1. YAZARLAR

  2. Rasim Özdenören

  3. 12 Eylül 1980 günü
Rasim Özdenören

Rasim Özdenören

Yazarın Tüm Yazıları >

12 Eylül 1980 günü

15 Eylül 2011 Perşembe 12:39A+A-

O gün günlerden herhangi bir gündü. Herhangi bir Cuma günü...

Alanya'daydım. Yıllık iznimi geçirmek üzere oraya gitmiştim. Daha çok da sağlık gerekçesiyle orada bulunuyordum. Bir cilt rahatsızlığımdan dolayı deniz suyu ve güneş görmem gerekiyordu.

Damlataş Mağarası'na yakın bir motelde kalıyordum.

Motel denize sıfır mesafedeydi. Önü kumsaldı.

Alanya'da kısa sürede bir dost ve ahbap halesi edinmiştim. Arkadaşlarla her gün buluşuyor, denizin güneşin tadını çıkartıyorduk. O sırada Yeni Devir gazetesinde günlük yazı yazıyordum. Yazılarımı gazeteye postayla gönderiyordum.

Hükümet tabibi ile de tanışmıştık. Genç bir doktordu. İhtisas yapmak istiyordu. Konuşmalarımız esnasında onun iyi bir psikiyatr olacağı izlenimini edinmiştim. Daha önce o alanda çalışmak hiç aklında yokken, fikre çabucak ısınmıştı. Sanırım sonradan ihtisasını bu alanda tamamladı.

O 12 Eylül günü doktorla buluşacaktık. Benim bazı şikâyetlerimi dinleyecekti. Sabah saat 9.00'da muayenehanesinde olmam gerekiyordu.

Motelin lokantasında kahvaltıdayım.

Televizyon açılmış. Siyah beyaz ekran... Orgeneral Evren televizyonda konuşuyor. Ancak televizyonun sesi yüksek çıkmıyor. Generalin ne dediğini pek iyi seçemiyorum. Her zamanki nutuklarından birini daha irad ediyor diye düşünüyorum. Ne diyecek ki! Ne diyebilir ki! Muhtemelen anarşistlere nasihat ediyordur. Çünkü ikidebirde teröristlere, anarşistlere göndermede bulunuyor.

Motelde işim bitince doktora doğru yola çıktım. Saat 9'a yaklaşıyordu.

Benim için her şey olağan düzeninde yürüyordu. Bir tek o Cuma sabahı sokakların bu denli tenha oluşunu merak etmiştim, ama onu da umursamamıştım.

Yanımdan arada bir, bir askerî jeep geçiyordu. Bu da rastlanmamış manzaralardan değildi. Olabilirdi. Seri adımlarla yürüyordum.

Nihayet Kaymakamlık binasında bulunan doktorun muayenehanesine ulaştım. Doktor beni karşısında görünce, hayret ve merakla: "Buraya nasıl gelebildin?" diye sordu. "Basbayağı, yürüyerek geldim" dedim.

"Kimse önünü çevirmedi mi?" dedi.

"Hayır, önümü niye çevirsinler ki?" diye sordum.

"Rasim Bey, ihtilâl oldu, idareye asker el koydu!"

O zaman kafama dank etti.

"Yani kaymakam şimdi asker biri mi?"

"Kaymakamın nerede olduğunu bilmiyoruz. Henüz kaymakamlık makamında da kimse yok."

O makam o anda benim muayene olabilmem için önem taşıyordu. Memur olduğumuz için kaymakamın sevkiyle doktorluğa müracaat etmemiz gerekiyordu.

"Yani şimdi muayene olamayacak mıyım?" dedim.

"Seni muayene ederim, ama resmî işlem yapmamız şimdilik mümkün görünmüyor." Dedi.

İşte bir bireyin günlük hayatını doğrudan etkileyen bir darbe!

Herifler, kendilerince geliştirdikleri düzmece gerekçelerle milletin seçtiği Meclis'i lağvediyor, hükümeti deviriyor ve hayat birdenbire altüst oluyor.

Hükümet binasına elimi kolumu sallayarak gelmişken, şimdi bu "darbe" lafının darbesiyle kafama yumruk yemiş gibi oldum. Artık motele aynı sükûnetle dönmeme imkân var mıydı?

Burada doktora yük olmaktan sakınarak her şeye rağmen motele dönmeye karar verdim. Fakat doktor bırakmadı. "Sokakta yakalarlarsa tutuklayabilirler" dedi. İşin tadı kaçmıştı.

O gün öğleden sonra memurların görevleri başına dönmesi ilanen tebliğ edildi. Benimse, daha en az on gün orada kalmam gerekiyordu. Aksi takdirde cildimdeki alerjilerin telafisi aylar alırdı.

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı artık. Belliydi.

Ertesi gün bulabildiğim ilk otobüsle Ankara'ya dönüyorum. Bütün işlerim yarım kalmış. Ülke şirazesinden kopmuş. Geleceğin nelere gebe olduğu belli değil.

General Ankara'dan konuşuyordu: adalet ve eşitlik adına bir o yandan, bir bu yandan idam kararlarını onaylayıp duruyordu. "Paşam bu kadar insanın idamı çok olmuyor mu?" diye kısık sesle de olsa soranlara: "Ne yani, diye cevap veriyordu, asmayalım da besleyelim mi?"

Çalıştığım kurumdan bir gün, biri erkek biri kadın iki arkadaşımızı polisler götürdü. Onlardan yıllarca haber alamadık. Bir arkadaşımızın da idam edildiği haberi geldi. Sanırım, bir o yandan bir bu yandan dengesine kurban gidenlerden biri olmuştu.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT