1. YAZARLAR

  2. Selçuk Gültaşlı

  3. '3 bin intihar komandosu' nereye kayboldu'
Selçuk Gültaşlı

Selçuk Gültaşlı

Yazarın Tüm Yazıları >

'3 bin intihar komandosu' nereye kayboldu'

25 Ocak 2010 Pazartesi 00:01A+A-

28 Şubat'ın nezaketsiz ve seviyesiz günleriydi. Genelkurmay'dan servis edilen haberlerin "büyük" gazetelerin manşetlerinde ağırlandığı, Batı Çalışma Grubu adına brifingler düzenleyen Çetin Doğan'ın ricalarının kırılmadığı o günlerde yalan haberlerle bezeli gazete manşetleri okuyorduk.

O dönemin "hit-10 yalan haberi" arasında benim hiç tereddütsüz bir numaraya koyduğum Sabah'ın 22 Haziran 1999 tarihli manşeti. Haberin başlığı şöyle: "Fethullah'ın 3 bin intihar komandosu var".

28 Şubat'ın cuntacı generallerinin servis ettiği haberi hiçbir filtreden geçirmeye gerek görmeden manşete taşıyan Sabah, yazdıklarının Milli Güvenlik Kurulu'na sunulan bir rapordan alındığını söylüyor. Muhtevaya baktığınızda yazılanların rapordan ziyade bir hakaretname olduğunu görüyorsunuz. Hiçbir akademik geçerliliği olmayan, hakareti ve iftirayı esas alan bir belge bu. Metin hakaretamiz üslubu açısından Başsavcı Vural Savaş'ın Refah Partisi'ni kapatmak için hazırladığı iddianameyi, gazetelerden yaptığı iktibaslarla da diğer bir Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya'nın AK Parti iddianamesini çağrıştırıyor.

Sabah'ın 16 sayfalık rapor olarak takdim ettiği bu metinde "her anı hainlikle dolu" Fethullah Gülen için gazete sayfalarından fırlayan bir üslupla "bilin bakalım kimin müridi?" sorusu soruluyor. Cevap şöyle:

"Doğu'da bağımsız bir Kürt devleti kurulması ve şeriata dayanan bir yönetim şekli için, ömrü boyunca bölücülük yapan, Said-i Kürdi'nin belgesel hainliğini bakın müridi Fethullah Gülen nasıl övüyor?..." Gerçi biz Said-i Nursi'nin Şeyh Said isyanına bütün ısrarlara rağmen katılmayı kategorik olarak reddettiğini biliyoruz; ama rapora göre Nursi hem aşırı bir Kürt milliyetçisi hem de şeriatçı. İkisinin bir araya nasıl gelebildiğini izah etme gibi bir derdi yok raporun. Sabah, ilk günkü 'müthiş' manşetinin tefrika halinde yayınlanacağını da 'müjdelemiş'.

O günlerde gazetelerde boy gösteren ve cuntacıların darbe ortamını olgunlaştıran haberler hem seviyesiz hem de son derece terbiyesizdi. Dönemin bütün büyük gazeteleri Gülen'e ilk ismiyle "Fethullah" diye hitap ediyor, bir yandan da çağdaşlıktan uzaklaştığımızın yaygarasını koparıyordu. Sabah'ta o manşetin çıktığı gün aynı gazetede çalışan meslektaşlarla görüşüp haberin Türk matbuat tarihinin en büyük yalanlarından biri olarak tarihe geçeceğinin farkında olup olmadıklarını anlamaya çalışmıştım. Muhataplarım biraz da mahcup, o günlerde karargâhtan gelen haberlerin geri çevrilmediğini söylemişlerdi.

Balyoz darbe planlarında ismi geçen meslektaşların bir kısmı haklı olarak feryad-u figan ediyor. Bir kısmının ise söz söylemeye hakkı yok. 28 Şubat'ta darbecilerle "al gülüm, ver gülüm" olanlar bugün o dönemin hesabını vermeden "sivil dikta"dan şikâyet ediyor. O listede haksız yere bulunduklarını düşünenlerin "28 Şubat'ta idareci konumunda olan gazeteciler cuntacıların yalan haber ricalarını geri çevirseydi Çetin Doğan, bu kadar teklifsiz bir liste hazırlayabilir miydi?" sorusunu sormaları gerekmiyor mu?

Taraf'ın haberine kızacağınıza "darbesever" mensuplarınızla hesaplaşın. Taraf'ın haberine kızacağınıza yalan haberlerle mücadele edin, hakikati hâlâ Genelkurmay brifinglerinde aramaktan vazgeçin. Taraf'ın haberine kızacağınıza halkın iradesine boyun eğin, Türkiye gerçeğini Malezyalarda keşfetmeyi unutun. Taraf'ın haberine kızacağınıza demokrasiye imanınızı tazeleyin, tövbe edin, 28 Şubat'ta haklarına tecavüz ettiğiniz yüz binlerce insandan bağışlanma dileyin. Aksi takdirde "Ne güzel 3 bin intihar komandosu yalanları atıyorduk. Ne güzel Sakık'ın tahrif edilmiş ifadelerinde demokrat meslektaşlarımızı linç ediyorduk. Taraf geldi, huzurumuz kaçtı" demiş oluyorsunuz.

Bütün bunlardan sonra Taraf bir hata yaparsa hep beraber kızalım. Ama şimdi olmaz!

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT