorunun ‘Sağ ayak mı soldan, sol ayak mı sağdan üstündür?’ veya ‘Sağ ayakkabı mı soldan, sol ayakkabı mı sağdan üstündür?’ sorusundan farkı yoktur. Tabi ki aynı şey ‘eşitlik’ tartışması için de geçerlidir. ‘Eşitse, sağ ayakkabıyı sol ayağa, sol ayakkabıyı sağ ayağa giy!’ diyen haklı çıkacaktır. Bu hem ayağa, hem de ayakkabıya zulümdür. Bunlar ‘eş’tirler. Bazı eşleri eşitleme ve aynı kılma çabası, eşleri eşitlemez ve aynı kılmaz. Kur’an’ın tarifini yaptığı ev esasen bir “şahsiyet okulu” hükmündedir. Aile, bu okulun hem öğrencisi hem öğretmenidir. Böylesi bir ev cennetin dünyadaki şubesi olmayı hak etmiş demektir. Cennetin dünyadaki şubesi olmayı hak etmemiş bir ev, cehennemin dünyadaki şubesi olmaya adaydır. İman eden herkesi ailesini cehennemden korumaya çağıran şu âyet, aslında evi cehennemin dünyadaki şubesi olmaktan koruma çağrısıdır: “Siz ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan tarifsiz bir ateşten koruyunuz!” (66:6) Allah Rasulü, şu hadisiyle bu âyeti şerh eder gibidir: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden sorumlusunuz.” (Buhari ve Müslim).

Cennet kadınların değil anaların ayakları altındadır. Ailesiz anne olunamayacağını da unutmayalım. Ne gariptir ki vahyin inşa ettiği zihnin yücelttiği analık, modern zamanların inşa ettiği zihinlerce aşağılanmaktadır. Bu aşağılama sonucunda bebeğin yerini köpek, evin yerini pansiyon, nikâhın yerini birliktelik, hayrın yerini haz almaktadır. Durum bu seviyede kalmayıp, dünyevileşme ve hazzın büyüsü ile ‘karı ile kocanın arası ayrılmakta’dır. Bu ayrılma ‘aile kopması ve çökmesi’dir. Vahyin ilk inşa ettiği kişi onun ilk muhatabı olan Rasulullah idi. O bu modelleri kendi hayatına uyarladı ve kendisi de tıpkı Hz. İbrahim ve ailesi gibi bir model (usvetun) olarak gösterildi. O sadece örnek şahsiyet olarak değil, örnek aile olarak da mü’minlerin modeli idi. Belki, tecrübeli bir koca ve baba olduktan sonra risalete muhatap kılınmasının altında yatan hikmet de buydu. Hz. Muhammed aleyhisselam, sadece bir koca ve baba olarak değil, bir yeğen, bir damat, bir kayınpeder, bir dede konumunda ve akrabalığın daha birçok alanında örneklik etti. Ailesini örnek bir aile olarak yetiştirdi ve bu örnekliği de gelecek nesillerin istifadesine açmaktan kaçınmadı. Bu yüzden onun aile hayatını kendi ailemizin hayatından daha ayrıntılı bilme bahtiyarlığına eriştik.

Aile, huzur ve saadet ortamıdır. Hayatın hengâmesi içerisinde bunalan aile fertleri bu ortamda teskin olur. Fedakârlık, vefakârlık, anlayış ve ilginin hâkim olduğu aile sığınılacak bir liman olur. Bu değerlerden yoksun ve mahrum bırakılmış bir aile ise fertleri için ağır bir yükten ibarettir. Aynı evde yaşayan fakat aynı duyguları paylaşamayanlardan oluşan nice aileler vardır. Önemi ve değeri kavranamadığı için aileler heba edilmektedir. Bir ömrü paylaşmak, cana can olmak vaadiyle kurulan yuvaların sevgisizlik, sadakatsizlik, merhametsizlik ve basit sebeplerden dolayı yıkılması her birimizi derinden yaralamaktadır.

Unutulmamalıdır ki, bizler ailemize sahip çıkarsak ailemiz de bize sahip çıkar.Ailemizi korursak ailemiz de bizi korur. Ailemiz, bize emanettir ve emaneti korumak müminlerin bir niteliğidir. Öyleyse sorumluluklarımızı hiçbir zaman unutmayalım. Dualarla kurduğumuz yuvalarımız için şu duayı dilimizden düşürmeyelim:

“Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.”

 

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

1 Yorum