1. YAZARLAR

  2. İhsan Aktaş

  3. 1 Kasım Seçiminin Parametreleri
İhsan Aktaş

İhsan Aktaş

Yazarın Tüm Yazıları >

1 Kasım Seçiminin Parametreleri

27 Eylül 2015 Pazar 16:53A+A-

7 Haziran seçimlerine gidilirken AK Parti alışılmışın dışında dağınık bir görünüm sergiliyordu. Teşkilat disiplini, ilkeli duruşu ve siyaset sahnesine çıktığı andan itibaren ülkenin geleceğine ilişkin vizyon koyabilen AK Parti aynı zamanda 13 yıldır sürekli gündemi elinde tutan bir atılım heyecanına da toplumu ortak edebiliyordu.

AK Parti, bir taraftan Refah Partisi’nin uygulamış olduğu eşsiz örgütlenme modeli mirasını devam ettirirken diğer taraftan benzerlerini dünyanın gelişmiş demokrasilerinde gördüğümüz iletişim tekniklerini gayet etkili biçimde kullanabilen bir partiydi. Ülke problemlerine getirdiği çözümler, kamu yatırımları ve aynı zamanda demokratik reform paketleriyle girdiği seçimleri üst üste kazanmış ve son yerel seçimde kendisine ‘hakim parti’ tanımlaması yapılmıştır. Bu tanımlama Japonya’da 55 yıl iktidarda kalan Liberal Parti için de kullanılıyordu. Bütün bu başarıların ötesinde kendi liderini yüzde 52 oyla cumhurbaşkanı seçtiren AK Parti, 7 Haziran’daki sonucu sürpriz olarak karşıladı. Yerel seçimlerden sonra bir ara araştırmalarda yüzde 47’ye kadar çıkmış görünen AK Parti,  seçime giderken seçimi kazanmaktan ziyade seçim sonrasında yapacağı icraatlara konsantre olmuş gibiydi. Öte yandan 13 yıllık iktidar yıpranmışlığı ve muhalif partilerde yüksek bir motivasyon vardı. HDP’nin barajı aşmasıyla AK Parti’nin iktidardan edilebileceği ihtimali muhalif bloku çok heyecanlandırdı. Birbirine taban tabana zıt fikirlere sahip muhalefet partileri, bu ihtimale binaen ortak düşmana karşı müthiş bir işbirliği sergilediler. Neredeyse HDP ve MHP aynı amaç için mücadele eden iki aktöre dönüşmüştü.

AK Parti’nin tarihinde ilk kez geleceğe dönük vaadleri içeren baskın bir söylem üretememesi, daha ziyade geçmişte yapılan icraatlere atıf yapması bir bakıma seçmen tarafından bir durağanlık olarak algılandı. Öte yandan Suriye’deki gelişmeler, Rojova ve Kobani bağlamında Kürt milliyetçiliğinin yeni bir aşamaya geçmesi iç siyasi dengeleri etkiledi. Bunun sonucunda PKK/HDP güç kazanırken, tepkisel olarak MHP’nin oylarında da önemli bir artış oldu.

7 Haziran seçimlerinden sonra seçim sonuçlarına ve bu sonuçları ortaya çıkaran sebepler üzerine sayısız analiz yazıldı çizildi. Ancak son tahlilde 7 Haziran seçimleri kimsenin beklentilerine uygun bir sonuç ortaya koymadı. İttifakların içinin boş olduğu görüldü, hükümet kurulamadı ve tekrar seçim kararı alındı.

1 Kasım’a giderken halihazırdaki siyasi tabloya baktığımızda nasıl bir manzarayla karşı karşıyayız?

AK Partili seçmen, 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını kabullenmekte zorlandı. GENAR’ın 2015 Temmuz araştırmasında AK Parti seçmeni yüzde seksen oranında erken seçim isteğiyle seçim sonuçlarından memnuniyetsizliğini ortaya koyuyordu. Bu oran CHP ve HDP’de yüzde kırklarda, MHP’de yüzde elliler civarındaydı. Bu kanaatin yansıması şudur ki, erken seçim isteyen bir parti seçmeninin koalisyon isteyen parti seçmenine göre seçime olan motivasyonu daha yüksek olacaktır.

Yine seçim sonrası partilerin kendi oylarını muhafaza etme durumlarına baktığınızda bu oran AK Parti seçmeninde yüzde 95  CHP ve HDP’de yüzde 91, MHP’de ise yüzde 88’ler civarındadır. AK Partili seçmen kendi oyunu muhafaza etme bakımından en avantajlı durumdadır. Yine aynı araştırmada seçmene hangi parti oyunu artırabilir diye sorduğumuzda deneklerin yüzde altmış beşi AK Parti’nin oyunu artıracağı kanaatindedir. Aynı araştırmada AK Parti’nin oylarının 43.7 olduğunu varsayarsak AK Partili olmayan yüzde yirmilik bir kesim de 1 Kasım’da Ak Parti’nin oylarının artacağını öngörmüştür.

Seçimlerde adaylar ve aday profilleri meselesi daha çok AK Parti üzerinden tartışıldı. Görünürde mesele, AK Parti adaylarının belirlenmesinde ciddi hatalar yapıldığı gibi algılansa da, asıl sıkıntı, tecrübeli ve iyi yetişmiş 3 dönemliklerin sahneden çekilmesiyle oluşan boşluktur. Nihayetinde siyaset kamuoyunun bildiği ve güvendiği siyasi figür ve aktörlerle yapılan bir sanattır. AK Parti’nin kuruluşundan beri partinin omurgası olmuş isimlerin listede olmaması seçmen için bir burukluk oluşturmuştur. 1 Kasım seçimlerine giderken AK Parti’nin listelerini yenilemesi ve özellikle üçüncü dönem milletvekillerinin genç kuşağını tekrar sahneye çıkarması toplumda olumlu karşılanmıştır.

1 Kasım seçimlerinin ana parametrelerinden bir tanesi de muhalefet partilerinin bir araya gelerek hükümet oluşturamayacağı gerçeğidir. Seçim kampanyaları süresince, siyaset tarihinden ve parti politikalarından habersiz olan seçmen nezdinde CHP, MHP ve HDP’nin oluşturacağı blokun hükümet kurabileceği beklentisi oluşturulmaya çalışıldı.  Koalisyon görüşmeleri şunu göstermiştir ki, AK Parti denklem dışında bırakılarak bir hükümet alternatifi ortaya koymak neredeyse imkansızdır. Bir yönüyle muhalefet partileri bu seçim kampanyasında seçmene şunu demiş olacaklar: “Bana oy verin ki, durmadan eleştirmek durumunda kaldığım AK Parti ile koalisyon yapayım”. Bu aynı zamanda muhalefetin çaresizliğidir.

Seçimler ve terör sorunu

Seçimlere etki edecek bir konu da Güneydoğu ve terör sorunudur. Ülkemiz bir çözüm süreci yaşamış, bu sürecin siyaseten olumlu ve olumsuz etkileri olmuştur. AK Parti kurulduğu günden beri Kürt sorununa dair sorunları çözme iradesi göstermiş, büyük oranda da temel hak ve özgürlükler bağlamındaki sorunları halletmiştir. Diğer taraftan barış ortamını iyi değerlendiren PKK bölgede katman katman örgütlenerek siyasetin alanını alabildiğine daraltmıştır. 1 Kasım seçimlerine giderken siyaset alanındaki bu daralma hem Türkiye ve AK Parti hem de HDP ile PKK ilişkisi açısından takibe değer bir konudur.  Çözüm sürecinde olan biten her şeyin ötesinde ülke için kıymetli bir sonuç vardır ki o da PKK’nın terör faaliyetlerine bölge halkının kitlesel destek vermemesidir. Bu sayede Suriye’de elde ettikleri kısmi başarılar, uluslar arası ve merkez medyanın desteği ve seçimlerde alınan oyun sağladığı özgüvenle başlattıkları devrimci halk savaşı başlamadan bitti.

7 Haziran seçimlerine giderken Türkiye’deki siyasi partiler, uluslararası bazı çevrelerin başını çektiği AK Parti karşıtlığının iç dengelere etki edeceği konusunda büyük bir ümide kapılmışlar ve bu doğrultuda, ilke tanımayan ittifaklara girmekten de çekinmemişlerdi. Türkiye aleyhinde küresel basında çıkan her yazı, yetkili ağızlardan çıkan her olumsuz demeç Türk medyasında geniş yankı buldu ve iç politika malzemesi haline getirildi.

1 Kasım seçimleri şunu ortaya çıkardı ki, Türkiye’de seçim sonuçlarına seçmen karar veriyor ve Türkiye sosyolojisinden ve gerçekliğinden uzak çevreler ne yaparlarsa yapsınlar sonucu belirleyemiyorlar. Geçtiğimiz beş yıllık siyasi tablonun acı olan tarafı, CHP genel başkanının bir kaset skandalıyla devrilmesi, MHP’nin yine benzer bir komployla bütün üst yönetiminin dizayn edilmesi, ardından Gezi, 17 25 Aralık ve Kobani Olaylarının tamamı muhalefet tarafından siyasete eklemlenmiş konular değildir. Türk siyasetini hala meşgul eden konu başlıklarının devlete el koymak isteyen bir şebekenin ve onun dış uzantılarının etkisiyle olduğunu bugün iyice belirgin hale gelmiştir.

Bir önceki seçimde milliyetçi partiler oy artırmış, merkez partiler oy kaybetmişti. Eldeki veriler şunu gösteriyor ki, merkez partiler yükselecek, milliyetçi partilerde düşüş olacak. Bu gidişatın serencamını seçim kampanyaları, ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik durum ve liderlerin performansları belirleyecektir. Partilerin iyiye yada kötüye gittiği daha kampanyanın başından belli olur. Bu kader de çok fazla değişmez. Görünen o ki, bu süreçte AK Parti oy arttıran, CHP oyunu muhafaza eden; MHP büyük oranda, HDP de kısmen oy kaybeden pozisyondadır.

STAR

YAZIYA YORUM KAT