1. YAZARLAR

  2. Ahmet Örs

  3. 28 Şubat: Nereye Vardık?
Ahmet Örs

Ahmet Örs

Yazarın Tüm Yazıları >

28 Şubat: Nereye Vardık?

01 Mart 2010 Pazartesi 03:00A+A-

28 Şubat süreci birçok fotoğrafın daha net bir biçimde görülmesini sağladı. Hem Müslümanların süreçle ilgili tutumları hem de İslami çevreler dışındaki ideolojik çizgilerin postmodern darbeye karşı al(ama)dıkları tavırlar ile ilgili olarak söyleyecek çok şey birikti.

Her şeyden önce tevhidle, Kur’an’la tanışma süreci yaşayan Müslümanlar için 28 Şubat erken bir darbe oldu. Bu bize çok şey söyleyen bir durumdur. Egemenler için meşrebi, din anlayışı ne olursa olsun bir şekilde kendini İslam’a nispet eden bütün İslami çevreler düşmandır. İstiklal mahkemelerince katledilen binlerce insan, 28 Şubat sürecinde aşağılanan, horlanan, partisi, kursu kapatılan geniş kitleler sistem nazarında aynı potada toplanır. Tevhidle tanışmak arzusunda ama henüz tam bir siyasal hareket biçimi üretememiş çevreler ise acemilikleri nedeniyle stratejik hatalar yapmışlar, başta geleneksel İslami çevreler olmak üzere ezilen farklı toplumsal kesimlerle ittifaklar oluşturamamışlardır. Bunu o zamanki zihniyeti mahkûm etmek için söylemiyorum. Bu tutum o zamanların tabii yapısında olması gereken bir aşamaydı ancak bugün kısmen bu hatalardan ders alındığı ve yeni bir mücadele kültürü üretildiğini söyleyebiliriz.

28 Şubat sürecinde Türkiye’deki İslami potansiyelin geri çekilmesini örgütlü bir İslami hareketin geri çekilmesi olarak değerlendirmek yanlış olacaktır. Az önce söylediğim gibi 28 Şubat, hareket üretmeye çalışan İslami potansiyel için erken bir darbeydi ancak geniş İslami kesimler için zaten 70-80 yıla yayılan bir duruma denk geliyordu. Dolayısıyla buradan büyük özeleştiriler çıkarılabilecek bir durumdan bile bahsetmek zordur. 28 Şubat sürecinin “her güçlükten sonra bir kolaylık vardır” ilahi mesajının yansıması olarak Müslümanlara örgütlenme ve mücadele etme güç ve biçimleri kazandırmış olmasını görünür bir yere not etmeli ve bunu önemli bir adım olarak değerlendirmeliyiz.

Uzun Osmanlı asırlarını din ve sosyal hayat olarak içselleştiren bir toplumsal yapıyı gözden ırak tutmadan söyleyecek olursak 28 Şubat sürecinde yalpalayan geniş İslami kesimleri fazlaca merkeze alıp değerlendirmeler yapmak, bu potansiyel üzerinden İslamcıları tartışmak sağlıklı bir yaklaşım değildir. Bu potansiyelin yaşadığı savruluşlar üzüntü verici olmakla birlikte geniş İslami çevrelerin bizim çizgimizi temsil kabiliyetleri olmadığından özel anlamda özeleştiri kapsamına alınmaları doğru değildir. İslami hareketin oluşum ve gelişimi ile geleneksel çevrelerin 28 Şubat sürecindeki rolleri ayrı bahislerde değerlendirilmelidir.

Özellikle Refah Partisinin yükseldiği yıllarda sisteme karşı mücadele veren tevhidi çevrelerin aynı zamanda Refah Partisine de itikadi temelli sert çıkışlarının 28 Şubat ve sonraki aşamalarda o derecede olmadığını görmek, düşman değil müttefik kazanmak tercihinin öne çıktığına şahit olmak güzel bir gelişmedir. Aynı değerlendirme elbette geleneksel cemaatler, farklı İslami oluşumlar için de geçerlidir. Bırakalım İslami çevreleri, vicdanını harekete geçirebilmiş başka inanç ve çevrelerle de ittifaklar kurup zalimlere karşı birlikte direnme kültürünü üretmekte özgüven kazanmış bir duruma ulaşmak de sevindiricidir.

Türkiye’de birçok şehirde özellikle dernekler üzerinden örgütlenmiş ve birbirleriyle irtibatlanma niyeti taşıyan tevhidi yapıların varlığı 28 Şubatın etkisini kırmaya dönük iradenin önemli bir göstergesi olmuştur. AB sürecinin görece özgürleşmeci atmosferinde tatlısu İslamcılığı olarak boyveren bir İslamcılık değildir bu. Bu; 28 Şubatın en soğuk ve saldırgan atmosferinde Beyazıt meydanından Anadolunun farklı şehirlerine uzanan bir çizgide ekilip örneklendirilen direniş tohumlarının meyvesi olan bir İslamcılıktır.

28 Şubat sonrası karşımıza çıkan İslami/toplumsal mücadele kültürü ile ilgili olarak tartışılabilecek çok şey olduğu doğrudur. Ciddi bir entelektüel donanım ihtiyacı her zaman olacağı gibi yine vardır. Farklı örgütlenme biçimlerini, özellikle sendika alanını doldurmak gibi seçenekleri değerlendirme zorunluluğu önümüzde durmaktadır. Hayatı mümkün olduğunca boş alanlar bırakmadan kucaklayabilecek siyasetler üretme gerekliliği kendini dayatmaktadır. Özgüveni fedakârlıkla birleştirecek bir tarzı omuzlamak, 28 Şubat sürecinin kazandırdığı mücadele kültürünü siyasal sonuçlar üretecek bir aşamaya kaçınılmaz olarak taşıyacaktır.

İslami çevreler dışındaki 28 Şubat tutumlarını da bir sonraki yazıya bırakalım.

YAZIYA YORUM KAT

19 Yorum