1. YAZARLAR

  2. Ramazan Kayan

  3. Adalet tecelli etmeli
Ramazan Kayan

Ramazan Kayan

Yazarın Tüm Yazıları >

Adalet tecelli etmeli

14 Aralık 2012 Cuma 00:28A+A-

Nihayet Hatırlandık…

12 yıldır unutulmuş, kaderine terk edilmiş mağdurların ve mazlumların bugün hatırlanıyor olması yine de bir umut…

28 Şubat post-modern darbe sürecinin şamar oğlanı, darbe kurbanı, işkence üssü, idamlık kenti Malatya’yı ve “Malatyalılar Örğütü”ne sözü getirmek istiyorum…

Sürekli korkular salarak toplumu sindirmeyi sistematik olarak sürdüren sistem, 28 Şubat sürecinde Malatya’yı pilot bölge seçti…

İnönü Üniversitesi Rektörlüğüne getirilen Emekli General Ömer Şarlak eliyle önce üniversite, sonra da tüm şehir terörize edildi… Yüzlerce insana şiddet, baskı, taciz, fiili ve psikolojik işkence uygulandı… 52 kişi idamla yargılandı… Türkiye’nin diğer 80 ilinde başörtüsü eylemleri TCK’nin 2911 sayılı yasası ile “toplantı ve gösteri yasasına muhalefet”ten dava açılırken, Malatya’da bunun karşılığı 146. madde, devlete karşı toplu başkaldırı olarak uygulanıyordu…

Aslında bu durum Malatya için ne ilk ne de sondu…

1952 yılında Ahmet Emin Yalman olayında da, Malatya hedefteydi…

1978 da Hamido’nun bombalı bir paketle suikaste uğraması ile aslında Malatya’nın pimi çekilmişti…

Zirve Kitapevi katliamı da bir tesadüf değildi…

Ve en son 2000 yılında Hedef operasyonu ile Malatya üzerinden tüm Türkiye’ye yönelik İslami direnişi önce sindirme sonrada imha hedeflenmişti… Bir gecede 44 ilden 550 kişi eşzamanlı bir operasyonla gözaltına alındı…

Aslında yaşananlar İstiklal Mahkemelerinin 2000’li yıllar versiyonundan başka bir şey değildi… Takriri sükûnun tekrarı idi…

Varlığını askeri vesayete bağlayan sistemin karakteristik özelliği buydu… 28 Şubat çetesi eliyle emperyal sömürü odaklarının Türkiye taşeronları iş başındaydı… Ülkenin ekonomik kaynakları nasıl yağmalandı? 42 bankanın içi nasıl boşaltıldı? 52 milyar dolar nereye uçtu? Anadolu sermayesi nasıl budandı? İrtica yaygaraları neyi örtüyordu? Sadece Malatya İnönü Üniversitesinde o yıllarda öğrenim gören başörtülü 2500 kız öğrenci nasıl derdest edilmişti? Amaç neydi? Kime hizmet ediliyordu?

Aşikar olan şu ki; despot devlet, toplumu tek tipleştirmekten vazgeçmiyordu… Zorla kimlik giydirmekten çekinmiyordu… Bu durum resmi ideolojinin, ulus-devlet paradigmasının değişmeyen paranoyasıydı… Hatta pozitivist, laik, seküler dayatmanın bin yıl süreceği sanılıyordu… Hesaplar üstü hesap hesaba katılmıyordu. Sonrası ortada…

Gelelim Malatyalılar örgütüne: Bugüne kadar hiçbir yasadışı eylemi tespit edilmemiş bu insanlar ne ile suçlanıyorlardı…

İşte 23.09.200 tarihli emniyet istihbaratının Malatyalılarla ilgili resmi tutanağı:

“Bu grubun, bugün olmasa bile uzun vade de mevcut Anayasal düzeni yıkıp yerine Şeri esaslara dayalı İran modeli teokratik bir devlet yapısı kurmak için illegal faaliyetler içerisinde olacakları değerlendirilmekte olup işbu değerlendirme ve tespit tutanağı tarafımızdan tanzimle altı birlikte imza edilmiştir.”

İşte niyet okuyucu devlet algısı… Emniyetin kehanet göstergesi.. Bir İslami yapıyı gelecekte yapabilecekleri ihtimalinden hareketle yargısız infaza tabi tutmak bu ülkeye has bir garabet olsa gerek…

Bugün bunları ifade edişimiz kimseden merhamet dilemek için değil hele hele kendimizi acındırmak için hiç değil… Bu ülkede adaletin nasıl katledildiğini göstermek… Hukukun nasıl siyasallaştığını ve tersyüz edildiğini gelecek nesillere aktarmak için bunları paylaşıyoruz…

Suyun başını tutan kurtlar bir defa kuzuyu yemeye karar vermişlerdi, geriye işi kitabına uydurmak kalmıştı… Yerel mahkemenin beraat verdiği dosya Yargıtayca en ağır maddelerle cezalandırma istemiyle bozulmuştu… Yozlaşan yargı, hukuki kaygılarla değil ideolojik amaçlarla hareket ediyordu… Ancak maşeri vicdan 28 Şubat mağdurlarını çoktan akladı…

Bir defa daha bu dava üzerinden görüldü ki ‘mahkeme kadıya mülk değilmiş’…

Mazlumların ahı tutuyor, haksızlıklar ilennihaye devam etmiyor.

Unutmayalım ki adalet ve özgürlük herkese lazım… Gecikmiş adalet adalet değildir…

“Üç maymunu” oynayan herkes suskunluğunu bozmadan, mazlumların çığlığına kulak vermeden sorumluluktan kurtulmazlar… Susan herkes suçludur

Zekeriya Şengöz ve Fahri Memur için istenen af değil iadei itibardır. Yoksa inancı için bedel ödemeyi şiar edinmiş bu güzel insanlar yaşadıklarından dolayı yüksünmüyorlar, onurlu yürüyüşlerini sürdürüyorlar.

Taltif edilmesi gerekenler tecziye edilmeye devam edilirse korkarım ki, “yaratıcı kaostan” nemalananlara yeniden gün doğar.

MİLAT

YAZIYA YORUM KAT