1. YAZARLAR

  2. BÜLENT ŞAHİN ERDEĞER

  3. Muhalefetin Birliği, Devrim Diplomasisinin Doğuşu
BÜLENT ŞAHİN ERDEĞER

BÜLENT ŞAHİN ERDEĞER

Yazarın Tüm Yazıları >

Muhalefetin Birliği, Devrim Diplomasisinin Doğuşu

14 Kasım 2012 Çarşamba 12:57A+A-

Yirminci ayına giren Suriye Devrimi, çok boyutlu ve karmaşık dengeler üzerine inşa olmuş stratejik bir kara delik olan ülkenin 49 yıldır kangrene mahkum edilmiş halkının uyanış süreciydi aynı zamanda.

2013’te 50. Yaşına basacak olan Baas Diktatörlüğü tüm özellikleriyle arkeolojik bir Stalinizm kalıntısı.

Hem devlet algısı hem de politik tarzı itibariyle “makyajlanmış bir kadavra” olan Esed yönetiminin  çok boyutlu ayakta kalma stratejileri ise sadece makyajın akmamasına yarıyor. Ne bunlar?

İçeride grupçuluğa sığınma, Sünni elitlere devlet kapitalizminden sus payı vermek...

Dışarıda hem ABD, İsrail ve AB’ye hem de Rusya-İran ve Çin’e kendini pazarlamak...

ABD Irak ve Afganistan’daki partneri olan İran’ın Şiici politikasının önüne çıkmak istemiyor bu yüzden. Suriye tıpkı Irak ve Afganistan gibi ABD-İran ittifakı pahasına gözden çıkarılabilir sahalarından biri.

Bu yüzden Suriye halkının selameti gibi bir derdi olmayan ABD, Rusya-Çin-İran üçlüsüyle olan çıkar ilişkilerini bozmak istemiyor.

Gelelim Doha’daki muhalefet uzlaşı toplantısına.

Suriye muhalefeti ülkenin mozaik yapısının yansıması olarak mozaik bir çeşitliliğe sahip. İslamcılar, laik/liberaller, Hristiyanlar, Türkmenler, Kürtler, Süryani-Asurîler, Dürzîler, Nusayriler bu çeşitliliğin akla gelen ilk isimleri...

Farklı siyasal ve sosyal kesimlerden dağınık halde ve birbirleriyle daha önce diyalog kuramamış kesimlerin 20 aylık süreçteki toplantılarda buluşuyor, tartışıyor olmaları normal bir durum...

Kimileri bu durumu bir eleştiri konusu yapıp işi 5 yıldızlı otellere getirince onlarca farklı yapıyı kapsayan onlarca toplantının parklarda ya da küçük derneklerde yapılamayacağını hatırlatmakta fayda var...

Bu durumun iki yönü vardı.

1-      Dışarıdaki (diasporadaki) muhalefet ve içeride savaşan/bedel ödeyen muhalefetin kopukluğu

2-      Muhalif gruplar arasında ortak mücadele edememe aksaklığı

Yapılan son toplantı ile bu iki sorun büyük ölçüde çözülmüş oldu.

Dışarıda oluşturulan yapılanmaya bağlanan içerideki muhalefet ortak hareket edecek.

Muhalif ama farklı ideoloji ve sosyal kesimlerden oluşan muhalefet çatı yapılanma ile en azından Devrim başarıya ulaşıncaya ve diktatörlük yıkılıncaya kadar ortak mücadele edecek.

Masa başından Suriye muhalefetine yöneltilen bazı eleştirilerin insaf ve empatiden uzak olduğunu ifade etmek yerinde olacaktır. Bu eleştiriler daha çok dağınıklık ve halktan kopuk oldukları yönünde.

Oysa şu gerçek ıskalanıyor: 49 yıllık faşizm öyle boğucuydu ki, Suriyeli birçok entelektüel ve kanaat önderi yurt dışına sürüldü. Dolayısıyla halkla olan bağlantıları uzun süre koptu. Evet, dağınıktılar çünkü 49 yıldır -1982 Hama olayları dışında- içeriden bir devrim dalgası gelmediğinden beraber ortak hareket etme imkanı bulamadılar.

Kaldı ki özellikle hem daha önceden tanıdığımız hem de Doha uzlaşı toplantısında tanışma imkanı bulduğumuz birçok muhalif şahsiyet dışarıda ikamet etseler de içeriyle olan bağları kopmamış, içeride tanınan ve sevilen şahsiyetler. Bunlardan ikisi George Sabra ve Muaz el-Hatib...

Doha toplantılarının 1. ayağı Suriye Ulusal Konseyi (SUK) içinde yaşanan yapılanma ve başkanlık seçimleriydi. Konseyin başkanlığına yapılan seçim sonucu İhvan destekli George Sabra getirildi.

Görüşleri sebebiyle tutuklandıktan sonra 19 Eylül 2011’de serbest bırakılan Sabra, ülkeyi terk etmiş ve SUK Genel Sekreterliğinde bulunmuştu. Hristiyan olmasına rağmen İslami kesimle olan yakın ilişkisi, sosyalist kimliği ve Suriye içerisindeki bilinirliği Sabra’yı kısa sürede SUK içerisinde önemli bir figür haline getirmişti. Sabra’yı sadece bir Hristiyan görmek ve sadece Hristiyan kökenli olduğundan seçildiğini zannetmek hatadır. Sabra ülkede tanınan bir eğitimci ve edebiyatçıdır. Aynı zamanda İslami harekete verdiği destek onun özgürlükçü kimliğinin parçası. Mütevazı ve bedel ödemiş kişiliği saygınlığını artırıyor. Bu sebeple Sabra’nın ‘Kültürel Hristiyanlığı’ndan çok mücadele dolu yaşamı ve söylemi seçilmesinde rol oynadı. Sabra’nın seçilmesinde kilit rol oynayan şey ise İhvan-ı Muslimin oldu. Sabra, İhvan sayesinde konsey başkanı oldu…

Kimileri, “Müslümanların başına bir Hristiyan geçer mi?” diyerek tepki gösterdi.

Oysa Suriye’de sadece Müslümanlar mücadele etmiyordu. Müslümanların başına da bir piskopos filan da geçmiyordu. Ayrıca Sabra’nın başına geçtiği şey bir hareket, parti ya da ordu değil bir meclisti. Yani o bir meclisin, konseyin başkanı oluyordu. Bunlar arasındaki farkları bile öğrenme zahmetine katlanmayanlar rahat rahat eleştiri yapmanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyorlar maalesef…

Doha toplantılarının ikinci ayağı ise SUK ve SUK dışındaki muhalif grupların çatı yapılanması “Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu” (SMDK)’nın teşekkülü toplantısıydı. Bu çatı yapılanmada çok daha fazla çeşitli grup var. Bu çeşitlilik Suriye muhalefetinin Suriye halkı nezdindeki temsiliyet ve meşruiyetini artırıyor. SMDK’nın başına ise yapılan şeffaf seçimler sonucu İslami bir önder getirildi. Muaz el-Hatib…

Hatib, içerideki muhalefetten geliyor. Şam’ın en büyük ve merkezi mescidi Emevi Camii’nin imamıyken hakkı söyleyip sözünü sakınmadığı için işkence ve zindanlarla tanışan bir isim…

Mütevazı ve toparlayıcı kimliğiyle Suriye içerisinde büyük bir etkiye sahip…

Hem Hatib hem de Sabra Suriye içerisindeki bedel ödeyen muhaliflerden. İkisinin de daha önce iktidar hırsı ve koltuk sevdası gibi kötü ünleri mevcut değil…

Sabra Hristiyan diye eleştirenler şimdi de Hatib İslamcı diye eleştiriyorlar.

Oysa burada seçilmeleri için önceliğin devrimci kişilikleri, tanınan ve güvenilen işiler olmaları ve bedel ödemişlikleri olması hesaba katılmıyor. Ya da hesaba katılmak istenmiyor…

Bazıları Amerikan gazetelerindeki köşelerinden muhalefete “Prematüre Devrim” adını bile takmışlar. 49 yıldır oluşan ve dünyanın en özgür-şeffaf tartışma zeminlerinde kadrolarını seçen bu insanların uzlaşısı nasıl prematüre oluyor? Anlamak güç…

Gelelim “dış güçler”e…

Dünya sahnesinde günümüz itibariyle isteyelim ya da istemeyelim, uluslararası ilişkiler güç dengeleri ve diplomasi zemininde şekilleniyor. Bu zeminde ilkelerinden vazgeçmeden de diplomasi yapılabileceğini biliyoruz. Hele ki 20 aydır her gün katliamlara maruz kalan bir halkın sadece silahla değil kalemle de başarıya ulaşması gerek.

Buradaki yanılgının başında kolayca tanımadığımız birilerini birilerinin “adamı” “uşağı” “maşası” görmek geliyor…

Öncelikle birilerinin çıkarlarının birileriyle örtüşmesi ayrı bir şeydir, onların adamı olması ayrı bir şeydir. Açıkça görülmüştür ki, Suriye muhalefeti içinde sözü geçen belirleyici hiçbir kesim ya da kişi birilerinin hizmetinde, güdümlü ya da maşa değildir. Bombalar altında toplantılar yapamayacaklarına göre muhalif güçlerin çevre ülkelerde toplantılar yapması gayet normaldir. 

SONUÇ: DEVRİMİN GERÇEK EMEKTARLARI ÖNE ÇIKTI

Aksine SMDK’da temsil edilen üyelerin çoğunluğu bedeller ödemiş evlerinden yurtlarından edilmiş ya da bizzat Suriye içinde yaşayan aydınlardan oluşmaktadır. Muhalifler Ferid Kadri ve Rıfat Esed gibi sabıkalıları başından beri aralarına bile almamışlardı. 

Yeni tabloda Besma Kodmani gibi tartışmalı birçok isim saf dışı kalırken Burhan Galyun gibi liberaller etkinliklerini yitirdiler.  Buna karşın İhvan’ın etkinliğini artırdığını ve İslamcıların diğer kesimlerle çatışmadan ve korkutmadan liderliğe geldiğini söyleyebiliriz. Böylelikle Doha uzlaşısı içerideki savaşan güçlerin güvenini kazanmış, onlarla birlikte hareket eden bir “devrim diplomasisi” doğurmuş oldu. 

 

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum