1. YAZARLAR

  2. Yasin Aktay

  3. 15 Temmuz Sosyolojisi
Yasin Aktay

Yasin Aktay

Yazarın Tüm Yazıları >

15 Temmuz Sosyolojisi

22 Ağustos 2016 Pazartesi 18:15A+A-

15 Temmuz'da Türkiye halkının bir darbe teşebbüsüne karşı ortaya koyduğu tepki ve akabinde gelişen olaylar sosyal bilimlerin bütün ezberlerini yeniden gözden geçirmelerini gerektirecek nitelikte özgün yanlar içeriyor. Bu tespiti daha önceki bir yazımızda da ifade etmiştik. Darbe girişiminin yapıldığı geceden sonra 27 gün devam eden demokrasi nöbetleriyle birlikte hiç kimsenin gözardı edemeyeceği nitelikte bir toplumsal hareket ortaya çıkmış oldu.

Dünya basınının Türkiye'de ortaya konulan bu sosyal harekete karşı sergilediği lakaytlık da aslında aynı sosyolojik gerçekliğin başka bir yanı olarak kaydedilmeli. Gezi hareketinden önce birşeylerin kokusunu almış olan CNN ve BBC gibi dünya basınının temsilcilerinin 15 Temmuz'a kör ve sağır kalışları bir açıdan yeni bir bilgi ortaya koymuyor.

Egemen güçlerin sesi olarak bu basın organlarının egemen güçleri rahatsız eden bir ülkede, bu rahatsızlığı daha da artıracak, hatta bu rahatsızlığın altında yatan çıkar hesaplarını, kötü niyetlerini, hasis duygularını ortaya koyacak bir yayın yapmamaları fazla sürpriz sayılmaz.

Bir diktatör tarafından yönetilen bir ülkede halkın o diktatörden kurtulma fırsatını değerlendirmek yerine o diktatörün bir telefon çağrısıyla ölümüne sokaklara dökülmesi, tanklara ve uçaklara karşı o liderlerini ölüm pahasına savunmaya kalkışmaları, şimdiye kadar dünyaya anlattıkları bütün “diktatörlük” yalanlarını boşa çıkaracak bir gelişmeydi.

Açıkçası bu görüntüler bir çuval inciri berbat eden görüntülerdi, o yüzden onları görmezden gelmek en iyisiydi. Ama bu mızrağı hangi çuvala sığdıracaklardı. CNN International ile BBC 15 Temmuz'daki performanslarıyla, tam da mızrakları çuvallara sığdırmanın ustası olduklarını gösterdiler.

Olayın haber boyutuyla çarpıtılması bir yana, neticesinde bir sosyal bilim konusudur yaşananlar. Bir “yeni toplumsal hareket” örneğidir 15 Temmuz ve sonrasında yaşananlar. Yeni toplumsal hareketlilikler her zaman sosyolojinin ilgi konusu olmuştur ve bu sosyoloji içinde yeni toplumsal hareketlerle ilgili genel kabul geren bir tipoloji vardır.

Bu tipoloji üzerine Gezi hareketi esnasında ne edebiyatlar döktürüldü hatırlayalım. Bir yeni kuşağın doğuşu müjdelendi. Artık adına Y kuşağı mı diyecektik bu yeni gençliğin, yoksa X mi? İş ona kalmıştı. Ne güzellemeler, ne analizler, ne devrim müjdeleri çıkmıştı bu kuşak edebiyatından.

Gezi hadisesi de elbette gözardı edilebilecek bir hadise değildi. Nitekim edilmedi de. Dünyanın her yanından özellikle batılı felsefeci ve sosyologların dikkati çekildi bu hadiseye. Her tarafından Vandalizm, şiddet ve insanlığa dair herhangi bir proje veya ufuk yoksunluğu dökülen bu hareket üzerine özgürlük söylemleri döktürüldü. Oysa o hareketin altını kazıdığınızda sadece Erdoğan düşmanlığı ve kindarlığı çıkıyordu. Türkiye solunun “bir türlü gerçekleşmemiş devrim” hayalinin bir takıntıya dönüşmüş olduğunun iyice açığa çıktığı bir sahneden ibaret kaldı. İşi arkaplanında ise aynı dönemde Mısır'da sergilenen ve sonu darbeyle biten Temerrüd hareketi ile paralelliği ve biraz daha kazındığında FETÖ'nün polis, yargı ve medya unsurlarının kendilerine özgü rolleriyle iyice dolduruluşa getirilip, kışkırtılıp sokaklara sürülen kalabalıklardan başka bir şey kalmıyordu. O oyunu oynatan ile bilahare 17 Aralık, 19 Ocak ve 15 Temmuz'u oynatan aynı eldi. Olay bir toplumsal değişime, bir sosyolojik gerçekliğe dayanmıyordu.

Oysa 15 Temmuz'a karşı ortaya konulan irade güçlü bir sosyolojik gelişimin, değişimin ve varlığın bütün işaretlerini taşıyor. Bu iradenin ve varlığın her tarafında Recep Tayyip Erdoğan'ın bir lider ve bir aktör olarak merkezi bir rolü var. Batılıların FETÖ'cülerin kara propagandalarının etkisi altında kalarak diktatör diye görmeye başladıkları Erdoğan'ın gücünün diktatörlüğünden değil, bütün Türkiye halkının kalbinde kurmuş olduğu tahtından geldiği o gün bütün gerçekliğiyle ortaya çıkmış oldu.

Belki darbecilerin en büyük yanılgısı ve belki de darbenin başarısızlığa mahkum olmasının en önemli sebebi buydu. Onlar halkın zaten bir diktatör olduğu için nefret etmeleri gereken Erdoğan'a karşı bir darbe teşebbüsünün halk tarafından bir kurtarıcı olarak karşılanacağı safsatasına kendilerini bile inandırmışlardı. Halkın Erdoğan'dan kurtulma fırsatını yakalamışken neden bunu değerlendirmemiş olduğuna belli ki hayretle karşıladılar. İhaleyi kimden aldılarsa onları da buna aynen inandırmış oldukları için onlar da büyük bir hayal kırıklığı yaşamış oldular. Hayal kırıklıkları ve yenilgileri bol olsun demekten başka bir şey gelmez elimizden.

Demokrasi nöbetleri üzerine epey saha araştırması yapıldı. Bu araştırmaların hepsinde ortaya çıkan bulgulara göre karşımızda gerçekten yeni bir toplumsal hareket profili var. Örneğin, sadece beş yıl öne gerçekleşen Arap Baharı hareketlerinde insanlar diktatörlerinden ve kendilerini yüzyıldır ezen, sömüren, düzenlerinden kurtulmak, onu devirmek için yola çıkmışlardı. Oysa burada garip bir biçimde hareket mevcut düzeni, iktidarı ve diktatör denilen bir lideri korumak, onu ayakta tutmak ve daha da güçlendirmek üzere üzere insanlar sokağa dökülüyorlardı. Bir önemli sosyolojik tespit buydu.

Başka bir tespit, bu harekete katılanların çok büyük bir çoğunluğunun iş güç sahibi, orta ve üst sınıf mensubu insanlar olmasıydı. Alt sınıftan insanlar da yok değildi elbet. Hatta Türkiye'deki ortalama dağılımla orantılı bir katılım bile sözkonusuydu. Ancak Konda'nın anketinde ve diğer anketlerde işsiz oranının demokrasi nöbetlerinde çok düşük olduğu tespiti bir hayli ilginçtir.

Bugünkü yazımızda değinebileceğimiz son bir tespit de gerek 15 Temmuz olayına gerekse bilahare gerçekleşen demokrasi nöbetlerine Kürt katılımıyla ilgili. 15 Temmuz, bütün çeşitliliğimizle birlikte bir millet olma sürecinde tam da bu örneklemle önemli bir aşamaya geldiğimizi gösteriyor.

Konda'nın araştırmasında yüzde 12-14 arası bir Kürt katılımı tespit edilmiş ki, bu oran Türkiye'deki Kürtlerin büyük bir çoğunluğuna denk geliyor. Parti olarak HDP hiç yoktuysa da Kürtler darbeye karşı ve ülkenin tamamıyla tek yürek, tek vücut içinde olduklarını ortaya koyma fırsatını çok iyi değerlendirmiş oldular. Tıpkı diğer unsurlar gibi.

15 Temmuz sürecinin sosyolojisi bundan ibaret değil elbet, ama yerimizin son sınırına geldik, daha sonra devam ederiz.

Yeni Şafak

YAZIYA YORUM KAT