1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. “15 Temmuz Darbe Girişiminde ve Sonrasında Takınılan Maskeler”
“15 Temmuz Darbe Girişiminde ve Sonrasında Takınılan Maskeler”

“15 Temmuz Darbe Girişiminde ve Sonrasında Takınılan Maskeler”

Özgür-Der Başakşehir temsilciliğinin düzenlediği aylık siyasi analiz konferanslarının bu ay ki serisi Kenan Alpay’ın sunumuyla gerçekleştirildi.

16 Ocak 2017 Pazartesi 00:49A+A-

“Hatırlatmak insanın en zayıf noktasına takviyedir” sözleriyle sunumuna başlayan Alpay, bu sürecin asla unutulmaması gerektiğini ifade etti.

15 Temmuz direnişinin her şeyden önce Allah’ın bir nimeti olduğunu ve ümmet için izzetli bir kazanıma tekabül ettiğini, bu kazanımların şöyle böyle tartışmaya açılarak değersizleştirilemeyeceğini, bunun ötesinde bu kazanımlara sahip çıkmakla mükellef olduğumuzu vurgulayan Alpay, darbe öncesi kimsenin Türkiye’de bir darbe olabileceğine ihtimal vermediği gibi, halkın böylesi bir kalkışmaya karşı direneceğini de kimsenin öngörmediğini belirtti.

Daha önceki darbelerden hatırladığımız, ekonomik, güvenlik, sosyal, siyasal meşruiyet gibi alanlarda darbecilere mazeret teşkil edebilecek psikolojik zeminin olmamasına rağmen Amerika’da kimi düşünce kuruluşlarında darbe öngörülerinin dillendirildiğini hatırlatan Alpay, bu girişimin Küresel egemenlerden soyutlanmış, salt “Fetullahçı” bir kalkışma olarak tanımlanamayacağını belirtti.

Konuşmasına Fetullahçılık ile ilgili görüşlerini anlatarak devam eden Alpay, söz konusu yapıyı, içerisinde kimi dindar insanların da yer almasına karşın “din dışı kriminal bir örgütlenme” olarak nitelendirdi. Bu bağlamda özellikle seksen ihtilalinin kırılma noktasını oluşturduğunu belirterek, bu tarihten sonra cemaatten, istihbarat örgütü benzeri bir yapılanmaya hızla dönüştüğünü ifade etti. Ancak bağlılarını son derece uç “feda bilinciyle” motive ettiğini belirten Alpay, “Bizim öyle bir mücahide ihtiyacımız var ki, değil dünyasını, ahiretini de yakacak” gibi önermelerle güçlendirilen derin bir mistifikasyondan söz etti.

Alpay sözlerini şöyle sürdürdü. ”Bu dönüşümün sonucunda söz konusu yapı, diğer darbe örgütlenmeleri olan Ergenekon ve Balyoz gibi, yüksek bürokratik oligarşiyi merkeze alan bir örgüt halini almıştır. Askeriye içerisinde örgütlenerek, yüksek yargıyı, adalet bakanlığını, emniyet teşkilatını ele geçirerek, medyayı, iş dünyasını şantajlar ve komplolarla dizayn ederek, gerektiğinde Ak Parti hükümetleri aleyhine kullanacak kıvama getirmiştir. Devleti böylesine en kılcal unsurlarına kadar kuşatmış olduğu halde, fetullahçı yapılanmanın bunlarla yetinmeyişi son derece anlamlıdır. Zira küresel vesayetin kendilerine biçmiş olduğu misyonları, örgütsel hedeflerinin ötesindedir. Darbenin bildirisine baktığımızda 60 ve 80 ihtilallerinde okunan bildiriyle son derece büyük bir benzerlik içermektedir.”

Alpay, Kemalist oligarşinin Lozan antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti için belirlemiş olduğu batı ittifakı içerisinde ki rotasından çıkaran siyasi iradenin tasfiyesinin temel amaç olduğunu belirterek, darbe girişiminde fetullahçıların mesihvari beklentilerinin araçsallığına değindi.

Alpay, Türkiye’yi yöneten siyasal kadrolara bırakılan temel alanın, NATO ile geliştirilen ilişkilerde, Somali, Afganistan, Bosna, Kore gibi örneklerde görüleceği gibi emre itaat etmekten öteye geçerek, Suriye ve Irak’ta sorgulayan ve inisiyatif geliştiren bir perspektife imkan tanımadığı gibi, “Avrupa Birliği değerlerinin” sorgulanmasına asla imkan vermediğini belirtti.

Özellikle mülteci politikaları ve terör örgütleriyle geliştirdiği ilişkiler bağlamında Avrupa Birliğinin kıyasıya eleştirilmesinin Almanya, Fransa, Belçika, Avusturya gibi ülkeleri rahatsız ettiğini ve bu ülkelerde yapılan yayınlarda “tek adamlık” eleştirisi üzerinden Erdoğan’ın itibarsızlaştırılmaya çalışılmasına karşın, Atatürk gibi, İnönü gibi halka kök söktüren isimlerin son derece muteber liderler olarak anıldığına dikkat çeken Alpay, Ak Parti iktidarlarının çevre, çözüm süreci ve yolsuzluklarla mücadele gibi alanlarda kimi haklı eleştirilere imkan tanıyan yanlış politikalarına karşın, Ak Parti karşıtı kampanya yürüten bloğun bu argümanları siyaset kurumunu itibarsızlaştırmak ve vesayet odaklarına alan açmak amacıyla kullandığını ifade etti.

15 Temmuz direnişi üzerinden nemalanmaya çalışan kemalist, sol, liberal gibi kesimlerin hiçbirinin o gece sokakta olmadığını hatırlatan Alpay, şayet darbeciler için bir “siyasi kanattan” söz edilecekse -“pelikancıların” aksine- bu kesimleri temsil eden CHP ve HDP’nin içerisinde aranması gerektiğini iddia etti. Alpay, buna karşın Devlet Bahçeli’nin duruşunun takdir edilmesi gerektiğini belirtti.

Alpay, söz konusu girişimin amacına ulaşması durumunda olası sonuçları şu şekilde sıraladı.

“Türkiye güneyinden kuşatılacak, NATO’nun uç beyliği olacak, müslümanların kazanımları ellerinden alınacaktı. Suriye halkı, Esed-İşid-PKK üçgeninde preslenecek, Kuzey Irak’ta Barzani karşıtı hamleler hızlanacaktı.”

Darbe girişiminin bertaraf edilmesinin en önemli sonuçlarını ise, ”müslümanların maslahatının korunmasına yönelik önemli bir adım, Irak, Suriye ve Balkanlar’da yaşayan müslümanlar için rahat bir nefes” olarak tanımlayan Alpay, son olarak o gece Şam, İsrail, Sisi, Suriye’de ki İran Askerleri tarafından yapılan sevinç gösterilerine dikkat çekti.

Konferans daha sonra soru-cevap faslı ile sona erdi.

basaksehir-20180116-01.jpg

HABERE YORUM KAT