1. HABERLER

  2. KİTAP

  3. Adını Unutan Ülke
Adını Unutan Ülke

Adını Unutan Ülke

Everest Yayınlarından çıkan Sevan Nişanyan’ın Adını Unutan Ülke kitabını Haksöz Haber için Asım Öz değerlendirdi

13 Haziran 2010 Pazar 23:06A+A-

Adını Unutan Ülke

Hakkı Devrim'in "Birliğimizi, bütünlüğümüzü, hareket noktası ve ne idüğü belirsiz soy sop tefrikasında aramaktansa, hangi coğrafyanın ve iklimin insanları olduğumuzu öğrenmeliyiz.

Bizi geçmiş gerçeğimize ulaştıracak yol bu. Ve bizim geleceğimizin temelinde de tarih diye bildiğimiz iklim ve coğrafya şartları, gerçekleri var.

– Kimsin diye değil, daha önce nerelisin diye sorar ya bizim insanımız. Gözünüzü gönlünüzü açıp bakıp görün ki yerden göğe kadar haklıymış!

Vatan, pekâlâ ırktan önce gelirmiş. Bize lazım olan da bu gerçeği sahiplenebilmektedir!" ifadeleri ile başlayan Sevan Nişanyan'ın Adını Unutan Ülke kitabında Türkiye'de adı değiştirilen 15 bin 250 yerleşim biriminin yeni ve eski adları yer alıyor. Ermenice, Kürtçe, Rumca, Süryanice, Lazca, Gürcüce, Arapça, kökeni belirsiz dillere ait ve hatta Türkçe köy ve kasaba isminin yirminci yüzyıl sonunda hangi isimleri aldığını gösteriyor. Nişanyan bu sözlük için 1928 tarihli 'Son Teşkilatı Mülkiyeye Göre Köylerimizin Adları' yayını, 1946 tarihli 'Meskun Yerler Kılavuzu' ve 1968 tarihli 'Köylerimiz' yayınından yararlandığını belirtiyor. Daha geniş bir çalışmanın dar ama en somut bir hali bu çalışma. Tabi, bu yetersiz bir çalışma. Kitapta 15 bin yer adı var. İnternet ortamında ise bu adlar 45 bine kadar ulaşıyor. "Artık internetten bakılıyor sözlüğe" düşüncesi sözlük hazırlayıcılarını da etkiliyor. Bu noktada İbrahim Sediyani'nin Adını Arayan Coğrafya kitabıyla ad benzerliğinin ötesinde özellikle Sediyani'nin kitabının ikinci bölümünü oluşturan "Yurtta Asimilasyon"la paralel bir kitap Sevan Nişanyan'ın kitabı.

Keyfice Uygulamalar

Milliyetçilik yer ile dil arasında varlık kazanan bir siyasi söylem olduğu için bu öğreti mekânın politik olarak yeniden kurgulanması sürecinde ad değiştirme siyasetine özel bir önem atfeder. Cumhuriyet Türkiye'sinin öncesine de uzanan bu siyasetler Cumhuriyet döneminde daha da derinleştirilmiştir. Bunda vatan olarak belirlenen yerin sınırlarının belirginleşmesi de etkili olmuştur. Türkiye ile benzer bir ulus-devlet inşası yaşamış komşu devletlerde böyle bir isimlendirme çabası vardır. Bu siyaseti başlatan Yunanistan'dır. Bağımsızlıktan sonra topraklarını Yunanlılaştırma düşüncesinin bir sonucudur. Ama Türkiye'de yapılanlarla temel bir fark var olduğunun da farkındadır Nişanyan: "Yunanistan en azından şunu iddia ediyor: 'Eski adları ihya ediyoruz. İşgal döneminde ortaya çıkan adları kaldırıp zaten Yunan olan adlara dönüyoruz' diyor. Oysa Türkiye'de cahil ve keyfi şekilde 10 binlerce uyduruk isim icad edildi. Bir örnek vereyim: 'Yeşil' kelimesi Türkçede yaygın değildir. 18. yüzyılda yaygınlaşmıştır. Köylü ağzında, 'gökçe' denir. Türkiye'de bine yakın yeşilli yer adı var: Yeşilyurt, Yeşiltepe, Yeşildere... Bunlar 1960'tan sonra konmuş isimlerdir. En komik şeylerden biri şu: 50'ye yakın 'Işıklar' isimli yer var. Biraz deşiyorsunuz: Bunların 30'unun ismi, Şıhlar. Bir genelgeyle bütün Şıhlar, Işıklar olmuş."

Adını Unutan Ülke yer adlarının siyasi kaygılarla biçimlendirilmesi sürecinde altı dalgadan bahsediyor: Osmanlı, İttihat ve Terakki, Cumhuriyet'in ilk yılları, Demokrat Parti, 27 Mayıs Darbesi ve 12 Eylül. İttihat Terakki öncesinde Abdülaziz ve Abdülhamid dönemindeki yer adlarının değiştirilmesi genel de padişahın vatanı kendi mülkü olarak görmesinden kaynaklı ad değiştirme siyasetinin sonucu olarak okunabilir. Hatta bu dönemdeki ad değiştirme siyasetinin bir benzeri Cumhuriyet'in ilk yıllarında uygulanmıştır. Hamidiye, İhsanihamid, Umranihamid, Eserihamid, Bünyanihamid adlarını anımsatırcasına Mustafakemalpaşa, Kemalpaşa, Gazipaşa, Kemaliye adlarının yaygınlaşması paralellikleri görmek bakımından oldukça önemli.

19. yy sonu ve 20. yy başında idari yapının zayıflamaya başlaması ve ulusçu hareketler imparatorluğun toplumsal yapısının yeniden sorgulanmasına neden oldu. Çokuluslu yapının harcı gevşemeye ve ardından dökülmeye başladı. Bu çalkantıların sonunda imparatorluk önemli topraklarını tebaasıyla birlikte kaybetti. Hükmünü sürdürebildiği topraklarda ise gayrimüslim vatandaşlarıyla organik bağlarını koruyamadı. İttihat ve Terakki bu çözülmenin ayyuka çıktığı dönemde yönetimde etkin konuma geldi. Yapının dağıldığının farkına varıp var olanı korumak üzere yeni bir harcı 'Türk Kimliği'ni ön plana çıkardı. Onlara göre Devlet-i Âli Türk unsurlara dayanmalıydı. Bu bilinç yenilgilerle daha da perçinlendi. Balkan yenilgisinin ardından İttihat Terakki yönetimi Rumca ve Bulgarca adların değiştirilmesi siyasetine ağırlık verir.1913 tarihli İskân-ı Muhacirin Nizamnamesi, savaş muhacirlerinin yerleştirileceği yerlerde Türkçe adların yaygınlaştırılmasını emreder. Bu çerçevede Trakya, Marmara, Ege ve Karadeniz'de isim değişiklikleri yapılır. Bursa'da Atranos Orhaneli, Mihaliç Karacabey, Bilecik'te Lefke Osmaneli, İzmir'de Ayasluk Selçuk, Muğla'da Meğri Fethiye bu süreçte yapılan değişikliklerden birkaçıdır. Trabzon'da isim değişikliği uygulamamış. Rize'de ise üç yüze yakın yerleşim biriminin adı 1913'te değiştirilmiştir. Nişanyan, Rize'de uygulanabilen değişikliğin Trabzon'da niçin uygulan(a)madığını ise açıklamıyor.

Cumhuriyetin İlk Yılları

Yer adlarının değiştirilmesi, Cumhuriyet'in ilk yıllarının radikal belleksizleştirme siyasetinin esaslı projesidir. Tamamen ideolojik çalışma üzerine kurulu, yeni bir tarih, yeni bir ulus ve yeni bir kimlik yaratma projesinin temel bir parçasıydı. Cumhuriyet'in ilk yıllarında yukarıda andığımız paralelliğin ötesinde İttihat Terakki dönemi uygulamaları ile çakışan değişiklikler de yaşanır. Bu iki husus dışında bu yılların ad değiştirme politikası hakkında Nişanyan şunları ifade ediyor: "Cumhuriyet'in ilk on yılının yer adları politikası sonraki dönemden oldukça farklıdır. Osmanlı hanedanını veya İslami kültürü anımsatan isimler dışında yer adlarına çok dokunulmadı. Buna karşılık yeni yaratılan çok sayıda kaza ve nahiyeye, merkez kasaba adı yerine,(belki Fransız Cumhuriyetindeki uygulamanın etkisiyle) bölgedeki bir akarsu, dağ veya ovanın adı verildi. Bu şekilde kasabalara aktarılan fiziki coğrafya adlarının birçoğu Türk kökenli değildir. Hatta eskiden Türkçe adı olduğu halde bu vesileyle yabancı kökenli idari ada kavuşan yerler de vardır.-Sakarya idari adına kavuşan Adapazarı, Ilgaz adını alan Koçhisar, Meriç adını alan Kavaklı/Büyükdoğanlı, Harşit olan Manastırbükü, Kelkit adını alan Çiftliköy gibi." Bu yıllardaki İslami olana mesafeyi anlamlandırmak bakımından Fransız siyaset bilimcisi Maurice Duverger'in görüşleri önemlidir. Duverger'e göre ''...Kemalist devrim, özü bakımından pragmatiktir. Ödevi, Ortadoğu uluslarının modernleşmelerini önleyen başlıca engele, yani İslamiyete karşı mücadele ederek, Türkiye'yi Batılaştırmak olmuştur."

Cumhuriyet'in ilk yıllarında Yunan işgalinden kurtulan bazı yerlerin Yunanca kökenli adları değiştirildi. Bu meyanda Kirmasti'ye Mustafakemalpaşa, Nif'e Kemalpaşa, Antalya'daki Selindi'ye Gazipaşa adları verildi. Aynı dönemde birçok Kemaliye ortaya çıktı. İstanbul'un Makriköy semtinin adı Bakırköy, Ayastefanos semtinin adı ise Yeşilköy olarak değiştirildi. İzmir'deki Punta ve Kordelya semtleri ise Alsancak ve Karşıyaka yapıldı.

"Somut olarak karşılaştığım bir gerçek var: Cumhuriyet'in ilk yedi yılında Türkçü ırkçılığın fazla yüzü görünmüyor. 1924'te ve 1926'da verilen isimlerin çoğu Anadolucu'dur. Ilgaz adını Koçhisar'a veriyorlar. Ilgaz, Türkçe değildir. 1930'dan sonraki habis Türkçü ideolojiye aykırı düşen bir davranış" diyen Nişanyan sonraki yıllara damgasını vuran Türkçülüğe de değinir. Cumhuriyet'in siyasi anlamda istikrara kavuşmasının ardından 30'lu yıllarda hem Halkevleri hem de Türk Ocakları kadroları yer adlarının değiştirilmesine dönük temenni ve projeleri ile gündeme gelirler. 1933'ten sonra Türk ocakları kadrolarının etkisiyle Elaziz Elazığ'a, Dersim Tunceli'ye, Diyarbekir de Diyarbakır'a dönüştürülür. Bu projelerin otuzların düşünce dünyasından ne oranda etkilendiği -özellikle İtalya ve Almanya örnekleri-konusunda da herhangi bir açıklama ya da anımsatma yapmıyor Nişanyan. Bu tarz eksiklikler ise bu değiştirme siyasetinin bağlamını anlamamız önünde önemli bir engel olarak da duruyor. Çünkü bu uygulamalara ilişkin olarak ilk elde akla gelen tamamen "yerli" uygulamalar mı, yoksa başka örneklerden bir biçimde de olsa etkilenme/esinlenme var mı soruları cevaplanamıyor. Bu sorular cevabını bulduğunda bu ad değiştirme siyaseti daha da iyi kavranacaktır.

DP'den 27 Mayıs Rejimine Bir Süreklilik

DP iktidarı, Nişanyan'a göre, İnönü yıllarında tavsamış olan Türkleştirme çabasının yeniden hayatiyet kazandığı yıllardır. Bu yönüyle 27 Mayıs sonrasındaki uygulamaların ilk uygulandığı yıllar olarak DP'li yıllar özellikle 1950'nin ikinci yarısı dikkat çeker: "1956'da Ad Değiştirme İhtisas Komisyonu kuruldu. Genelkurmay Başkanlığı, İçişleri, Savunma ve Milli Eğitim Bakanlıkları, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi ile Türk Dil Kurumu temsilciliklerinden oluşan bu heyet değişen iktidarlara rağmen 1978'e kadar faaliyetini sürdürdü." Daha enteresan olan DP'yi alaşağı eden 27 Mayıs cuntası, siyasi hasımlarının mirasını omuzlayıp sürdürdü. Değiştirme işleminin esas olarak 1960 ve 65 yıllarında yani darbe yıllarında yapılmış olması da ilginçtir. "Esas büyük değiştirme 1961-65 dönemidir. On binlerce yer adı değiştirildi fakat alt yapısı DP zamanında hazırlanmış. Ad Değiştirme Komisyonu, 1956-57'de kurulmuş. Türk olmayan yer adlarının yok edilmesi 1913'ten itibaren Türk Ocakları'nın, İttihat ve Terakki'nin en önemli projesi. Bunlar (projelerini) 1910'larda sesli biçimde dillendirdiler. 1920'lerde geriye çekilirler, 1930'larda ataktırlar. DP zamanında iktidara gelen kadro büyük ölçüde bu kadrodur." Ve bunun sonucunda binlerce isim gelişigüzel Türkçeleştirildi. Bu çalışma sürecinde bölgesel farklılıklara şöyle değiniyor Nişanyan: "Doğu, batıdan çok daha fazla etkilenmiştir. Çünkü Fırat'ın doğusunda uzun sürüden beri Türkçe olan yer adı, yüzde 10-20'dir. Çoğunluğu başka dillerde ya da bilinmeyen dillerdedir. Artvin'de 1920'dan önce bir tane Türkçe yer adı yoktur."

DP yıllarında "Türk-İslam sentezinin hayat bulduğu bir zemin"den söz eden Nişanyan Türk-İslam sentezini 12 Eylül'e özgüleyen yaklaşımdan çıkıyor ama bunun bir Cumhuriyet stratejisi olduğunun farkında olamıyor. DP için "Türk-İslam sentezci denebilir. Tarihçi İbrahim Kafesoğlu gibi, "Şanlı tarihimiz kahramanlıklar tarihidir. Türk üstündür, Kürtler bozulmuş Türklerdir. Ermenilerle Rumlar aslında yoktur" diyen zihniyet DP içinde, en az CHP'de olduğu kadar güçlüdürler" diyor mesela. Haklı olduğu yanlar yok değil. Ama haksızlıklar da var. DP döneminde örneğin, Kastamonu'nun bir ilçesine Bozkurt, Kahramanmaraş'ın bir ilçesine Türkoğlu, Sinop'un bir ilçesine Türkeli isimleri verildiğinden hareketle Türk-İslam sentezine ulaşmış olması bir temelsizlik göstergesi. Herhalde bu dönemde içinde "kızıl" sözcüğü geçen 60 dolayında yerleşim yerinin adının değiştirilmesinden dolayı bir bilinçaltı refleksi olarak bu söylemi dillendirdi Nişanyan.

Seksen Sonrası Süreç

1980'lerden sonra belirginleşen bir eğilim de, gülünç yer adlarının değiştirilmesi. Buna örnek olarak Devekovançiftliği'nin Yeşilyurt'a, Engilekinyanalağı'nın ise Yeşilköy'e dönüşmesi gösteriliyor. 1980-83 arasında da bazı doğu illerinde Kürtçe mezra ve yayla adlarının sistemli olarak Türkçeleştirildiğini ekliyor. Sözgelimi Kuçik yerine Bozbağlar, Zengi yerine Dolunay, Zengesor yerine Akçabudak kullanılıyor bugün.

Son yıllarda özellikle 1983'ten sonra bu ad değiştirme iradesinin yani "70-80 yıldan beri kurulu düzenin yıkılmaya başladığının en belirgin örneği" olarak görebileceğimiz siyasetin tavsadığını da ifade eden Nişanyan şunları söylüyor: "Şu bir gerçek ki, son 10-15 senede bu irade tavsamış görünüyor. Buna karşılık eski adları kazanma iradesi görüyoruz. Özellikle 2001-2002 sonrası, 1960'larda verilmiş adını terk edip hakiki adına geri dönen 120 civarında yer var. Çok zahmetli bir bürokratik süreç. Yıllar sürüyor. Bakanlığa başvuruyorlar, mahkemeye gidiyorlar, referandum yapıyorlar. İnatla uğraşıp eski adını geri alan yerler var. Bir tarafta devlet ideolojisi var, diğer yanda buna halk direnişi söz konusu" Artık, sadece seyretmekle yetinen, tepkisiz ve sinmiş insanların çoğunluğu oluşturduğu bir çağda yaşamadığımız hissettiren gelişmelerden biri olarak bakılabilir bu duruma. Belki o yüzden İbrahim Sediyani'nin kitabının adı Adını Arayan Coğrafya olarak konulmuştur. Bu iki çalışmanın karşılaştırılmalı olarak okunması yer üzerinden yürütülen milliyetçi politikaların ipliğini pazara çıkarmak bakımından oldukça önemli olacaktır kanısındayım. Daha ötede ise ad değiştirmenin sosyo-politik bağlamlarına dair çözümleyici bir çalışmanın yapılması gerekir. Değiştirilen isimler kadar değiştirilmeyenlerin niçin değiştirilmediğini anlamak için gereklidir bu.

Bu özel sözlük roman okur gibi okunamaz ama zaman zaman şurasından burasından da olsa okunup bitirilebilir. O zaman insan, yer adlarını değiştirmenin nerelere uzanabildiğini görecektir. Örneğin benim memleketim olması hasebiyle ilk olarak merakla baktığım Denizli ilinde Muğlasın, Nikfer, Yarangüme adlarının niçin değiştirildiği belli. Buna karşın Yorga köyünün adının değiştirilmemesi üzerinde de durulmalıdır. Yine adı değiştirilerek Serinhisar olan Kızılhisar yanında Kızılca, Kızılcabölük adlarının neden değiştirilmediği de açıklanabilir belki bu tarz bir çalışma ile.

Milliyetçi kibrin ufkundan doğan siyasetlere dair bilgimiz arttıkça onu aşmak daha da mümkün olacaktır. Bu süreçleri anlatan kitaplara tarih bilinci açısından çok gereksinme var. O yüzden bu özel sözlük/ler gerçek bir gereksinimi karşılamaktadır.

Sevan Nişanyan, ADINI UNUTAN ÜLKE Türkiye'de Adı Değiştirilen Yerler Sözlüğü, Everest Yayınları 2010, 555 sayfa,

Asım Öz/Haksözhaber

HABERE YORUM KAT