1. YAZARLAR

  2. Abdurrahman Dilipak

  3. 27 Mayıs: Celladımızı alkışlama töreni
Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yazarın Tüm Yazıları >

27 Mayıs: Celladımızı alkışlama töreni

27 Mayıs 2012 Pazar 00:10A+A-

Bir zamanlar 27 Mayıs da bayramdı.. 12 Eylül’den sonra kalktı. Neyse ki Evren cuntası, 12 Eylül’ü bayram ilan etmedi. Darbecilerin hepsi diktatördür, diktatörlerin hepsi de belhum adal seviyesindeki kan içici mahlûklardır..

Bu adamlar, kemalizmi din haline getirmeye kalktılar.. Dine karşı din! Milli bayramlar bir “tapınma ayini”ne dönüştürülmeye çalışıldı.. Cellatlarımıza şükranda bulunmamızı istiyorlardı adeta.. Artık darbe günlerini bayram günü olarak değil, “lanet günü” olarak anıyoruz: 12 Eylül, 28 Şubat, 12 Mart.. Biliyorum, bazılarınız inanmayacak buna.. Ama onları anlıyorum.. Bilmiyorlar; daha da kötüsü, bilmek de istemiyorlar.. Ama onlar da bir gün gerçeği öğrenecekler..

1960’larda Osman Nuri Çerman, “Türk’ün dini kemalizmdir” diye bas bas bağırıyordu yahu! 1950 öncesi TDK sözlüğünde de bu ifade vardı.. O günkü ADD gibi çalışıyordu.. Kur’an’dan ahkâm âyetlerinin çıkartılmasını ve yerine Nutuk’tan parçalar eklenmesini teklif ediyordu.. Adam, “dinde reform” diye çok çırpındı, ama başarılı olamadı.. Daha sonra “dinde reform” yerine “ılımlı İslâm” ve atamizasyon ve nötralizasyonu tercih ettiler.. Soğuk savaşta dindarlara ihtiyaçları vardı.. Zaten o günlerde İslâm’ın giderek “antikomünizm dini”ne dönüştürülme çabası söz konusu idi, bugün bu süreç tersine döndü. Kimi liberalizme çekiştiriyor, kimi antikapitalizme.. Kimi de radikalizme! Yani bu niyetlerinden vazgeçmiş değiller..

Şimdilerin CHP’li milletvekili gazetecisi Oktay Ekşi; yanına Coşkun Kırca’yı, Altan Öymen’i, Doğan Avcıoğlu’nu da alıp “Ezanın Türkçeleştirilmesi” için bildiri yayınlıyordu..

Bir yandan darbecileri yargılıyoruz, öte yandan Gürsel mahalleleri, caddeleri, meydanları hâlâ yerli yerinde duruyor. Değiştirelim artık bunları yahu! Hâlâ yüzlerce Cemal Gürsel mahallesi, Gürsel caddesi var.

“Kâbe Arabın olsun, Çankaya bize yeter” diyen de vardı..

Şu dizelere ne dersiniz: “Ufukta sonsuzluğu çizen kudretli bir el / Göklere yükseliyor ilah gibi bir heykel / Bu varlığın önünde bir dakika dize gel / Bu taş daha kutsidir, o Kâbe’nin taşından..”

Siz saygı duruşunu bu şekilde tanımlayacaksınız ve sonra da insanları saygı duruşuna davet edeceksiniz.. Ve Mustafa Kemal’i selâmlarken, “Ey büyük Ata! Ey Tanrının oğlu.. 17 milyon yetiştirdiğin ve yoktan var ettiğin Türk gençliği..” diye devam edeceksiniz.. “Cumhuriyete tapmak”tan söz edeceksiniz..

İşiniz zor.. Hani bunları yayınlamasaydınız belki inkâr edebilirdiniz ama, artık buna gücünüz yetmez..

12 Eylül, 27 Mayıs’ın bir devamıdır. İşte o günlerde işkence görenlerin tanıklıkları: Mağdurların tamamı işkence uygulamalarını anlatırken cezaevi müdürü emekli Albay Raci Tetik’ten şikâyetçi oldu. Tetik’in işkence emrini veren kişi olduğunu ifade eden mağdurlar, Mamak Cezaevi’nde sistematik işkence yapıldığını bildirdi. 24 saat İstiklâl Marşı ve Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin okutulduğunu, öldürücü darbelerle dövüldüklerini, yemeklerin içine balgam ve fare ölüsü gibi pisliklerin özellikle atıldığını söylediler. Bunlar aynı topun kumaşı; 28 Şubat’ı da aynı, 12 Mart’ı da..

İnternet nesli, ahır yapılan camileri de biliyor, “Türk’ün Yeni Amentüsü”nü de, Mustafa Kemal için Behçet Kemal Çağlar’ın yazdığı “Yeni Mevlid”i de..

Bu çevrelerin ihtilaf ettiği birkaç nokta vardı: Mustafa Kemal bir dinin kurucusu da; o, Tanrı’nın kendisi mi, yoksa oğlu mu ya da onun tebliğcisi mi? Bu haliyle bile “Tanrıların bir eşi” gibi mitolojik bir yanı da var bu işin.

Kimse 27 Mayıs’ın bu yönünü araştırmıyor.. O gün yaşayan ve bu darbeyi yapan çetenin mensupları, bu derslerin okutulduğu okullarda okumuş, bu ayin-i resmilere katılmışlardı..

CHP ve Halkevleri bu yayınları derleyip, e-book olarak kendileri yayınlasalar ve bu iddiaları bir yorumlasalar, ne iyi olur.. Utanıyorlar mı yoksa?.. Hani onlar yapmıyorsa, Türk Tarih Kurumu ya da Türk Dil Kurumu bunu yapamaz mı? Atatürk’ün mirasçısı olduğu iddiasındaki İş Bankası Yayınları, en azından şu “Cumhuriyetin 10. Yıl Albümü” ile “15. Yıl Albümü”nü yayınlasa bari..

Milli Kütüphane, 1950’ye kadar olan dönemdeki resmi yayınları e-book olarak yeniden yayınlasa.. Milli Eğitim ya da Kültür Bakanlığı yapamaz mı bunu?.. 19 Mayıs’ı kutlamaktan daha anlamlı bir şey olmaz mı böyle bir şey?..

Neyse; bekleyelim, bir gün o da olur.. Ya da bir hayırsever çıkar, bunu yapar. Kütüphanenin adına “Cumhuriyet Kütüphanesi” demek yetmiyor, içeriğine de bakmak gerek.. 1919’dan 1950’ye..

Bu memlekette bütün darbeler “kemalizm” adına yapıldı.. Ve işte kemalistlerin bir dönem herkese okutmayı planladıkları, 1928 yılında Hakimiyet-i Milliye Matbaası’nda bastırılan ve geliri Tayyare Cemiyeti’ne (THK) bağışlanan Türk’ün Yeni Amentüsü: “Kahramanlığın örneği olan ve vatanın istiklâlini yoktan var eden Mustafa Kemal’e, onun cengaver ordusuna, yüce kanunlarına, mücahid analarına ve Türkiye için ahiret günü olmadığına iman ederim. İyilikle fenalığın insanlardan geldiğine, büyük milletimin medeni cihanda en büyük mevkii kazanacağına, hamaset destanları ile tarihi dolduran kudretli Türk ordusunun birliğine ve Gazi’nin Allah’ın en sevgili kulu olduğuna kalbimin bütün hulusi ile şehadet eylerim..”

27 Mayıs’ı unutmayalım.. Daha önce darbeye gerek yoktu, çünkü zaten tek adam, tek parti rejimi vardı. 27 Mayıs, halkın iradesine askeri bir müdahale idi.. Ve Cumhuriyet döneminin bütün darbeleri 27 Mayıs’ın bir devamıdır.. 27 Mayıs ise, İttihat Terakki cuntasının bir devamıdır..

Selâm ve dua ile..

YENİ AKİT 

YAZIYA YORUM KAT