1. YAZARLAR

  2. Özlem Zengin

  3. 367 Sendromu
Özlem Zengin

Özlem Zengin

Yazarın Tüm Yazıları >

367 Sendromu

08 Ocak 2011 Cumartesi 00:01A+A-

Kanun maddesi merkezli, gündem tartışmalarından yeni bir maddeyi daha milletçe hıfzediyoruz.

CMK 102. Maddenin değişme tarihi eski ama yürürlüğü çiçeği burnunda. Tartışmalar aldı başını gidiyor. Tek tek madde numaralarıyla bu kadar kanun maddesi bilen millet var mıdır, bilmiyorum. Ancak, bu kadar kanun maddesi dağınık halde zihnimizde uçuşmasına rağmen, ülkemizdeki hukuk mantığını çözebilmiş değiliz.

Neden hukuk denince, kıytırık detaylar, kanun maddeleri, tartışmalar aklımıza geliyor da bir bütün olarak hukuk algısı şekillendiremiyoruz? Neden bu kadar zengin maddeden hamur ve neticede ekmek yapamıyoruz?

Sebebi 367 sendromunda gizli kanaatimce...

Ta başa dönmeye gerek yok, 367 formülü TBMM’ye çoğunluğun istediği cumhurbaşkanını seçtirmeme üzerine bulunmuş, zorlama kelimesinin bile tarifte zorlandığı, bir hukuk yolu idi. Bu olay ile o vakte kadar çaktırmadan yapılan, ancak ilgilisinin anlayabileceği zorlama hukuk yolu yerine, hukuku felç ederek, hukuk bilsin bilmesin her vatandaşın görebileceği, olağanüstü, zorlama bir yorum yaptılar. Sonuçta, Anayasa Mahkemesi, erken seçim, kanun değişikliği, derken nihayetinde cumhurbaşkanı seçildi. Peki ne oldu? Anlaşıldı ki, Türk hukukunda netlik istenmiyor, karmaşa tercih ediliyor ve o keşmekeş içinde birileri kendi arzusunu hukuk diye dayatıyor.

Hukukun asli vazifesi problem çözmektir. Aslında hukuk rakamlar yerine, kelimelerle kodlanmış, bir problem çözme işlemidir. Matematikte olduğu gibi birden fazla yolla çözüm yapılabilir ancak sonuç değişmez. Değişmediği için adalet var olur. Değişmediği için toplumlar hukuka teslim olur. Değişmediği için hukuk, düzeni tesis eder. İşte hukuku asli vazifesi dışına çıkaranlar, asli vazifesini ona ‘az’ görenler, hukuku ‘çözümsüzlük’ kelimesine eşitlediler. 367 sendromu, hukukun asli vazifesini kaldırıp bir kenara atma, istediğini hukuk kılıfına uydurma, sürüncemede bırakma, adaletin tesisini geciktirme demektir.

İşte bu sebeple kanun maddeleri etrafında tartışırken, farklı adalet savunucuları ortaya çıkıyor. 102. madde üzerinden gidersek, daha düne kadar tutukluluğun tedbir olduğunu, cezaya dönüşemeyeceğini, Ergenekon ve Balyoz davalarının tutuklu sanıklarının salıverilmesini savunanlar, başka suçlardan tutuklu olanların salıverilmesine isyan ediyor. Yaratılan havaya bakarsanız sanki; hükümet, Adalet Bakanlığı ve Yargıtay el ele vermiş, ne kadar toplum vicdanını darmadağın eden suçlu (ki bunların hepsi tutuklu, suçluluğu kesinleşmemiş) varsa hepsini bırakalım demiş. Tutukluluk asıl değilse, tedbir ise, bu, suçu ne olursa olsun her tutuklu için böyledir. Her konuda kendini toplumdan ayrıştıran, toplumu teba gören zihniyet kendine ayrı mahkeme, ayrı hakim, ayrı hukuk isteme ısrarından vazgeçmelidir. Hukukun kimse tarafından tartışılamayacak temeli, “kanun önünde eşitlik”tir. Bu olmadan hukuk olmaz.

Hukuk siyasi rant sağlama alanı değildir.  

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT